Dedemin Uçan Dairesi

15:10 ebru altin 0 Comments

Bamya anıtı ile Lahana anıtını duymuş muydunuz? Peki ya canlı bir çim biçme makinesi görmüş müydünüz hiç? Sizin de tonton bir dedeniz varsa eğer emin olun yalnız bunları görüp öğrenmekle kalmaz, uçan daire bile yaparsınız bir gün.

Bizim Cenk'in dedesi bir alem. Gün geliyor kah herkesin akıl danıştığı bir bilgeye, kah içi içine sığmayan şakacı bir çocuğa dönüşüveriyor. Bakmayın siz onun köyde sakin bir yaşam sürüp mısır, buğdağ, domates ektiğine. Elinden gelse aya merdiven dayayıp yıldızlara tırmanacak kadar hayalperest biri o aslında. Bir bakmışsınız atık malzemelerden bir tarihi eser yapmış, bir bakmışsınız altın kavun ektikleri tarlada korkuluk olmuş.

Cenk'in geç yaşta arkeolojiye merak saran babaannesi de dedesini aratmayacak kadar muzip biri. İnsan sıcacık evini, mis gibi tarlasını bırakıp, binlerce yıl öncesinden kalma kap kaçak peşine düşer mi hiç? Sahi, Cenk büyüyünce ne olsa acaba? Gerçi rüyalarında sürekli bir meslekten ötekine konuyor ama aklı bir hayli karışık son zamanlarda. Acaba amcası gibi "Dünya kazan ben kepçe" deyip farklı ülkelerde iş peşinde mi koştursa, yoksa deneyimli bir etnolog veya korkusuz bir kaptan mı olsa?

İnsanın hayalleri ve başarma inancı olduktan sonra üstesinden gelemeyeceği iş yok kuşkusuz. Eh bir de eğer Cenk'inki kadar muzip mucit bir dedesi varsa değmeyin keyfine!

Yaratıcı kalemiyle edebiyatseverleri şaşırtmayı seven ödüllü yazar Koray Avcı Çakman, Dedemin Uçan Dairesi adlı öykü kitabında sıradışı yetişkinlerle meraklı çocukları farklı ortamlarda buluşturarak, meslek seçimi ve kırsal - kentsel yaşam üzerine düşünsel bir yolculuğa çıkarıyor okurlarını...



0 yorum :

Bugün 19 Mayıs...

13:54 ebru altin 0 Comments

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'mız Kutlu Olsun...



0 yorum :

Kitabınızın okunduktan sonra ağaç olmasını ister miydiniz?

14:31 ebru altin 0 Comments

Keyifle okuduğunuz bir kitabı okuyup bitirdikten sonra ne yapıyorsunuz?
Aslına bakarsanız verilecek cevaplar az çok bellidir.
Ya kitaplığınıza koyuyor, ya da bir arkadaşınızla paylaşıyorsunuzdur.
Ama bu noktada sizden beklediğim cevap bunlar mı? Elbette hayır!

Geçenlerde bir haber kanalında gezerken denk geldiğim haber karşısında ne yalan söyleyeyim Wouww oldum. Arjantin'de basılan "Mi Papa Estuvo en la Selva" (Babam Ormandaydı) adlı çocuk kitabı okunduktan sonra ekilebiliyor ve birkaç hafta içinde de ağaç oluyormuş.

Peki tohumlar nerede diyorsanız hemen söyleyeyim.
El yapımı olan bu kitabın her sayfasına özenle tek tek tohumlar yerleştirilmiş. Ekilebilir kitap projesi, 8 - 12 yaş arası çocuklara aslında doğal kaynakların önemini anlatabilmek için hazırlanmış. Kitabın dikkat çekmek istediği konuyu Greenpeace'den bir veriyle desteklemek de mümkün.

Bu arada kitap, ekolojik mürekkep ve asitsiz kağıt kullanılarak yapılmış. Projenin bir diğer amacı da kitapların da çocuklarla beraber büyüyebileceğini göstermek.

Kitabın yayıncısı Pegueno Editor Yayınevi, web sitesindeki açıklamada ekilebilir kitap projesini, "okuduğunuz herşey zihnimizdeki kütüphanenin bir parçası. Bu yüzden okumak içimizdeki kök salan ve bizi değiştiren bir eylem. Bir kitabı ekme işi, insanları çevre konusunda duyarlı olmak konusunda cesaretlendiren, olan duyarlılığı ve farkındalığı artıran bir eylem" cümleleriyle açıklamış.

Ekilebilir kitap projesi, gerçekten de ayakta alkışlanacak bir uygulama diye düşünüyorum.
Eh ne diyelim darısı bizim yayınevlerinin başına...

0 yorum :

Yapboz Çocukları

16:26 ebru altin 1 Comments

Güçlü kalemi ve ifade yeteneğiyle edebiyatımızın duyarlı yazarlarından Mehmet Atilla yepyeni kitabı Yapboz Çocukları'nda umudun, mücadelenin ve dayanışmanın iç içe geçtiği ürkek yaşamları, hasıraltı etmeye alıştığımız önemli sosyal gerçeklere değinerek anlatıyor.

Anadolu'nun görkemli kültür ve sanat yapılarından Aspendos yakınlarında bir yerdeyiz. Tarihe tanıklık etmiş binlerce yıllık bu bereketli topraklar şimdilerde büyük bir insanlık ayıbıyla karşı karşıya. Her yer tarım işçilerinin kurduğu çadırlar, karın tokluğuna çapa sallayan ırgatlar ve okullarından koparılıp, tarlalarda çalışmaya zorlanan çocuk işçilerle dolu.

Halası ile yaşam mücadelesi veren Rojin, çocukluğunu unutup erken yaşta hayata atılan bu çocuk işçilerden biri. Gün boyunda güneşin alnında, teri toza bulanana kadar çalışan Rojin'i yaşama bağlayan tek şeyse yıllar önce babasının beraberinde götürerek izini kaybettirdiği küçük kardeşi Revan'a yeniden kavuşmak. Peki ama nasıl? Onu bulabilmek için elinde olan tek bilgi, Revan'ın İzmir'deki bir hastanenin önünde mendil veya simit sattığı...

Neyse ki Rojin bu zorlu mücadelede yalnız değil. Ona yol gösteren 222 yaşında bilgi bir hamisi ve onu kardeşiyle buluşturabilmek için hiç durmadan Aspendos'tan İzmir'e kanat çırpan güzel dostları var.

Zaman akıp Rojin günden güne hayaline yaklaştıkça toplumun kanayan yaraları derinleşiyor. Zorlu şartlarda hayata tutunmaya çalışan çocuk işçilerin varlıkları daha da belirginleşiyor. Kötü bir yapbozun parçaları gibi sağa sola savrulan bu küçük hayatların kursaklarında kalan yaşama sevinci kalplerimizde adeta düğümleniyor.

Toplumsal konulara hassasiyetiyle tanınan ödüllü yazar Mehmet Atilla yaşlı bir zeytin ağacı ile dallarına konan yardımsever kuşların ağzından dile getirdiği bu romanını, ufuk acısı şiirlerle renklendirerek, birbirinden ayrı düşmüş iki kardeşin yürek burkan buluşma öyküsünü etkileyici bir üslupla aktarıyor.

1 yorum :

Söz - Düş Makinesi

16:06 ebru altin 1 Comments

Birçoğumuz şunu çok iyi biliriz ki, ağzımızdan çıkan sözcüklerle aynı anda içimizden geçen düşünceler genellikle birbirinden çok farklı olmaktadır. Fakat iyi ki içimizden geçenleri kimse duyamıyor, değil mi? Yoksa duyabiliyor mu!

Roma'da yaşayan ve bir ilkokulda öğretmenlik yapan yazar Stefano Bordiglioni, bugüne kadar yazdığı elliden fazla kitabıyla birbirinden eğlenceli maceralarını çocuklarla buluşturmaya devam ediyor.

Dünyayı tepetaklak edecek bir icadın mucidi kahramanımız bunu tamamen tesadüfen gerçekleştirir. Aslında bunu o bile gerçekleştirmez. Tamir etmeye çalıştığı faks makinesi, sakar kedisi Oreste ve kahvaltılarımızın vazgeçilmezi bir şişe çikolata kreması bir araya gelir ve ortaya "Söz - Düş Makinesi" çıkar. Peki ya bu makineyle neler yapılabilir dersiniz?

Peşine düşen balık kokulu gizli servis üyeleri bu makineye karşılık muhteşem bir para teklifi getirir. Bu kahramanımız için şeker küpü sevgilisi Valeria'yla Lampedusa Adası'nda tatil yapma hayalini gerçekleştirmek için harika bir fırsat olur.

Roma'da yaşayan ve bir ilkokulda öğretmenlik yapan yazar Stefano Bordiglioni, bugüne dek çocuklar için yazdığı elliden fazla kitabıyla yalnızca kendi öğrencilerini değil, tüm çocukları yaratıcılık dolu maceralarıyla buluşturmaya devam ediyor.

"Telepat makine, Söz - Düş nasıl çalışıyordu? Ben nereden bileyim? Doğru, onu ben yaptım fakat yalnız başıma değildim. Düşünceleri okuyan makinenin icadında, kedim Oreste'nin yardım eli daha doğrusu yardım patisi de büyük rol oynadı. Nasıl mı?"


1 yorum :

Yalancı Portakal

17:04 ebru altin 0 Comments

Çocuk ve gençlik edebiyatımızın üretken kalemi Miyase Sertbarut'tan hayallerini yalan üzerine kuran küçük bir kız çocuğunun süprizlerle dolu olgunlaşma hikayesi...

Yedi yaşındayken ailesinden ayrılarak halası ile birlikte yaşamak zorunda kalan Elif'e hayat pek de adil davranmıyor. Daha annesinin sevgisine doyamamışken yaşadığı kenti, kardeşlerini, çok sevdiği dut ağacını geride bırakarak evinden kilometrelerce uzaklıktaki Sevdilli köyünde yeni bir hayata başlayan Elif'i zor günler bekliyor.

İhtiyacı olan anne şefkatini halasının kollarında ve yatalak babaannesinin gözlerinde arayan Elif, teselliyi yalancı bir portakal ağacında buluyor. Doğduğu, büyüdüğü yere hiç benzemeyen bu köye kolay yoldan ayak uydurabilmek için çocuk işi bir oyuna başvuran kahramanımız yalan söylemeye kendini fazla kaptırınca ister istemez yalancı bir cennetin kucağına düşüyor. Oysa kalbinde sınırsız hayaller ve vaatler barındıran bu cennet onu büyük tehlikelere sürüklemeye hazırlanıyor.

Yalancı Portakal, okurlarını, yalanın bir kaçış mı yoksa bir kurtuluş mu olduğu üzerine düşündürürken, ruhlarının derinliklerinde pusuda yatan yalancı portakalla yüzleşmeye çağırıyor. Bütün çocukların dünyasında yalan ile hayalin birbirine karıştığını savunan yazar, edebiyatseverleri, acıyla tatlının bir arada sunulduğu doyumsuz bir hayal sofrasına davet ediyor.

Yoksa siz hala içinizdeki yalancı portakalla tanışmadınız mı?



0 yorum :

Hızlı okumada ne durumdasınız?

19:40 ebru altin 2 Comments

Bir veya iki sene önce sırf merakımdan Hızlı Okuma Semineri'ne katılmış ve kendi hızıma deyim yerindeyse şaşıp kalmıştım. Malum herkes kendisine göre hızlı okuduğu iddiasında bulunur ama bu ne kadar doğrudur tartışılır.

Hızlı okuma, adından da anlaşıldığı gibi normalden daha kısa sürede daha çok şey okuyup, daha iyi anlamak amacıyla yapılan bir okuma tekniğidir. Yetişkin bir insanın dakikada 150 ile 300 kelime arasında okuma kapasitesinin olduğunu düşünecek olursak eğer zaman zaman kendimize bu testi yapmamızda yarar var diye düşünüyorum.

Süreç içerisinde okuma hızımızda bir düşüş yaşanır mı?
Elbette evet!
Peki bu kadar net nasıl konuşabiliyorum? Çünkü kendimden biliyorum.

Hızlı Okuma Semineri'ne katıldığınız da öncelikle eğitmen tarafından size bolca göz egzersizi yaptırılır. O denli göz kaslarınızı geliştirecek hareketler yaptırılır ki gözünüz neredeyse fıldır fıldır hareket edecek kıvama gelir. Vaay be hareket eden bu göz benim mi diye direk şüpheye bile kapılabilirsiniz. 

Sonrasında da 500 kelimelik bir metin önünüze konularak 1 dakika içerisinde kaç kelime okuduğunuz belirlenir. Aman canım bunu yapmakta ne var demeyin. Birçok kişinin eğitim sırasında çuvalladığını söylememe gerek yoktur sanırım. 

Aslında birçoğumuzun düştüğü yanılgı şuradan kaynaklanıyor. Beyniniz metnin bütününü mü yoksa bir kısmını algılıyor? Bütün mesele bu? Kaldı ki hızlı okumanız da anlama oranınızla eş değerde! Hatta şöyle demek daha doğru olur. Okuduğunu anlamadıktan sonra hızlı okumanın pek de bir önemi yok. Bundan dolayı kendinizi kandırmanıza hiç ama hiç gerek yok.

Çocukluğumdan beri kitaplarla haşır neşir olan birisi olarak okuma hızım konusunda en küçük bir kaygım bile olmadan bir dakika içerisinde 425 kelimeyi sıkıştırarak, sınıfın en iyisi olduğumu daha dün gibi hatırlıyorum. 

Bu eğitimin üzerinden toplamda 2 yıl geçti. Ve itiraf etmem gerekirse eğer o hızımı kaybettmişim. Acı ama gerçek. 

Nereden bildiğime gelince...
Geçtiğimiz günlerde internette dolaşırken hızlı okuma ile ilgili internette bir testle karşılaştım. Eh böyle bir test bulup da yapmamazlık yapar mıyım? Elbette hayır.

Kolları sıvayıp metni okumaya, metin sonunda da okuduğum konuyla ilgili testi başarılı bir şekilde geçtim. Peki sonuç ne oldu derseniz hemen söyleyeyim.

425 kelimeyle kıyaslayınca ortaya çıkan kelime sayısı 275 şeklinde oldu ki bu da ortalama 8. sınıf öğrencisinin okuma hızıyla eş değermiş :) Bende ki durum eyvah eyvah modunda anlayacağınız. Tabii bu rakamı arttırmak yine benim elimde. O yüzden kasmaya hiç ama hiç gerek yok. Nasıl düşürdüysem öyle yükseltmesini de bilirim.

Peki siz okuma hızında ne durumdasınız?
Merak edenler için testin linkini aşağıda paylaşıyorum. 
Şimdiden testi yapacaklara kolay gelsin :)
Her daim hızlı ve mutlu kalmanız dileğiyle  



2 yorum :

Babam Süt Peşinde

21:35 ebru altin 0 Comments

Koralin, Yıldız Tozu, Mezarlık Kitabı gibi dünya çapında büyük ilgi gören kitapların Carnegie ve Newbery Madalyalı yazarı Neil Gaiman'dan kahkahalarla okunacak sıradışı bir süt hikayesi!

Güne iyi başlayabilmek için güzel bir kahvaltı yapmak şart kuşkusuz. Mis gibi kızarmış ekmek, biraz tereyağı, lezzetli peynirler, ev yapımı reçeller ve daha neler neler...

İşte tam da böyle bir sofranın hayaliyle güne uyanan iki kardeş kahvaltı hazırlamak için buzdolabını açtıklarında büyük bir sorunla karşılaştılar. Afiyetle sofraya oturabilmeleri için önemli bir eksiklikleri vardı: Islak -beyaz - içecek şey. Yani Süt!

Açlıktan karınları guruldayan çocuklarının hayal kırıklığına kayıtsız kalamayan babaları bir şişe süt almak için soluğu evlerinin köşesindeki bakkalda aldı. Fakat dakikalar dakikaları kovaladı. Beş dakikalığına evden ayrılan babaları bir türlü eve dönmek bilmedi. Ta ki uzun süre sonra elinde bir şişe ve ceplerinde heyecan dolu serüvenlerle evin kapısında belirene kadar...

Peki, süt almak üzere bakkala giden bir babanın eve bu kadar geç dönmesinde ne gibi tuhaf olaylar sebep olmuş olabilir?

a) Çok çok uzak bir evrenden dünyamıza gelen, biraz yeşil, oldukça toparlak ve huysuz kişiler tarafından kaçırılmak.

b) 18. yüzyıla geri dönüp Korsanlar Kraliçesi ile ölüm pazarlığına tutuşmak.

c) Kişi -Taşıyıcı - Uçan - Küre (nam-ı diğer uçan hava balonu) ile yüz elli milyon yıl geleceğe gitmek.

d) Mucit bir Stegosaurus'la zaman makinesinin sırlarını keşfetmek.

e) Hepsi ve çok çok daha fazlası.

Sırtı dikenli koca bir dinozor, rengarenk midilliler, korsanlar, uzaylılar, kötü kalpli vampirler, çok mutsuz görünen bir yanardağ tanrısı, pirana dolu büyük bir çanak ve daha nicelerinin hikayeye ortak olduğu baş döndürücü bir macera sizleri bekliyor!

Sınır tanımaz yaratıcılığa ve güçlü kalemiyle çağdaş dünya edebiyatının önde gelen yazarlarından Neil Gaiman ve göz alıcı çizimleriyle renkli bir dünyanın kapılarını aralayan ödüllü karikatürist Skottie Young'tan okurlarına zamanı unutturacak kadar eğlenceli, ballı süt tadında bir macera...

Unutmayın süt varsa umut da vardır...


0 yorum :

Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Yürüyen Kız

20:54 ebru altin 0 Comments

Göz renkleri sürekli değişim içinde olup, gün ışığından etkilenmeyen ve köpek dişleri ile de son derece ilgi çeken yegane varlık deyince akıllara gelen ilk şey elbette vampirler olmaktadır. Açıkçası bu türü sevmemekle birlikte yine de elimden geldiğince fikir edinmek açısından izlemeye gayret ederim. Kah sonunu getiririm, kah ise getiremem.
Birazdan bahsedeceğim film ise ne yazık ki sonunu getiremediğim vampir filmlerinden. Geçtiğimiz haftalarda gösterime giren film aynı zamanda İranlı kadın yönetmen Ana Lily Amirpour'un da ilk uzun metraj çalışması niteliğinde. İran sinemasının ilk vampir filmi olması da cabası tabi...

Orijinal adı A Girls Walks Home Alone at Night olup, ülkemizde Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Yürüyen Kız olarak çevrilen bu filmden açıkçası izleyene kadar bihaberdim.

İran sinemasının içerisinde vampir temasını yerleştirme fikrinin bana uzak olmasından mıdır bilinmez ama filmi ilk dakikalarda pür dikkat seyrederken, son sahnelere doğru kendimi uyurken buldum diyebilirim.
Ne yalan söyleyeyim birçok eleştirmen tarafından beğenilen film, nedense ben de aynı etkiyi yaratmadı. Siyah beyaz olmasından mıdır yoksa başka bir nedenden dolayı mı bilemiyorum elbette. Tabii sonuç her ne kadar ben de olumsuz olmuş olsa da belki siz keyif alarak izlersiniz belli mi olur. O yüzden bundan sonraki kısmın bol miktarda spoiler içereceğini hatırlatarak, filmle ilgili detayları sizlerle paylaşmaya devam ediyorum.
Film, öncelikle İran'ın Bad City isimli kasabasında geçmektedir. Bu hayalet kasabada fahişeler, uyuşturucu bağımlıları, kadın tüccarları ve daha birçok sefil ruh da kol gezmektedir. Ölümün ve umutsuzluğun kol gezdiği bu kasabadaki kadın vampiri ise kasabanın azılı suçlularının peşine düşerken izliyoruz.

Arash, babasının uyuşturucu bağımlılığı yüzünden arabasını bir torbacıya kaptırmıştır. Kendisi de bir torbacı olan Arash, arabasını geri almaya gittiğinde adamın öldürüldüğünü görür. Adam "Kız" adında, şehri lanetli insanlardan arındırmayı amaçlayan bir vampir tarafından öldürülmüştür.

İran'ın ilk Vampir Western'i olan Ana Lily Amirpour'un bu filmini izleyecek olanlara şimdiden iyi seyirler diliyorum. Bendeki etkisi pek parlak olmadı ama siz de bıraktığı tat farklı olur belki kimbilir. İzlemeyi düşünenlere şimdiden iyi seyirler :)


0 yorum :

Duyduk Duymadık Demeyin: Everest İlk Roman Yarışması 2015 Başladı

16:10 ebru altin 4 Comments

Kelimelerin sihirli dünyasında yolculuk yapmaya ne dersiniz?
Cevabınız "Evet" ise tam da elimde ilginizi çekecek bir haber duruyor haberiniz olsun.

Everest Yayınları, ilk kez 2006 yılında düzenlediği "Everest Yayınları İlk Roman Yarışması"nın bu yıl dokuzuncusunu gerçekleştiriyor. Siz de böylesi bir yarışmada şansınızı denemeyi istiyorsanız yapmanız gereken şeyler ise oldukça basit.

* Yarışmaya katılacağınız eserin, daha önce herhangi bir yarışmada ödül almaması gerekmektedir.
* Yarışmaya gönderilecek roman dosyaları; bilgisayarda A4 boyutunda dosya kağıdına 12 puntoyla ve 1.5 satır aralığıyla yazılıp, 6 nüsha çoğaltılmış olmalıdır. Bu standart dışında kalan dosyalar değerlendirilmeyecektir. Ayrıca her nüshaya, romanın CD veya disket kopyası ile katılımcının özgeçmişi eklenmelidir.
* Yarışmacılar, yarışmaya tek bir eserle katılabilirler.
* Yarışmada yaş sınırı bulunmamaktadır.
* Yarışmaya katılmak isteyenlerin dosyalarıyla beraber ayrı bir zarfla kısa yaşam öykülerini posta ve e-posta adreslerini, telefon numaralarını içeren bilgileri Everest Yayınları, Ticarethane Sok. No: 15 Cağaloğlu - İstanbul adresine APS, kargo veya kuryeyle göndermeleri gerekmektedir.
* Yarışmaya son katılım tarihi 15 Haziran 2015'dir.
* Yarışma sonucu Eylül 2015'de basın yoluyla açıklanacaktır.
* Ödülü alan roman dosyası Ekim ayı içinde Everest Yayınları'nda kitaplaştırılacaktır.
* Ödül tutarı 3000 TL'dir.
* Yarışmada 1. olan romanın 5 yıllık telif hakkı yayınevine ait olacaktır.
* Seçici Kurul: Cemil Kavukçu, Müge İplikçi, Semih gümüş, Erendiz Atasü ve İnci Aral'dan oluşmaktadır.
* Yarışmaya gönderilen dosyalar iade edilmeyecektir.




4 yorum :