Altı Çizilesi Cümleler Dile Gelirse!

19:25 ebru altin 4 Comments



Düşünüyorum da eskiden okuduğum kitaplara tek bir çizik dahi atmaya elim gitmezken, şimdiler de ise kalem elimden düşmüyor. Yeni bir bilgiyle karşılaştığımda veya ilgimi çeken bir cümle olduğunda hemen altını çiziveriyorum. Geriye dönüp neleri çizmişim diye göz attığımda da ne yalan söyleyeyim o satırları tekrar tekrar okumak bana acayip keyif veriyor.


Tabii ben tercihimi satırların altını çizmekten yana kullanırken kimisi de not defterine yazmayı tercih ediyor. Bu da bir alternatif sonuçta!

Peki başka ne alternatifler olabilir derseniz bakın size iki tane daha alternatif önerisi...

Açıkçası ben her ikisini de çok beğendim.

Peki ya siz?

4 yorum :

Evrenden Torpilim Var!

16:14 ebru altin 7 Comments

Siz de Aykut Oğut gibi zaman zaman da olsa evrenden torpiliniz olduğunu düşünüyor musunuz?

Ne yalan söyleyeyim ben kitabı okuyana kadar pek düşünmüyordum. (Şimdi daha farklı düşünüyorum, o ayrı mesele!)

İnanmadığımdan değil. Kesinlikle yanlış anlaşılmasın!

Sadece hayatta yaşadığımız tüm iyi ve kötü şeylerin tamamen niyetimizle alakalı olduğunu düşündüğüm içindi, inanmama faktörüm.

Çünkü bana göre insanoğlunun nefes alıp verdiği süre içerisinde, başına gelecek her şeyden öncelikle kendisinin sorumlu olduğunu düşünürüm. Dolayısıyla kötü bir şeyle karşılaştığında baş edebilme, altından kalkabilme gibi özellikleri de ancak bu şekilde öğrenebileceğini düşünürüm. Veya tam tersi çok istediği bir şeye ulaşmada engellerle karşı karşıya kalıyorsa bunda bir bloke olmasından ziyade, canı gönülden istememesine yorumlarım, ki benzer yorumu kendim içinde rahatlıkla yapabilirim.

Nitekim yapmacık ve samimiyetsiz pozitif davranış içerisinde bulunup, öncelikle insanların kendisini kandırmaktansa, bunu yaşam biçimi haline getirmesinin daha mantıklı (sağlıklı) olacağını düşünürüm. Dolayısıyla lafta söylenen bir takım pozitif cümlelerin ışımasını gözlerde göremiyorsam, ne yalan söyleyeyim pek de inandırıcı gelmez bana bu pollyannacılık oyunu...

Çünkü duyguların en bariz yansımasını öncelikle insan, gözlerde görür. O anlarda etrafına yaydığı aurasının rengi bile pozitif olduğunda daha farklı yansır ne de olsa...

Kitaba geri dönecek olursam eğer; Aykut Oğut'un adını yayınladığı kitaplardan dolayı az buçuk biliyordum. Ama okumamakta ısrar ettiğim için almaya yönelik herhangi bir teşebbüste bulunmuyordum. Nedeni malum!

Bugüne kadar okuduğum kişisel gelişim kitaplarının hemen hepsi birbirinin aynısı. Dolayısıyla kasmaya gerek yok diyordum.

Ta ki bir arkadaşımın Esra & Aykut Oğut çiftinin katıldıkları programın linkini bana göndermesine kadar. Ne yalan söyleyeyim program boyunca bu çiftin söylediklerini dinledikçe, aslında bildiğim ve inandığım birçok şeyi yapmadığımı fark ettim. Bu çiftin o kadar güzel enerjileri vardı ki, resmen ekranın bir ucundan bana doğru akıyordu. Abartısız, çok net bir şekilde hissedebiliyordunuz bu dediğimi.

Akabinde de kitaplarını okumayı ısrarla reddeden ben, hemen ertesi gün bir kitapçıda aldım soluğu. Merak duygum işbaşına geçmişti çünkü bir kere...

Bakalım benimde evrenden torpilim varmıymış diyerek, kitabı aramaya koyuldum. Ama gelin görün ki o gün gidebildiğim 2 kitapçıda da kitabı bulamadım. Modumun düştüğünü, omuzlarımın çöktüğünü düşünenlere dipnot. Bulabilme umudumu yitirmemiştim ki omuzlarım çöksün :)
Akşamına bir arkaşımla konuşurken onda kitabın olduğunu öğrenince deyim yerindeyse ağzım kulaklarıma vardı. Hemen okumak için istedim ama o da ne arkadaşım bulamadığını söyleyince, yine bir hüsran.

En sonunda beklemek yerine almak en mantıklısı dedim kendi kendime. Vee tararammm! Ertesi gün 3 günlüğüne gittiğim arkadaşımın kitaplığında ne duruyor dersiniz :)) Tabii ki Evrenden Torpilim Var! O bana bakıyordu, ben de ona!

Tahmin edeceğiniz gibi o gün yemedim içmedim ve kitabı bir solukta bitiriverdim. Okuduğumda da hayatımla ilgili yanlış yaptığım şeyleri gördüm. Özellikler de parasal konularda...

Ama her şeyden önemlisi de silkelenip kendime geldim.

Asıl gücün orada, burada olmadığını, aslında kendi içimizde olduğunu gördüm.

Şükretmenin çok güzel bir şey olduğunun bir kez daha farkına vardım.

Ve her şeyden önemlisi de beklenti haline getirmeden alabildiğince istemek gerektiğini gördüm.

Ve bir şeyi istemeden önce hayal etmenin, istemenin ön adımı olduğunu, dolayısıyla başarının daha kolay geldiğini gördüm.

İşaretlere her zamankinden daha dikkatli bakmaya başladım.

Baktığım ama göremediğim şeylerin daha kolay farkına varmaya başladım.

Enerjimizi sömüren insanları etrafımızda bulundurarak, kendimize kötülük yaptığımızı gördüm.

Zaman zaman kaybeder gibi olduğumuz motivasyonumuzu yükseltmenin aslında çok kolay olduğunu tüm hücrelerimde hissettim.

Son olarak aslında her şeyin beyinde bittiğini bir kez daha gördüm...

İşte bu kadar basit!

Kalben inanın ve isteyebildiğiniz kadar isteyin...

Kalben istediğiniz her şeyin tez zamanda gerçek olması dileğiyle...


7 yorum :

Otobüs Duraklarınız Kitaplarla Zenginleştirilse Fena mı Olur?

21:55 ebru altin 2 Comments

İstanbul trafiğinin keşmekeşliğini bilmeyen yok!
Hele de bizzat bu metropol'de yaşıyorsanız, ömrünüz yollarda metro, tramvay ve otobüs beklemekle geçer.
En az trafikte oyalanma süreniz 2 saat. Aşağısı cidden kurtarmıyor, olsa dükkan sizin zaten.
Peki bu trafik sorunu sadece İstanbul'a mı mahsus?
Elbette ki hayır!
Son zamanlarda hemen her il de benzer sorunlar yaşanmıyor değil hani.
Peki bağzı (!) belediyeler bu trafik sorununa nasıl çözüm üretiyorlar?
Maalesef bir çözüm üretebildikleri yok!
Mevcut olanı daha da sarpa sarmaktan başka bir şey yapmıyorlar.
Peki ya otobüs, metro vs. bekleyenler için ne gibi alternatifler üretiyorlar derseniz...
Gelin birlikte bir göz atalım, derim. Ne dersiniz?
Hadi atalım diyorsanız da eğer bu ilginiz karşısında cidden hayran kaldığımı söylemeden edemeyeceğim.
Ancak ne var ki belediyelerin bununla ilgili de herhangi bir uygulaması bulunmamakta.
En fazla 4 kişinin oturacağı soğuk ve metalik oturma alanları yaparak işin içinden çıkıyorlar.
Ruhsuz, tek düze ve delikli oturma alanlarıyla bizleri başbaşa bırakıyorlar, sağolsunlar!
Yaratıcılık had safhada olunca (!) ancak bu kadarını yapabiliyorlar çünkü...
Oysa otobüs beklerken kitap - gazete vs. okuyabileceğimiz bir ortam olmuş olsa ne de güzel olurdu.
Bence tüm bağzıı belediyelerin Kolombiya'daki bu otobüs durağını kendilerine örnek almaları lazım.
Fotoğrafta da gördüğünüz gibi mini bir kütüphane şeklinde tasarlanan durakta, otobüsünüzü beklerken zamanı boşa geçirmemek için kitaplardan yararlanabiliyorsunuz. Tabii aracınıza binerken geri bırakmak şartıyla.
Açıkçası kitaptan tutunda günlük gazetelere, belediyelerin yaptığı çalışmaların bültenlerine kadar her türlü kaynağı buralarda muhafaza ederek, insanların beğenisine sunmak gayet akıllıca bir davranış olur. Belediyeler bu denli griye ve betonlaşmaya kafa yoracaklarına böyle yararlı şeyler de yapabilirler gibime geliyor, ne dersiniz?
Böyle bir mini kütüphaneyle duraklarımız zenginleştirilse fena mı olur?
Bence çokta güzel olur!
Hatta Asu Maralman'ın da dediği gibi "Olur olur, bal gibi olur!"

2 yorum :

Aklını En İyi Şekilde Kullan!

19:09 ebru altin 0 Comments

Beyninizin uyuyan bir dev olduğunu biliyor muydunuz?
Ee tabii ki biliyorsunuz, benimki de laf işte...
Hemen her gün gazetelerin sağlık sayfalarında beyinle ilgili haberlere veya bir şekilde İsveçli bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göz atıyorsanız eğer beyninizin uyuyan bir dev olduğunu da biliyorsunuzdur.
Nitekim Tony Buzan'ın da dediği gibi "Beyniniz uyuyan bir dev gibidir!"

Peki kimdir bu Tony Buzan derseniz hemen söyleyeyim.
Psikolog, eğitimci ve şair olan Tony Buzan'ın adını açıkçası daha öncesinde ben de sizin gibi duymamıştım. Ta ki geçtiğimiz güne kadar!

Aslında kitabevine gitme amacım aklımda olan başka bir kitabı almak içindi. Aradığım kitabı bulamayıp da kitaplar arasında dolaşmaya başladığım sırada karşılaşmıştık Tony Buzan'la!
Bir köşede eğri büğrü durmuş, adeta birisinin kendisiyle ilgilenmesini bekler gibi bir hali vardı.
Üzerinde de söylemesi ayıp en sevdiğim renklerden birisi olan Fuşya tonlarında bir kapak bulunuyordu.

Üzerinde de aynen şu yazıyordu.
Aklını En İyi Şekilde Kullan!
Bir an için bu bana ilahi bir mesaj mı acaba diye düşünmeden edemesem de elim bir an da kitaba doğru uzanıvermişti işte.

İç sesim gayet etkileyici bir başlık yorumlarıyla beni gaza getirmeye çalışırken, içimdeki bir başka ses de acaba ne anlatıyor diyordu.
Bir insan aklını en iyi şekilde nasıl kullanabilirmiş bir bakalım dediğim an da o da ne! Elime almamla kitabın ilk 15 sayfasını geride bırakıvermiştim birkaç dakika içinde. Sonrası malum!

Bir kitap, daha kasadan geçmeden ilk 15 sayfasını bana geride bıraktırıyorsa sınavı çoktan geçmiş demektir zaten. Dolayısıyla hiç aklımda olmayan bir kitapla yani Tony Buzan'la böylece kitabevinden ayrılmış oldum.

Hayret verici bilgilerle bezeli olan bu kitap, beynin sağ ve sol yanının yanısıra beynin alt ve üst kısımlarına, hızlı okuma ve not tutma tekniklerinden de özel hafıza sistemlerine kadar örneklerle birlikte oldukça kapsamlı bilgilere yer veriyor.

Tüm bu bilgilerin yanısıra beyninizin en çok ne tarafını kullandığını öğrenmenizde cabası tabii.
Matematik, dil, mantık, irdelemek, yazmak gibi faaliyetler sırasında beynin sol tarafı kullanılırken, hayal gücü, renk, müzik, ahenk ve hayal kurmak gibi yetiler içinde beynin sağ tarafını kullanıyormuşuz.

Sizi bilemem ama ben sağ tarafı sanırım çok daha fazla kullanıyorum. Tabii sözkonusu gündelik yaşam ve iş olunca devreye direkt olarak sol taraf giriyor ki, ehh bundan alası can ve akıl sağlığı diyelim.

Aklını En İyi Şekilde Kullan beynindeki uyuyan devi uyandırıp, daha etkili düşünmek, öğrenmek, okumak ve ezberlemek için vazgeçilmez bir rehber niteliğinde, benden söylemesi...

Unutmadan sahi siz beyninizin en çok ne tarafını kullanıyorsunuz?



0 yorum :

Gazetelerin Kitap Ekleri Hangi Günlerde Veriliyor, Biliyor musunuz?

22:39 ebru altin 8 Comments

Düşünüyorum da kitapkurdu olduğunu iddia edip, gazetelerin kitap eklerini takip etmeyen kaç kişidir acaba?

Açıkçası yoktur gibime geliyor. (Yada iç sesim bunu duymak istiyor, bilmiyorum.)
Ama yine de bilemem tabii ki...
Peki sözkonusu kitap ekleri benim için ne anlama geliyor dersek hemen söyleyeyim.
Her ne kadar klişe gibi dursa da keyif ve mutluluğun iç içe geçmiş hali gibi geliyor nedense.
İsmin yalın hali gibi...
Duru ve berrak!
Bir o kadar da katışıksız, saf...
Dolayısıyla farklı farklı kaynakların kitap ekleri beni anlıkta olsa bambaşka diyarlara doğru yola çıkarabiliyor.
Her seferinde listeme eklenen bir, iki, üç, yok yok en az beş kitabın olması da cabası tabii...
Peki hangi gazete hangi gün kitap ekini çıkartıyor, biliyor musunuz?
Bilmeyenler için minik bir derleme yaptım.
İşte sözkonusu gazeteler ve hazırlamış oldukları kitap eklerinin sizlerle buluşma aralıkları!

Aydınlık Kitap Eki - Her hafta Cuma günü

Akşam Kitap Eki - Her ayın ikinci haftası Cuma günü

Birgün Kitap Eki - İki haftada bir Cumartesi günü

Cumhuriyet Kitap Eki - Her hafta Perşembe günü

Milliyet Kitap Eki - Her ayın ikinci haftası Çarşamba günü

Radikal Kitap Eki - Her Cuma günü

Sabah Kitap Eki - Her ayın üçüncü haftası Cuma günü

Star Kitap Eki - Her ayın ilk Perşembe günü

SoL Kitap Eki - Her Çarşamba günü

Taraf Kitap Eki - Her ayın ilk haftası Cuma günü

Vatan Kitap Eki - Her ayın 15'inde

Yeni Şafak Kitap Eki - Her ayın ikinci haftası Çarşamba günü

Zaman Kitap Eki - Her ayın ilk Pazartesi günü

PS: Bu arada sizin favori kitap ekiniz hangisi, paylaşırsanız sevinirim...

8 yorum :

Dikkat! Kitap Hırsızı Var...

19:54 ebru altin 1 Comments

Bugüne kadar sırf isminin büyüsüne kapılarak aldığınız bir kitap olmuş muydu?

Sizi bilmem ama benim vereceğim cevap az çok belli!
Fazla da düşünmeye gerek yok. Çünkü cevabım gayet açık. "Evet, olmuştu. Hem de defalarca..."

Bu sonu gelmez almaların sonuncusunu ise son zamanlarda hemen herkesin elinde görüp, "Aa bu kitap, bu kadar popüler miymiş?" dediğim "Kitap Hırsızı" oluşturmuştu.

Bir editör olarak söylemeliyim ki bu kitabı almamın temel nedeninde ismine vurulmuş olmam yatıyor.
Çünkü daha öncesinde kitaba dair en küçük bir şey dahi okumamış ve alakasız bir kitap arayışındayken sürpriz bir şekilde gözüme ilişen ve dükkandan çıktığım halde içimdeki sese kulak verip, dönüp aldığım kitaplardan birisi olmuştu da ondan...

Hemen herkes kelimelerin büyüsüne kapılır ama biz editörler adeta dans edeceğimiz bir kavalye bulmuşçasına o kelimelerin etrafında dört dönmekten büyük bir keyif alırız. O anda kelimelerin çekim gücü, bizi şimdiki zamandan alır ve gelecek zamanda bilinmedik bir yere doğru götürüverir. Ayaklarımız an gelir yerden kesilir, an gelir yere en sağlamından basar. Ancak gidilen yol nasıl olursa olsun, özel bir ilişki yaşarız o kelimelerle, ötesi yok!

Martin Zusak'ın kaleme aldığı ve yakın zamanda filmi de çekilecek olan Kitap Hırsızı'nda 2. Dünya Savaşı yıllarında Nazi Almanyası'nda yaşayan küçük Liesel'in tüm olumsuzluklara rağmen vazgeçmediği okuma aşkı anlatılıyor. Hem de bir ölüm meleği tarafından! Ancak ölüm meleği deyince korkmayın hemen! Zira bu ölüm meleği bizim bildiğimizden epeyce farklı özellikle sahip. Bir kere herşeyden önemlisi nazik ve son derece düşünceli. Duygusallığı da cabası... Ancak ne var ki saydığım tüm bu olumlu özellikler onun görevini yerine getirmesine engel değil. Çünkü zamanı gelince herkes bir şekilde ölür.

Kahramanımız Kitap Hırsızı nam-ı değer Liesel Meminger. Nazi Almanyası'nda yaşayan on'lu yaşlarında bir kız çocuğu. Daha on'lu yaşlarında olmuş olmasına rağmen ölümün sıcak nefesini çok yakınında hisseden bir çocuk aynı zamanda. Annesi tarafından başka bir aileye verilirken erkek kardeşinin ölümüne şahit olan ve bunu yıllarca rüyasında yaşayan bir kız aynı zamanda o...

Liesel ve annesi isimsiz bir kasabada defnederler küçük kardeşini. Tam mezarlıktan çıkarken de hayatını değiştirecek kitabı, karların arasında buluverir Liesel. Mezar Kazıcısının El Kitabı! Daha okuma yazma bilmemesine rağmen, onu karnı açken dahi bir kitap çalmaya sevk edecek okuma aşkı da böylece başlamış olur.Ve bundan sonrasında çanlar Liesel için çalmaya başlar.

Sonrası mı?

Sonrası ise etkileyici bir macera olarak okuyucuya geri döner.

O büyünün bozulmaması için yorumu burada keserek, sizi kitapla başbaşa bırakıyorum. Tabii başbaşa bırakmadan önce beni derinden etkileyen bir cümleyle de bir sonraki posta kadar görüşmek üzere demeden de edemiyorum hani...

"Ağız dolusu gülümseyebiliyorsanız eğer, gözlere ihtiyacınız yok demektir."

1 yorum :

Şefin Önerisi: Kitabınızı Okuduktan Sonra Yiyebilirsiniz, Afiyet Olsun!

17:28 ebru altin 3 Comments



Biz kitap kurtlarının mutlak payda da karşılaştıkları yegane cümle nedir diye sorsam herhalde büyük bir çoğunluk "N'apıyorsun, yiyor musun onca sayfayı?" cevabını verir.
Tabii bu cevap alternatifine yeni kalıplarda illa ki eklenecektir.
Ama izninizle ben bu soru kalıbı üzerinden bugünkü yazımı kurgulamak istiyorum. 
Evet, söyle bakalım. 
"N'apıyorsun, yiyor musun onca sayfayı?"
Açıkçası bu soru kalıbıyla her karşılaştığımda içimden çoğu kez "Evet yiyorum, sen de ister misin?" ifadesini kullanmak geçse de, susup gülümsemeyi tercih ediyorum. 
O an da biraz dalgacı, biraz da muzip bir gülümseme oturuveriyor yüzüme...
Nedenini düşünmeye gerek dahi yok.
Çünkü bu kalıp hayatımda duyduğum en saçma ve gereksiz cümlelerden birisi!
Aslında bu "birisi" kelimesini "birisiyle" değiştirsem daha doğru olacak sanırım.
Nedeni malum!
Tezim The Real Cookbook kitabıyla birlikte yerle bir oldu da, onun için...
Evet, evet yanlış duymadınız.
Tezim yenilebilir bir kitapla yerle bir oldu. Rezalet!
Alman tasarım firması Korefe, dünyanın ilk yenilebilir kitabını üreterek adına da The Real Cookbook ismini verdi.
Hepimizin gözü aydın. Artık yenilebilir bir kitabımız olacak :)
Bu eğlenceli ve yenilikçi kitap tasarımının makarna hamurundan yapılmış sayfaları, adım adım lazanya yapmak için size yol gösterirken her yaprağını da yemek malzemesi olarak kullanabilme imkanını size sunuveriyor. Ehh artık fırsat ayağınıza kadar gelmişken mutfağa girip, hünerlerinizi gösterirsiniz değil mi :))
Mutfak ve sanat kitapları konusunda uzman yayınevi Gerstenberg Publishing House için özel olarak tasarlanan kitap, umarım bizim yayınevlerine de ilham kaynağı oluşturur. 
Yalnız özel bir rica. Ola ki bu yaratıcı fikirden yola çıkarak siz de birşeyler yapmayı planlarsanız lütfen fiyatını fahiş oranlarda tutmayın. Bize de yazık, o kadar kitaba ne can ne de para dayanmıyor artık :))
Kaynak: www.psfk.com


İşte o meşhur yenilebilir kitaba dair görseller...







3 yorum :

Romanlardan Uyarlanan Yemek Masamıza Buyurmaz mıydınız?

22:09 ebru altin 3 Comments

Evet, evet yanlış duymadınız!
Romanlardan Uyarlanan Yemek Masamıza Buyurmaz mıydınız, dedim :)
Eğer ki böyle bir yemek daveti kaçmaz diyenlerdenseniz ve hafiften midenizden de sesler gelmeye başladıysa Dinah Fired'in romanlarda geçen yemeklerden esinlenerek çektiği fotoğraf serisine buyruns :))
Şimdiden afiyet olsun...

Çavdar Tarlasında Çocuklar 


Oliver Twist

Alice Harikalar Diyarında

Moby Dick


3 yorum :

Kitap Arsızının Okuma Listesi...

14:28 ebru altin 0 Comments

Kitap arsızı olduğumu daha önce söylemiş miydim?
Söylemediysem de eğer an itibariyle öğrendiniz demektir.
O denli ki dışarı çıktığım zamanlarda kendimi bir kitabevine atmadan rahat edemiyorum. 
Ehh kitabevine gidip, kitap almadan çıkar mıyım?
Elbette ki hayır!
Aşağıdaki liste ise -evdeki kitap stoğumun haricinde- Aralık ayına kadar temin edip, okumayı planladığım kitaplardan sadece birkaçı :)) 
Devamı yok değil hani...
Benim listem gördüğünüz gibi bunlardan ibaret!
Peki ya sizin listeniz? Siz neler okumayı planlıyorsunuz?


0 yorum :

İmza: Karın...

21:29 ebru altin 8 Comments


En son ne zaman birisine mektup yazdığınızı hatırlıyor musunuz?
Peki yazdıktan sonra ya o meraklı bekleyişe ne demeli?
Salt duyguların kelimelerle adeta dans ettiği ve el yazısında hayat bulduğu o satırları okumak kimbilir birçok insanı zamanında ne kadar da mutlu etmiştir?
Yazmak!
Birisine zamanınızı ayırmak!
Onun için birşeyler yapıyor olmak!
Duygularınızı en yalın haliyle paylaşmak!
Ya da kimbilir belki de yüzyüze söyleyemediğiniz şeylerin satırlarda dile gelmesi...
Okuyan kişinin ruhunun derinliklerine kadar işleyip, onu bambaşka bir diyara sürükleyebilme gücünüzün var olduğunu görebilmeniz...
Kulağa hoş geliyor değil mi?
Her ne kadar şu an bunların hiçbirisi yapılmıyor olsa da o mektubu elinize alıp da, kalp ritminizin ruhunuzun derinliklerindeki kişiyle dans etmeye başlama duygusu bile emin olun size inanılmaz bir haz yaşatmaya yetiyor da artıyor bile...

Dijital çağın bütün nimetlerinden yararlanırken mektuplara kafayı neden bu kadar taktığımı merak edenler için hemen söyleyeyim. Aslında bu satırları bana yazdıran sevgili arkadaşım Banu Özkan Tozluyurt'un yayına hazırlamış olduğu İmza: Karın kitabı oldu.

İmza: Karın farklı sosyokültürel yapılardan 100'ü aşkın kadının hayatlarında yer etmiş ve hali hazırda edecek olan erkeklere yazdığı mektuplardan oluşuyor. Dolayısıyla kadınların gerçekten bir ilişkiden ne beklediğini çok farklı yönlerden gözler önüne seriyor. Yaşı, mesleği ne olursa olsun, kocası kim olursa olsun, kadın her yerde kadın ve beklentiler aslında çok da farklı değil. Sadece bu beklenti ve istekleri ifade edişi farklı, hepsi o kadar...

İmza: Kızın kitabından sonra raflardaki yerini alan ve ilk haftada 10.000 baskı yapan bu muhteşem kitabın içerisinde kimler yok ki...

Lale Manço, Berna Laçin Eşiz, Burcu1Anne, Cemre Birand, Derya Coşkundeniz, Nilgül Doğan ve daha niceleri...

Her biri en saf, en yalın halleriyle duygularını kaleme almış kadınlar. Kimi öfkesini, kızgınlığını paylaşmış, kimi kırgınlığını, kimisi de seneler geçmiş olmasına rağmen kalbine gömdüğü aşkını...

Bazen gözleriniz dolarak okuyorsunuz, bazen de yüzünüzde kocaman bir tebessüm yer ediveriyor. Mutluluğun ve sevmenin aslında ne kadar da size yakın durduğunu anlayıveriyorsunuz. Hayat her şeye rağmen güzel ve yaşanası demeden de edemiyorsunuz tabii...

Aynı Lale Manço'nun satırlarına yansıttığı şu sözlerde olduğu gibi...

"Sen buraya geldikten sonra 'Japonya'da ruhun yaşamaya devam etsin' diye bir Sakura ağacı dikmişler. Şimdi bir gör, dev bir ağaç olmuş. Seni burada kolay bulabileyim diye vasiyet etmiştim. Beni o sakuranın dibine gömün diye..."

Destek Yayınları'ndan çıkan İmza: Karın kitabının tüm gelirinin STET yani Sınır Tanımayan Ebeveynler Topluluğu Derneği'ne bağışlanacağını da dipnot olarak geçmekte yarar var. Siz de dernek adına destekte bulunmak isterseniz kitabı alarak, işe başlayabilirsiniz.

8 yorum :