Fringe...

09:12 ebru altin 0 Comments

Tatil modunu bitirip de eve gelir gelmez Fringe moduna fena sardım... Vur deyince öldürmem gerektiği için de yemedim, içmedim, oturdum 2 günde 1. sezonu tarumar ettim...

Salyalarım aka, aka, dibim düşe düşe, oturduğum yere çakılarak, abartısız her bir sahneyi kaçırmamacasına, dikkatli bir şekilde izledim. Bayıldım, bittim, böyle bir diziyi yazan ekibe, tam orta yerimden çatlarcasına, imrendim falan filan...




















Herşey bir yaz tatili sırasında başladı demiştim ya hani yazının başında... Aslında hayır, herşey bir yaz tatili sırasında değil, bu 3'lüyü görünce başlamıştı.

Hani olur ya foto albümlerinde bunun gibi 3'lü, 5'li fotoğraflar... "Aa, bu kim" diye başlayan, kalıplaşmış meraklı zatlara ait cümle kalıpları... İşte bu mantıktan yola çıkarak bende sağ baştan say misali dizimizin karakterlerini sizlere brai aracılığıyla tanıtmış olacağım.

Bu zat-ı muhterem çılgın bilim adamı doktor Walter Bishop... Adam manyak derecesinde bir dahi... Onu her an için birşeyler mırıldanırken, deneyleri çözerken, ders verir edasıyla deneyin çözümünü diğerlerine anlatırken veya kendine kızıp, bir şeyleri tuttururken vs. görebilmeniz mümkün. Adam dahi derecesinde yüksek bir IQ'ya sahip olunca ister istemez Nil Karaibrahimgil'in "Ben aptal mıyımmmm" şarkısını da kendisine ithaf etmek istiyor, insan. Hatta daha da ileri giderek yok canım, bu kadar da değil... Bunu da bilme be adam, bırak bunu da başkası bilsin diyor. Ama yok illa ki bilecek, çözecek bir adam varsa, o da bizim yaşlı dahi Bishop olacak tabii ki, ötesi yok...

İşte bu kızımız da tipinden de belli olacağı üzere esas kızımız rolündeki FBI ajanı Olivia Dunham... Biraz içe kapanık, ketum bir havası var. Artık bu ketumluğu yaptığı işten dolayı mıdır bilinmez, insanın suratına bakar bakar, hah anlamadı herhalde dediğiniz noktada öyle birşey söyler ki öylece kalakalırsınız... Yaff madem anladın, niye öyle Botokslu hatunlar misali tepkisiz bir şekilde bakıyorsun deyip kafa göz dalma hissi uyandıran bir kızımızdır kendisi... Bizim dahinin oğluna abayı yakmış, yakınlaşacak, yakınlaşamıyor... Ee görev aşkı böyle birşey olsa gerek... Kadıncağız 7/24 olay çözüyor. Özel yaşam hak götüre o yüzden...

Tam yakınlaştı dediğimiz noktada da öyle birşey oluyor ki eyvahhhh, yine mi ya oluyorsunuz... Ki o detayın ne olduğunu söylemeyeceğim. İzleyin ve görün. Herşeyi öyle hazıra konmuş bir şekilde elde etmek olmaz nede olsa... :)))

Veee esas oğlumuz, yakışıklılığıyla diziye renk katan, bizim yaşlı kurt, çılgın bilim adamının yıllar sonra kavuştuğu (mı acaba) oğlu Peter Bishop... Zeka bakımından babasından aşağı kalır bir yanı yok doğrusu. Uzun bir süre aynı ortamda kalamama problemi olmasından dolayı mesleği; kaldırım mühendisliği...

Ancak babasıyla yarış modunda olan kıvrak zekasından ötürü olayların çözümlenmesinde babasına yardım ediyor.

Gelelim dizinin konusuna... Tüm dünyada nedeni belirlenemeyen ve deney olduğu düşünülen olaylar, The Pattern ile ilişkilendirilir. Misal yeni doğan bir bebeğin çok hızlı bir şekilde yaşlanıp, birkaç dakika içerisinde ölmesi vb. gibi...

Yukarıdaki üçlümüz ise bu olayları açıklamak ve bağlantıları bulmak için görevlendirilirler.













Pattern'den yola çıkan ekibimiz, Massive Dynamic adındaki dünya teknolojileri pazarını elinde bulunduran şirketle bağlantı bulup ve düşmanlarının ZFT adındaki bioterörist grubu olduğunu öğrenirler.

Bu grup Walter ve William Bell'in geliştirdiği Cortexiphan adındaki ilaçla paralel evrenle yaşadığımız evreni birbirine bağlamak istemektedir. Amcaaa yaktın bizi demek istiyorum bu noktada... Zira bende gitmek istiyorum o paralel evrene... Ama kapının ne taraftan olduğunu bulamıyorum bir türlü, bir el atsan bende giriş yapsam, gül gibi yaşasam bir başıma oh daha ne isterim yawww :)))

Ben eskiden uzaylılarla ilintili olduğunu düşünürdüm bu paralel evren kavramının. Ammaaa Fringe ile birlikte bu kanımın yanlış olduğuna kanaat getirdim. Zira paralel evren'in kurucusu William Bell'miş... Ben senelerdir yanlış kişilerden medet ummuşum meğersem, vah ki ne vah...

Sonuç itibariyle buldukları bu Cortexiphan adındaki ilaç, seneler öncesinde, yani Olivia daha mini mini hallerdeyken onun ve diğer çocukların oluşturduğu bir grup üzerinde denenmiş. Tabii biz bu durumdan bir süre sonra haberdar oluyoruz hemen her dizide olduğu gibi...













Noluyor diyorsunuz değil mi? Ne olacak canım... Bizim kızın su dolu tanka giresi tuttu. Kafasına takılan elektrolitler aracılığıyla başka bir adamın beyninin içine girerek olayın seyrini görecek. Gördü, görecek derken bizim Olivia'nin tanktan çıkışı var ki görülmeye değer...

Tabii bu süreç bu şekilde belli zaman döngüleri içerisinde devam eder. Birinci sezon Olivia'nın paralel evrene geçip, William Bell ile 11 Eylül 2001 Saldırıları'nda yıkılmış İkiz Kuleler'de konuşma yapmasıyla biter.

Dizinin güzel noktalarından bir diğeri ise her bölümde ayrı bir temayı ele almaları. Birçoğu birbirine bağlı bir şekilde işliyor ama bağlantılar için diğer bölümleri de izlenemiz gerekmekte. Kısaca dizinin matematiğini değişik bir tarzda oturtmuşlar. Hani burda kalmıştık, burdan alın devam edin modunda değil. Bu da diziyi açıkçası daha da ilgi çekici kılıyor...















Buraya kadar ilerlemeyi başardıysanız, demek ki sıkılmadan okudunuz demektir. Belki de tam tersi şekilde, sıkıldınız ama merak ettiğiniz için okudunuz falan feşmekan... Sonuç itibariyle her ne şekilde olursa olsun, sıkılmadan, yorulmadan, oflamadan, puflamadan buraya kadar geldiyseniz dizinin birinci sezonu bundan ibaret arkadaşlar demek istiyorum.















Yarın kaldığımız yerden dizinin ikinci sezonuna devam edeceğiz... Zira bugünlük benden bu kadar... :)))

You Might Also Like

0 yorum :