Nar Ağacı...

21:45 ebru altin 7 Comments

Uzun denebilecek bir yolculuk maratonunun ardından tekrardan evimdeyim (!) Bu arada ben size nereye gittiğimi söylemiş miydim?
Söylemedim mi?
Hay Allah, ben de söyledim sanıyordum.

Reel anlamda hiç tanımadığım güzel ve inanılmaz bilgi donanımına sahip yol arkadaşım eşliğinde Trabzon, Tebriz, Tiflis, Batum, Bakü, İstanbul derken uzunca bir yolculuğa çıkmıştım.
Daha önceden kararlaştırmış olduğum bir seyahat değildi aslında bu sürpriz gidiş...
Dediğim gibi yol arkadaşıma dair de herhangi bir fikrim yoktu zaten.
Yanımda oturacak kişinin kim olduğunu bilmeden oturdum koltuğa...
O sırada yanıma yüzünde hoş bir tebessümle orta yaşlarında bir kadın oturdu.
Evet, yol arkadaşımı tanımıyordum ama bir o kadar da tanıdık geliyordu bana nedense...
Bir tek adını ve soyadını duymuştum, o kadar...
Kimbilir belki siz onu daha önceden tanıyorsunuzdur, belli mi olur.
Benim yol arkadaşım Prof. Dr. Nazan Bekiroğlu'ydu.
5 senelik bir sürecin sonunda meyvesini aldığı Nar Ağacı'nın tanelerinden ister misin diye sormuştu, bana...
Hoşuna gidecek bir doğu masalının içerisinde kaybolmaya var mısın diye de eklemişti ardından...
Masal mı, büyülü bir yolculuk mu?
Kaçırır mıyım?
Yada hayır deme gibi bir lüksüm var mı, sizce?
Cevap belli...
Elbette ki hayır, böylesi bir yolculuğu imkanı yok kaçıramam.
Her ne olursa olsun o büyülü masalın ardından gitmeli, o dönemi bizzat yaşamalıydım.
Yolumuz uzundu ne de olsa...
Anlatacak şeyler de epeyce fazlaydı.
Ama bu anlatış benimkilerden ziyade, daha çok yol arkadaşımın kaleminden çıkan kelimelerle bezeliydi...
Bekiroğlu'nun kaleminden dökülen o sihirli kelimelerle, Balkan Savaşı yıllarından, I. Dünya Savaşı'na uzanan bir öykünün içerisinde adeta kendime yer bulmaya çalıştım.
Tuhaftır ki o dönemi özümserken hiç zorlanmadım.
Aksine kolayca adapte oldum.
Kah Yasemen oldum, kah büyükhanım...
Trabzon'da ve Tebriz'de doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat vardı önümde...
Ve delice akarken bir anda durgunlaşan iki ırmak...
Aslında sadece iki değil, çok ırmak vardı...
Tebriz'in meşhur halı tüccarının deli fişek oğlu Setterhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra...
İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhacirlik, tehcir, mücadele, kader...
Farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke, üç sevda...
Doğu masalı kadar zengin, hayal kadar güzel, hayat kadar gerçek bir hikayeydi bu...
Ve o büyülü hikayenin adı gövdesine inen balta iziyle gözyaşını akıtan "Nar Ağacı" idi.

NOT: Son zamanlarda okuduğum en etkileyici kitaplardan birisiydi Nar Ağacı. Okumadım, adeta o dönemi yaşadım. Karakterlerle yakınlık kurdum. İmgeler beynimin kıvrımlarında yer etti adeta. Bu kitabı bizlerle buluşturduğu için Timaş ailesine binlerce kez teşekkürler...

Nar Ağacı - Nazan Bekiroğlu from Timaş Yayın Grubu on Vimeo.


7 yorum :

Bayram Ganimetleri 2...

15:44 ebru altin 2 Comments

Bayram ganimetlerime görmüş olduğunuz gibi kaldığım yerden tam gazla devam ediyorum. Ganimet kapsamında okuduğum kitaplardan bir diğeri ise yıllar önce bir arkadaşımın hediye ettiği, dolayısıyla seneler sonra ikinci kez okuduğum Oscar Wilde'ın 'Violette'in Aşk Destanı' isimli kitabıydı...

Kitap, püriten ahlakın, güç ve güvenin sembolü olan Viktorya Dönemine ait bir takım bilgileri öncelikle okuyucuyla paylaşıyor.

Dönemin getirdiği katı ahlak ve gelenekleri doğrultusunda bir kozanın içine hapsettiği insanların erotizme dair bastırılmış duyguları, Gelbert Frederick imzasıyla bir sunu şeklinde ele alınıyor.

Sözkonusu sununun içeriğinde çok ilgi çeken bilgilerde yok değil hani...
Bunlardan ilkini ise Oscar Wilde hakkında genç erkeklerle yaşadığı eşcinsel ilişkilerden dolayı dava açılıp, hapis cezasına çarptırılmış olması oluşturuyor. Ve daha neler neler...

Viktorya dönemine ait genel bilgiler verildikten sonra ise kitabın asıl konusunu oluşturan bol erotizm dolu hikayeye geçiliyor.

Kitabın arka kapağında da yazıldığı üzere; belki sözkonusu eserin ahlaki yanını onaylamıyor olabiliriz ama şu unutulmamalıdır ki, kitabın kendisi bir hayal ürünü olsa dahi, burada anlatılan yaşam tarzı ve olaylar çağın gerçeğinin bağrından kopmuştur.

Dolayısıyla Violette'in Aşk Destanı'nı okuyan bir kişi burada sunulanların sadece erotik bir öyküden öte, Viktorya döneminin cilalanmış erotik söyleminin arka planını, kokuşmuşluğunu yansıtıyor olmasınıda önemseyecektir.

Elimdeki kitap çok eski bir sayı olduğu için yayınevi olarak Öteki Yayınevi gözüküyor. Şu an baskısı var mıdır, varsa da hala Öteki Yayınevi'nden mi çıkarılıyordur, orasını bilemiyorum tabii...

Bir ihtimal sahaflara bakarsanız belki bulabilirsiniz...

2 yorum :

Bayram Ganimetlerim 1

13:51 ebru altin 0 Comments

Aslında ganimet dediğime bakmayın siz...
Ali baba ve 40 Haramilerle herhangi bir tanışıklığım yok.
Ehh "açıl susam, açıl" dediğimde de açılacak bir kapı olmadığına göre öyle etrafta ışıl ışıl parıldayan mücevherlerle karşılaşmam gibi bir durum, şu an için ancak rüyalarımda olabilir, anlayacağınız.
Ama yine de kendime göre bir ganimet havuzum da yok değil, hani...
Bir sürü büyülü kelimelerin havalarda uçuştuğu, her birinin bambaşka hikayelere sürükleyeceği kitaplardan oluşan bir ganimetim var.
Daha ne olsun...
Bundan ala ganimet mi olur, değil mi ama...
Açıkçası bayramın gelmesiyle birlikte ister istemez tatil moduna girdiğimiz için bol bol kitap okuma moduna geçebildiğim gibi, aklımda olan filmlere de göz atabiliyorum.
Ki bundan dolayıda tahmin edebileceğiniz üzere inanılmaz mutluyum...
3 günlük tatil süresince kafadan 3 kitap bitirdim ki, kendimle ne kadar övünsem azdır herhalde...
Hepsini sırasıyla sizlerle paylaşacağım ama önceliği Tolstoy'un "Masallar" isimli kitabı alacak...
Tolstoy mu dediğinizi duyar gibiyim...
Evet, evet şu meşhur "Savaş ve Barış", "Anna Karenina" gibi unutulmaz eserlerin sahibi Tolstoy'dan bahsediyorum...
Hani şu Shakespeare'dan sonra dünya dillerine en çok tercümesi yapılan yazar olan Lev Nikolayeviç Tolstoy yani...
Savaş ve Barış gibi büyük bir eserin sahibi çocukları da unutmamış tabii..
Bu kitabın içeriğini oluşturan masallar ise bakın nasıl ortaya çıkmış...
Rusya'daki köy çocukları için açılan ilk okul -ki 1800'lü yılların ortaları-, Tolstoy tarafından açılmış.
Okul açılmış açılmasına ama karşılarında da önemli engeller varmış.
O engeller neymiş biliyor musunuz?
Çocukların kolayca okuyabileceği, ilginç kitapların olmamasıymış meğerse...
Kaldı ki çok az çocuğun kitabı varmış ve onlarında birçoğu sıkıcıymış zaten.
Oysa çocukların daha ilgi çekici ve canlı kitaplara ihtiyacı varmış.
Ah ne kadar da doğru, değil mi?
Bunun üzerine büyün dünyada ünlü kitaplarıyla tanınan büyük yazar, tüm çocuklar için kolayca okunabilecek ve ilgi çekici hikayeler yazmaya başlamış.
Bir, iki, beş, on derken böylece ortaya elimdeki bu "Masallar" kitabı çıkmış.
Öyle aman aman çok kalın bir kitap değil.
Toplamda 103 sayfalık bu kitabın içinde uzunlu kısalı 36 tane şu ana kadar pek duyulmamış masallar var.
Kimi zaman hüzünlenebileceğiniz, kimi zaman bir ağız dolusu gülebileceğiniz, kimi zamansa ders alabileceğiniz birbirinden güzel 36 masal...
Kitabın tek eksik yönü bana göre illüstrasyonların az ve siyah - beyaz olması.
Ama yine de çocuklarınız için eşsiz bir kaynak olacağı çok açık, benden söylemesi...

Bu da bayram şekeri niyetine kitabın içinde olan masallardan bir tanesi...

"Yaşlı İtfaiye Köpeği...

Zaman zaman sorumsuz anne babalar evden çıkarlar ve çocuklarını evde yalnız bırakırlar. Böyle durumlarda çocuklar için tehlikeli bir durum vardır. Yangın!

Alevlerin parladığı sırada şaşkınlık içindeki çocuklar, seslerini çıkaramazlar ve kuytu bir yere sığınırlar. Hiç kimse dumanlar arasında onları bulamaz.

İşte bu gibi tehlikeler için özel itfaiye köpekleri vardır. Onlar çocukları kurtarmak için eğitilirler. Bir ev yandığında, itfaiyeciler küçük çocukları kurtarmak için köpekleri yanan evin içine salarlar.

Bunların arasında ünlü bir köpek vardır. O pek çok yangından çocukları kurtarmıştır. İşte bir çocuğu kurtarışının hikayesi...

Bir defasında itfaiyeciler yanan bir eve ulaştıklarında, hıçkırarak ağlayan bir kadınla karşılaştılar. Kadın, iki yaşındaki çocuğunun alevlerin içinde kaldığını söylüyordu. Bunun üzerine ünlü itfaiye köpeği yangının içine yollandı.

Köpek dumanların arasından eve girdi ve merdivenleri tırmandı. Birkaç dakika sonra da, üzerinde geceliği bulunan küçük bir kız çocuğuyla kapıda göründü.

İtfaiyeci yaşlı köpeği tuttu, alevlerin ona zarar verip vermediğini anlamak için tüylerini karıştırdı. Fakat cesur köpek aniden tekrar alevlerin içine daldı. Evde başka birileri daha olabilirdi.

Alevlerin ve dumanların içine doğru fırladıktan hemen sonra ağzında başka bir şeyle tekrar göründü. Herkes merakla, ne olduğunu görmek için ona doğru yaklaştı. Bir süre sonra da bütün yüzlerde bir gülümseme belirdi.

Yaşlı itfaiye köpeği, ağzında kocaman bir bez bebek taşıyordu."

0 yorum :

İyi Bayramlar...

00:01 ebru altin 8 Comments



                   Sevdiklerinizle birlikte keyifli vakitler geçirip,
Şen kahkahalarla etrafı çınlatacağınız,
Neşesi bol,
İkramı çok,
Paylaşıma ık,
Nice zel bayramlara hep birlikte girmek dileğiyle...

8 yorum :

Sosyal Sorumluluk Projesi'nde Yer Almak İsteyen Bloggerları Bu Tarafa Alalım Lütfen... :)

17:18 ebru altin 15 Comments

Herkese merhaba,

İzlenimlerin Derinliği ismini verdiğim kültür sanat içerikli blogumda bu zamana kadar hiç böyle bir duyuruya yer vermediğimi blogumu takip edenler çok iyi bilirler.

Bu sefer ki post'um aslında ortak payda da sizlerle birşeyler yapmaya yönelik olduğu için diğer iletilerimden daha farklı bir özelliğe sahip olacak.

Lafı çok fazla uzatıp, vaktinizi alma gibi bir niyetim yok. Bu nedenle sizlere sadece şunu sormak istiyorum. Bloggerlar olarak bir Sosyal Sorumluluk Projesinde yer almaya var mısınız, yok musunuz?

Malum yaşadığımız coğrafyanın bizlere sunduğu avantajlardan bahsetmeme gerek yok. Burada ne sert bir kış yaşıyoruz, ne de aradığımız bir kaynağa ulaşamama gibi bir sıkıntı çekiyoruz. Aksine yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda. Calliue'lu defterimiz yoksa ağlıyoruz, ben 10'li çantamız yoksa okula gitmiyoruz. Ya doğuda yaşayan kardeşlerimiz... Maalesef onların bizlerinkisi gibi bir şımarıklığı yok, isteseler de yapamıyorlar zaten. Çünkü hayat onlara birşeyleri bizlere sunduğu gibi altın tepsilerde sunmuyor.

Durum böyleyken taşın altına elimizi koyma vakti... Bu nedenle evinizin tozlu raflarında duran hikaye kitaplarınızı, çocuklarınızın sbs kitaplarını, romanları, ansiklopedileri, bilimum aklınıza gelen kırtasiye malzemelerini toparlama zamanı diyorum.

Tabii ki sadece gereksinim kitap ve kırtasiye yönünde mi olacak? Elbette ki hayır. Ben kitap veya kırtasiye konusunda destek olamam ama çok güzel örgü örebilirim. Kışlık atkıları da benden olsun diyorsanız ne ala...

30 Kasım tarihine kadar destek olmak istediğiniz kitap ve kırtasiye gereçlerini (atkı da olabilir) bana veya Seda Ayangil'e ulaştırabilirsiniz. Sözkonusu toplayacağımız yardımları Ağrı'nın Patnos ilçesindeki bir köy okuluna göndereceğimizi tekrardan bilginize sunarım.


Gönderilerinizi ulaştırabileceğiniz adres bilgilerini öğrenmek için ebrualtin@gmail.com veya sedaayangil@gmail.com adreslerinden irtibata geçip, bilgi alabilirsiniz.

Şimdiden hepinize teşekkür ederim... :)

 

15 yorum :

Kışın Okuyacaklarım...

18:54 ebru altin 6 Comments


Güneş, deniz, kumsal derken koca bir yazı göz açıp, kapayıncaya kadar devirdik. Hatta o da yetmedi. Sonbaharı da neredeyse yarıladık. Malum önümüz kış. Geçtiğimiz sene olduğu gibi yağmuru, çamuru, karı, ayazı oldukça çetin bir kış mı yaşarız, yoksa ılık bir hava akımının peşinden mi sürükleniriz bilemiyorum ama şu an bildiğim tek şey o da yün çoraplarımızı ayaklarımıza geçirip, battaniye altında, bir fincan limonlu ıhlamur eşliğinde kitap keyfi yapacağımız saatlerin daha da artacağıdır.

İnsanın kanını donduran soğuk kış akşamlarında yapacağımız en keyifli şeyin kitap okumak olduğu varsayımından yola çıkarsak -ki bu noktada kapımızda bekleyen bir adet harika kitap fuarının olduğunu söylememe gerek yoktur herhalde- eğer kitap stoklarımızı şimdiden kontrol etmemizde yarar var diye düşünüyorum.

Sizi bilmem ama ben kış ayı süresi içerisinde bana fazlasıyla yetecek -yoksa yetmez mi dersiniz- kitap listemi şimdiden oluşturdum.

Koca kış ne okuyacağımı merak edenler ve ne okusam acaba diye tavsiyeye ihtiyacı olanlar için işte benim listem...

1. Schubert'le Yaşamak: Bonnie Marson'ın kaleme aldığı kitapta, Lisa adında bir avukatın içine ünlü besteci Schubert'in ruhunun girmesiyle birlikte tepetaklak olan yaşamı anlatılmakta. Oldukça eğlenceli bir kitap olacağı konusundan bile belli, daha ne diyeyim. :)

2. Karısını Şapka Sanan Adam: Oliver Sacks'ın bu kitabını çok zaman önce duymuş olmama rağmen okuyamamıştım. Kısmet kışaymış meğerse...

Nöroloji ile ilgilenenlerin mutlaka okuması gereken kitaplardan olduğuna dair bir not düşünülmüş, benden söylemesi...

3. Akra'da Bulunan Elyazması: Paulo Coelho hayranı olduğumu beni yakından tanıyanlar bilir. Yazarın şu ana kadar yayınlanan hemen hemen tüm kitaplarını büyük bir heyecanla alıp, okumuşumdur. Akra'da Bulunan Elyazması hariç. Okumak için sabırsızlanıyorum...

4. Yürüyen Ölüler: Walkind Dead - Yürüyen Ölüler efsanesinin yeni sezonunu takip ederken, kitabını okumak oldukça keyif verecek doğrusu...

5.  Zaman Haritası: Gerek kapak tasarımı, gerekse de ön plana çıkartılarak okuyucuyu merakta bırakan "Kırık bir kalbi iyileştirmek için zamanı tersine çevirir miydiniz?" cümlesinden dolayı Felix J. Palma'nın bu kitabını alacağımı söylememe gerek yok sanırım. Koridor Yayıncılık tarafından çıkartılan bu kitap, umarım beni hayal kırıklığına uğratmaz.

6. Sapkın: Doğan Kitap tarafından yayınlanan S.J Parris'in yazdığı kitap size öncelikle şunları söylüyor. Büyücü, tanrıtanımaz, muhbir, sapkın... O bunların hepsi ve hiçbiriydi. Wowww ortaya kimbilir nasıl bir hikaye çıkacak, çok merak ediyorum.

7. Şeytan ve Şair: John Underwood'un usta kaleminden çıkan Şeytan ve Şair, gerçek belgelere dayandırılmış, ezber bozan bir roman niteliğinde...

8. Baharat Kokulu Hayatlar: Maeve Binchy ile zamanında İrlanda sokaklarını arşınladığım düşünülecek olursa eğer Erica Bauermeister'in de hikayesine büyük bir zevkle misafir olabilirim demektir. Bazı insanlar hayatın güzel olduğunu hatırlatmak için vardır. Hımmm, etkileyici bir hikaye yine beni bekliyor belli ki...

9. Northanger Manastırı: Jane Austen, henüz yirmi iki yaşındayken yazdı "Northanger Manastırı"nı. Yayıncısı romanın haklarını satın aldı ancak basmadı, hem de yazarın ölümüne dek ve sonunda abisi devreye girdi, yayıncıya parasını iade etti. Kendi çabasıyla romanı dünya edebiyatına kazandırdı. Jane Austen severler bu kitabı kesinlikle kaçırmasın derim. Bu kitabın, filmi de yapılır mı dersiniz?

10. Mart Menekşeleri: Dalgaların sesine kulak verin. Ada, kendine ait olanları geri çağırıyor. Hayat birine seni seviyorum demenin kararsızlığını yaşamak için çok kısadır. Etkileyici...

11. Ruhlar Evi: Isabel Allende, Ruhlar Evi'nde bir aileden ve o ailenin üç kuşak bireylerinden söz ediyor ve ailenin yaşadığı evi, tüm roman içerisinde önemli bir kişilik olarak tasarlıyor.

12. Asma Pansiyon: Hayal kırıklıklarından kaçmaya çalışan bir genç kız ve tesadüfen sığındığı küçük pansiyonda yaralarını sarmaya yardım eden beş yetişkinin öyküsü...

13. Alex Sayılar Diyarında: Matematiğin harika dünyasına eğlenceli bir yolculuk yapmaya ne dersiniz? Açıkçası çocuklara yönelik bir kitap olmakla birlikte üzerinde çalıştığım oyunda kaynak olması bakımından inceleyeceğim...

6 yorum :

Penceremdeki Mavi Melek Mimlemiş mi Beni Yoksa...

14:11 ebru altin 5 Comments

Gökyüzünden süzülüp, penceremin kenarına konan bir adet mavi melek, camımı tıklatıp kaçmaya hazırlanırken o da nesi?
Eyvahh! Notunu düşürmüş!
Kime yazdı acaba? Bana mı yoksa bir başkasına mı?
Aman canım kime yazarsa yazsın, pencere benim pencere olduğuna göre ben açıp okurum.
Peki o notta ne mi yazıyor?
Durun, durun birazdan söyleyeceğim...
İşte mavi meleğin inci gibi yazısıyla kaleme aldığı kişisel notu...
Bu bir okuma köşesi mimidir...
Sen de okuma köşene dair bilgilerini senin gibi kitapkurdu arkadaşlarınla paylaşırsan memnun olurum...
Hımmmm... Ne yapmalı, nereden başlamalı acaba?
Sayfa sayısına bakmaksızın hayatımızın birçok zaman diliminde bizimle birlikte olan, yeni karakterlerle tanıştığımız, yeni maceralara sürüklendiğimiz, kah üzüldüğümüz, kah mutlu olduğumuz, hiç gitmediğimiz bir ülkenin sokaklarında karakterin peşinden başı boş bir şekilde gitmeyi göze aldığımız okuma köşem neresi olabilir acaba diye çok düşündüm.
İşin içinden de ne yalan söyleyeyim çıkamadım.
Çünkü benim öyle yer ayırdım yoktur.
Her yerde, her konumda okuyabilirim.
Evde, işte, durakta, herhangi bir mekanda veya yolda yürürken...
Evet evet kendimi aştım artık...
Yolda yürürken bile okuyabiliyorum...
Tek okuyamadığım yer var...
O da işte bu otobüsün içi...
Onun dışında her yerde okurum.
Ama derseniz ki ya Epruuu sen nasıl bir yerde bu kitaplarını okumak istersin?
Vereceğim cevap işte burası olurdu...
Evet, evet böyle bir köşe istiyorum ilerde evime...

Sanırım evin şu kadarlık kısmını işgal eden bu yerde en mutlu olduğum saatleri geçirirdim.
Ne dersiniz ilerde böyle bir köşem olur mu ki benim de :))
Olur tabii ki dediğinizi duyar gibiyim. O yüzden de hepinize teşekkür ediyorum.
Peki siz nasıl bir yerde okumak isterdiniz. Şu benim mavi melek, renk değiştirip sizin pencereye doğru uçuyor olabilir mi acaba?
Siz yine de bir pencerenizi kontrol edin derim.
Belli mi olur, belki size de özel bir not bırakmıştır... :)
PS: Kitap okumayı hayatının merkez noktasına oturtan tüm blog arkadaşlarım bu mime davetlidir...

5 yorum :

Hakan Urgancı: Hayat Seni Cümle İçinde Kullandı...

21:18 ebru altin 1 Comments

Piyasada satılan birçok kitaptan farklı olarak, kelimelerin büyülü dünyasına sizi bir anda çeken "Hayat Seni Cümle İçinde Kullandı" kitabının yazarı Hakan Urgancı ile son kitabı hakkında konuştuk.

Ebru Altın: "Ben Kim Konuşmak Kim" ve "Herkes İçin Karizma" kitaplarınızı üçüncü bir kitapla bir süre önce taçlandırdınız. Sizi böyle bir kitap yazmaya iten şey neydi?

Hakan Urgancı: Aslında bir roman yazma isteği ve yükselen ihtiyacı içindeyken, özellikle bir uzun öykü ya da roman yazmanın, hayal gücünden çok, biraz da disiplin istediğini fark ettim. İşi gereği uzun seyahatler yapan, bir anlamda evini sırtında taşıyan biri için bu konsantrasyon sürelerini sağlamak epey güçtü.

Buna karşın yazma eylemi, artık olgunlaşmış bir çıban başına dönüşmüş durumdaydı. Ben yazmasam zaten kendisi bir yerden patlayacaktı. Ben de en bildiğim işi, topluluk önünde kendini ifade sanatını kaleme alıp, yazma deneyimi edinmeye karar verdim.

"Ben Kim Konuşmak Kim", bu süreçte doğdu. Yani aslında bir kişisel gelişim yazarı olmak gibi bir hedefim yoktu, ki hala da olduğunu söyleyemem. İkinci kitap olan "Herkes İçin Karizma"yı ise ilk kitap - bir anlamda - doğurdu. Kendini iyi ifade edenlerin karizmatik kişiler olduğundan hareketle, karizmatik kişileri gözlemeye başladım ve onların sırlarını deşifre ettim. Türkiye'de ve dünyada karizmayı sınıflara ayıran tek kişi ben oldum.

E.A İsmi oldukça manidar. Hayat Seni Cümle İçinde Kullandı! Bu isim nasıl ortaya çıktı, öğrenebilir miyiz?

H.U "Hayat Seni Cümle İçinde Kullandı", aynen kitabın içeriği gibi bir isim. Alaycı, insanın içini acıtan ama her ders gibi gerekli. İnsanın kendi içine ayna tutan, yazarı gibi kendisi ile kavga eden ama yenişemeyen bir kitap. Kitapta çok soru var yaşama dair, ancak yanıtları pek az. Neden mi? Sorunların kökenini öğrenince çözümü kendi içimizde buluyoruz da ondan. Hayata dair sorularımız çoğunlukla aynı ancak yanıtlarımız ya da çözümlerimiz parmak izleri kadar özgün...

E.A Kitabınızda değindiğiniz birçok konuyu mizahi bir dille ele almışsınız. Günlük hayatınızda da mizah önemli midir?

H.U Mizah, azınlığın sesi, güçsüzün dilinden çıkan keskin kılıç, orantısız güce karşı kullanılabilen tek silah. Kahkaha bulaşıcıdır, gözyaşı da öyle. Yine de aralarında belirgin ve hayati farklar bulunur. Gözyaşı her kesimi kucaklar ve birleştirir. Oysa kahkaha öyle mi? Herkes aynı şeye güler mi? Mizah anlayışlarımız ne kadar farklı ve zekamız ölçüsündedir. Kahkaha ayırır. İnsanları saflara ayırır. Zeki ile safı ayırır. Gözyaşı kalpten akarken, kahkaha beyinden gelir. Kahkaha, karizma tanımayan bir yıkıcı silah olarak kullanılabilir. Sonuç olarak, yasalara saygılı ve şiddete karşı bir kişi olarak benim gibilerin darbe emen hava yastığıdır mizah. Kendime çok gülerim, bu da beni herkese gülmeye muktedir kılar.

E.A Kişisel gelişim kitaplarına bildiğiniz gibi son zamanlarda yoğun bir talep var. Re-write yöntemiyle piyasada yazılmış onlarca kitap varken ve insanlar yoğun bir şekilde kuantum kitaplarına odaklanmışlarken bu türde bir kitap yayınlamak sizi korkutmadı mı?

H.U "Hayat Seni Cümle İçinde Kullandı" aslına bakarsanız türü ve sınıfı olmayan, kendi türünü yaratan bir kitap. Bu kitap, öncelikle bir deneme kitabı niteliğinde. Aynı zamanda felsefi sorular içeren -light- bir felsefeye giriş kitabı.

Bünyesinde sufi mesajlar saklayan bir mütevazi inci. Çokça mizah içeren bir gırgır kitap. Belki de kendi bokunu kurcalayan, bu yüzden yazarının başını çevresiyle derde sokabilme potansiyeline sahip bir harakiri kılıcı. Tüm bu özelliklere sahip olduğu için psikoloji ve sosyolojiyi koltuk değneği yapan, derdini dökerken çaktırmadan derdinizi dinleyen bir kanka, bir terapist. Ortaya karışık yani...

Füzyon mutfağı çıkaran bir restoranın şefini, karşıdaki dönerci zinciri ne kadar korkutursa, kuantum kitapları da beni o kadar korkutuyor. Amacımız bir bestseller yazmak olsaydı, sullar 'seller' gibi yazardık.

E.A "Hayat Seni Cümle İçinde Kullandı" piyasada olan birçok kişisel gelişim kitabından daha farklı bir özelliğe sahip. Siz, yazıyla bütünleşmiş, kelimeleri adeta seslendirmişsiniz. Yazım aşamasında böyle bir ritm her zaman yakalanmaz. Siz cümlelerinize böyle bir ritm kazandırabilmek için ne yaptınız, öğrenebilir miyiz?

H.U Kitabın yazıları, bir kitap yazmak amacıyla yazılmadı. İçimden geldiği anda, canım çektiğinde, kafam attığında, yakınımdakiler beni anlamadığında, ben birşeyleri anlamazlıktan geldiğimde yazdım. Sayfalara bağırdım, 'Midas'ın kulakları eşek kulakları!' diye...

Üslup, özgünlüğüne özgürlüğüne borçlu. Tabii ben bir spiker olduğum için zaman zaman konuşur gibi yazabiliyorum. Sanırım bu da bir avantaj...

E.A Kitabınızın bir bölümünde "Ferrari'sini Satan Bilgelerin in olduğu bir çağda yaşıyoruz. Aslında hiçbir bilge Ferrari'sini satacak kadar salak değildir" demişsiniz. Ortada böyle bir gerçeklik varken Ferrari'sini Satan Bilgelerin in olmasının nedeni size göre nedir?

H.U Ferrari'si olan bilge olmaz, bilge olanın belki otomobili bile olmaz. Bilge olmak, öyle herkesin ulaşabileceği bir makam değil ki... Bu ünvana sahip olamazsınız, ünvan gelip size konar. Onu halk, teveccühü ile size layık görebilir ancak.

Işık, doğudan yükselir, adı üstünde... Tüketecek mal bulamayan batı, doğunun değerlerini, bilgeliğini, mistisizmini Amerikan beziyle paketleyip bize geri satıyor. Benim eleştirdiğim konu bu...

E.A Sizce bir insan kendini nasıl geliştirebilir? Kişisel gelişim merkezine gitmesi ya da sizin gibi birisine danışması mı gerekmekte?

H.U Dünyanın en büyük yeteneği nedir, bilir misiniz? Ne yazı yazmak, ne şarkı söylemek, ne de ordulara kumanda etmek. toplumu değiştiren liderlerin ortak özelliği, kendini bilen, kendini objektif bir gözle görebilen kişiler olmalarıdır. Sözgelimi yazarlar ve eğitimciler de kendilerini görebilen kişilerdir genellikle.

Liderlerin onlardan da üstün olan tarafı, eksiklerini görmekle kalmayıp, bunlar için adım atabilmeleridir. Kendilerini geliştirebilmeleri, sorumluluğa, sorumluluğun beraberinde getirdiği acıya hazır olmalarıdır.

Kendini tanıyan bir insan hiçbir eğitim almadan, sadece gözlemleyerek ve çok okuyarak da kendini geliştirebilir. Kendini gerçekleştirmek ise bundan bir sonraki adımdır. Bu adım için yani bir hedefe yönelmek ve yolundan sapmamak için çoğunlukla ilgilendiğimiz konulardaki profesyonellere danışmak, akıllıca bir yatırım olacaktır. Sanmayın ki en önemli şey hocadır. En önemli şey, terzi değil malzemedir. Yani iş sizde biter. Hocanın eğitimi sizi sadece yüzde yirmibeş değiştirir. Bunu da küçümsemeyin, bu hayatınızın yüzde yüz değişmesi anlamına gelir.

E.A Kişisel gelişim alanında kaynak okuyan ancak zaman zamanda olsa kendisiyle çelişkiye düşen insanlara ne yapmalarını önerirsiniz?

H.U Bunu hepimiz yaşıyoruz. Ben karizma kitabını yazdığımda, kendime daha çok çeki düzen verme zorunluluğu hissettim. 'Adam bak, elaleme veriyor talkını, kendi yutuyor salkımı' demesinler istedim. Zaman zaman üniversitelerde verdiğim konferanslarda sordular sözgelimi, 'Siz kendinizi karizmatik buluyor musunuz?' diye... Şimdi bu tuzak bir soru. Hayır derseniz, kitabınız değersizleşecek. Evet derseniz, megalomana çıkacak adınız. Ben de dedim ki, 'Ben sadece karizmanın kitabını yazmış adamım, hepsi bu!'

Demem o ki, sadece okuyucu değil, zaman zaman yazar bile bu kaygıyı, bu tutarsızlığı yaşıyor. Ne yapmalı?

Kitapları sadece okumamalı, uygulamalı. Bir kitapta geçen her konu sizin yapınıza uymayacaktır. Kişiliğine uyanları uygulamaya çalışmalı. Yöresine, kültürel koduna uygun başlıkları hayata geçirmeli. Zaman zaman hedeften sapsa da, vazgeçmemeli. Çok uğraştığı halde kimi konuları başaramıyor ve bu da fark ediliyorsa, herkesten önce kendini eleştirebilmeli, kendisiyle dalga geçebilmeli...

E.A Genç yazar adaylarına vermek istediğiniz tavsiyeler bulunmakta mı?

H.U Okuyun, okuyun, okuyun... Sizi yolunuzdan çevirmek isteyenlerin canına okuyun. Tek bir okurunuz bile olsa yazmaya devam edin. Kimseyi taklit etmeye çalışmayın, zaten farkında olmadan yapıyorsunuz bunu. Kitap yazma işini bir geçinme amacı olarak bakmazsanız, hayal kırıklığı az, çevkiniz daha bol olur.

E.A Birbirinden güzel 3 kitap. Peki önümüzdeki süreçte ne tür projelerle tekrardan bizimle olacaksınız?

H.U Kadınlar ve ilişkiler üzerine hazırladığım kitap, olgunluk aşamasına geldi. 'Kadınları anlamaya çalışma!' Hemen ardından da fantastik öyküler içeren 'Göründüğü gibi değil' gelecek sanırım...

E.A Son olarak Blog'lar hakkında ne düşünüyorsunuz?

H.U Bloglar, tekel oluşturan, çoğunlukla genç yazarların emeğini sömüren yayınevi ve dergilerin hakimiyetine son veren olanaklara sahip. Bu bağımsız işler, bize Türkiye'deki yazarlık potansiyelinin daha sadece emekleme aşamasında olduğunu müjdeliyor. Çok seviniyorum, çok...

E.A Verdiğiniz yanıtlardan dolayı teşekkür ederim.

H.U Nezaketiniz için ben teşekkür ederim. Umarım hayat sizi güzel ve olumlu bir cümle içinde kullanır.

1 yorum :

Alanında Bir Dahi: Leo Lionni...

21:15 ebru altin 6 Comments

Son zamanlarda yayınlanan çocuk kitapları hakkında ne düşünüyorsunuz bilemiyorum ama çocuk kitaplarının benim için hep özel bir yeri oldu. Gerek kurgusu, gerekse de maceradan maceraya sürüklenen o özene bezene yaratılan karakterleri her zaman beni büyülemeye yetti de arttı.

Şu anda da önümde sizlerle paylaşılmayı bekleyen yalın masalın ustası Leo Lionni'nin Elma Yayınları'ndan çıkan 2 adet kitabı duruyor.

Leo Lionni, dünyaca ünlü tasarımcı, çizer ve grafik sanatçısı... Resimli kitapları, sürekliliğini koruyan temaları, sade çizgileri ve göz alıcı kolaj kullanımları ile alanında bir usta olan Lionni'nin kitaplarından dördü, Amerika'da her yıl en iyi resimli çocuk kitabına verilen Caldecott Ödülü'nü kazanmaya layık görülmüştü.

Peki böylesi bir ödülle taçlanan tasarımcının elimde olan kitaplarına gelince...

Bunlardan ilki Yeşil Kuyruklu Fare isimli kitap...

Bir şehir faresi, huzur içinde yaşayan bir grup tarla faresine konuk olur ve onlara şehirdeki büyük bir kutlamadan söz eder. Tarla fareleri, anlatılanlara hayran kalırlar. Kendi törenlerini yapmanın hayaliyle hazırlıklara girişirler. Başta keskin, sivri dişli maskeler takıp eğlenmek hoşlarına gider ancak bir süre sonra gerçekten vahşi hayvanlar olduklarına kendileri de inanmaya başlarlar.

Peki ya ikinci kitap... Onun da ismi Pezzettino...

Pezzettino, herkesin kocaman olduğu ve cesaret isteyen, harika işler yaptığı bir dünyada yaşar. Küçüktür, bir "parçacık"tır yalnızca. "Herhalde bir başkasının parçasıyım, bir başkasına ait olmalıyım" diye düşünür ve bir gün, kime ait olduğunu öğrenmek için yola düşer.

Küçük bir çocuğun büyük insanların dünyasındaki bütün özlemlerini derinden kavrayan bir öykü...

Oldukça sade ve kısa hikayeden oluşan bu iki kitaptan açık konuşmam gerekirse benim içime ne çok sinen Pezzetino oldu.

27 X 22 cm ebatlarında sert, karton kapağa bastırılan bu iki kitap, gerek sizin gerekse de çocuklarınız için keyifli saatler geçirmenizi sağlayacak eşsiz bir hazine niteliğinde... Benden söylemesi... :)



6 yorum :

Hayat Seni Cümle İçinde Kullandı...

11:34 ebru altin 3 Comments

Kişisel Gelişim kitapları hakkında ne düşünüyorsunuz bilemiyorum ama ben uzun bir süredir bu türdeki kitapları alıp okumuyordum. Ta ki geçenlerde Elma Yayınları'ndan gelen sürpriz bir kitaba kadar...

Evet, okumamayı tercih ediyorum. Çünkü bu alanda yayınlanmış hemen 10 kitaptan 9'u birbirinin kopyası durumunda. Birinin 5. sayfasında yazan bir cümle, diğerinin 50. sayfasında re-write usulü yazılıp, okura kakalanmış oluyor çoğunlukla. Mantıkta özünde aynı olduğuna göre kasmaya ve boş yere zaman kaybına gerek yok diye düşünüyordum. Bundan dolayıda özellikle alıp okuyacağım kitap türlerinden birisi olmuyordu, kişisel gelişim...

Yukarıda değindiğim sürpriz kitaba gelince... Açıkçası kitabı ilk elime aldığımda şöyle bir göz atıp, bırakırım diye düşünüyordum. Ancak hiç de öyle olmadı.

İlk elime aldığımda 60 sayfayı göz açıp kapayıncaya kadar bitirince, Hakan Urgancı'yı içimden tebrik etmeden yapamadım.

Hakan Urgancı, kitabı için "Hayat Seni Cümle İçinde Kullandı" diyor ve bu cümleden yola çıkarakta kitabının adını söylemiş oluyor...

Arka kapakta yer alan "Ben bu yazıları alır, başucuma koyarım" sözlerinin sahibi Müge Özarmağan'a katılmamak ise imkansız. Laf aramızda ben şimdiden başucu kitabı yaptım bile...

140 sayfalık kitap, akıcı ve duru bir anlatım diliyle sizi tek kelimeyle mest ediyor. Bugüne kadar bildiğiniz ancak teyit ettirme şansını yakalayamadığınız konu başlıklarının birçoğunu emin olun bu kitapta rahatlıkla bulabilirsiniz.

Kitabın beğenmediğim, absürt bulduğum herhangi bir yeri olmamakla birlikte, en çok beğendiğim satırlarını ise izninizle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Aşağıda yazacağım satırlar, özellikle yaşadığınız ilişkilerde her daim huzur diye sayıklayıp, sevmeye cesareti olmayan ve kaçmayı tercih eden adamlar için yazılmış. Düşünün bakalım, sizin çevrenizde de elbet bu tipte vak'alar yaşayanlar olmuştur. Kimbilir belki de siz yaşamışsınızdır, aynı benim bir zamanlar yaşadığım gibi...

"Gidişinin bir gidiş mi, kaçış mı olduğunu hesap et. Gidişler, sandığımızın aksine, bir şeyden bir şeye, bir yerden bir yere, birisinden birisine doğrudur. Oysa kaçışlarda bu yerler, durumlar, kişiler sadece kendimizi akladığımız araçlardır. Kaçanın yuvası yoktur. Kaçan hep kaçmak zorundadır. Her kaçışın yol haritasında, durakların en önemlisinde bekleyen biri vardır. Bu tanıdık yüz, ona yardım etmek şöyle dursun, ciğerinden bıçaklar. Yaralar ki daha fazla kaçamasın. Bu hainin bir yüzü yoktur. Kafasının ön bölümünde, oval bir ayna bulunur. Kaçan bıçağı her yediğinde, nefesi her kesildiğinde kendi yüzünü görsün diye... O hain, sensin.

Her kaçışta kendinden geçiş vardır. İlk olarak hazzı yaşar, kendinden geçersin. Sonra kaçılacak tek kapının kendinden geçtiğini fark edersin.

Kaçma! Kendine açılan kapının anahtarı kendinde değilse, kaçma. O anahtarı elinde tutanı bul. İster güzellikle, ister zorla elde et o anahtarı. Anahtarı bir kez geçirdin mi eline, kapının önüne geçecek ve düşüneceksin. Kendinden kaçamazsın. Ama anahtar elindeyse, artık kaçmana da gerek yok. Özgürsün. Ama hala gitmek mi istiyorsun?

Şimdi, buyur git. İçin rahat, ayağın pınar, başın göl olsun. Özgür insan, yolun açık olsun...
Hayat Seni Cümle İçinde Kullandı / Sayfa 47 - 48"

Hakan Urgancı'nın Elma Yayınları'ndan çıkan "Hayat Seni Cümle İçinde Kullandı" isimli kitabını herkese ama herkese tavsiye ederim. Mutlaka okunası kitaplardan olduğu bir gerçek...


3 yorum :

Kitap Fuarı İçin Geri Sayım Başladı...

16:28 ebru altin 0 Comments

600 Ulusal yayınevinin yanısıra 200 etkinlik, yüzlerce imza günü, yurtdışından 40 ülkeden yayınevleri, telif ajansları ve konuk yazarları ile bu yıl 31. kez TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi'ne konuk olacak olan Tüyap Kitap Fuarı, 17 - 25 Kasım 2012 tarihleri arasında kitap severlere kapılarını açacak.

Ana temanın "Çocukluğum Yurdumdur - Çocuk ve Gençlik Edebiyatı" olarak belirlendiği kitap fuarının bu yıl ki onur yazarı ise Gülten Dayıoğlu olacak. Fuar süresince Gülten Dayıoğlu'nun katılımıyla çocuk edebiyatı üzerine panel ve söyleşiler düzenlenecek.

Fuarın ilk dört günü bu sene açık kalacak Uluslararası Salon kapsamında Hollanda Onur Konuğu olarak yer alacak. Hollanda'dan yayınevlerinin katılımıyla düzenlenecek konuk ülke etkinlikleri kapsamında  modern Hollanda edebiyatının önemli isimleri, fuarın konuğu olacak. Bunlar arasında Kader Abdollah 17 Kasım Cumartesi, Henk Boom ise 18 Kasım Pazar günü Ahmet Ümit ile birlikte bir söyleşiye katılacak.

Modern Türkiye'nin kuruluşu üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınan akademisyen - tarihçi Erik Jan Zürcher 18 Kasım Pazar günü Mete Tunçay, Mehmet Ö. Alkan ve Ahmet Demirel'in katılacakları panelde konuşmacı olarak yer alacak.

Konuk ülke etkinlikleri kapsamında Hollandalı illüsratör Marit Törnqvist dört gün süresince çocuklara yönelik illüstrasyon atölyeleri gerçekleştirecek. İlköğretim yaş grubuna yönelik düzenlenecek olan atölyelere katılım ise ücretsiz olacak.

İstanbul Kitap Fuarı bu yıl özellikşe çocuk ve gençlik edebiyatının önde gelen isimlerini ağırlayacak. Fuarın çocuk ve gençlik edebiyatı alanındaki konukları arasında ise Erika Bartos, Korky Paul, Jasper Kent, Red Kit sergisinin küratörü Dider Pasomonik, Joke Van Leewuen yer alacak.

Kitap fuarıyla ilgili en güncel haberleri, konuk yazarları, katılımcı yayınevlerini, imza günleri ve etkinlik programıyla ilgili her türlü güncel haberi www.facebook.com/istanbulkitapfuari ve www.twitter.com/kitapfuari üzerinden takip edebileceksiniz.

Fuarın giriş ücreti geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi 5 TL olurken, öğrenci, öğretmen ve emeklilerden ise giriş ücreti alınmayacak.

Hamiş: Blogger'lar olarak Kitap Fuarı'na hep birlikte mi gitsek acaba :D

0 yorum :

Yarışmaya Var mısın, Yok musun?

15:31 ebru altin 22 Comments

Yırtıcı hayvanların üzerine binip, elinizdeki sihirli kılıcınızla ne idüğü belirsiz kötü canavarlara karşı bir başınıza savaştığınız fantastik bir romanı hemen herkes büyük bir hayranlıkla okumuştur herhalde.
Cevabınız evet de olabilir, hayır da...
Herkes her türü severek, okumak durumunda değil ne de olsa...

Peki cevabı özellikle evet diyenlere şunu sormak istiyorum. Siz hiç bir Türk'ün yazdığı fantastik bir kitabı okudunuz mu?

Cevabınız hayır ise işte size okumanız için bir fırsat :)) Carpediem Kitap ile ortaklaşa gerçekleştirdiğimiz mini yarışmamıza doğru cevap veren bir kişiye Bekir Sert'in yazdığı Ejder Kral isimli kitabı hediye edeceğiz.

Alışılagelmiş fantastik kitaplardan bir hayli farklı, sıradışı karakterleri ve her an aksiyon dolu sahneleriyle soluk soluğa okunacak kitaplardan birisi olan Ejder Kral'ı kazanmanız için yapmanız gerekenler ise çok basit...

1. Öncelikle aşağıda yazacağımız sorumuza doğru cevap vermeniz gerekmekte.

2. Sosyal paylaşım sitesi Facebook'da Carpediem kitabı beğenip, takibe alacaksınız.

3. Hali hazırda blogu izlemeye almadıysanız tık tık yapmak suretiyle izlemeye alacaksınız. Ehh daha çok kişinin duyması için kendi sayfalarınızda da yayınlarsanız çok sevinirim. Ama bu özel bir istektir, ille de konulacak diye şart koşmuyorum yani :))

Ve işte sorunuzz...

Carpediem Kitap tarafından yayımlanan Ejder Kral isimli kitabın kapağında yer alan kızın elinde ne vardır?

Soru görüldüğü üzere bir hayli kolay. Eh o zaman şansınızı denemeye de değer, ne dersiniz? Yarışmaya dair sormuş olduğumuz soruya 30 Ekim tarihine kadar doğru cevaplarınızı bekliyoruz.

Not: Konuyla ilgili post'a cevaplarınızı yazarken adınızı ve mail adresinizi yazmayı unutmayın sakın :)) Hepinize şimdiden bol şans :))

22 yorum :

Pera Fest ile Etkinlikten Etkinliğe...

20:57 ebru altin 1 Comments

Bu yıl 11. gerçekleşen Uluslararası Pera Fest, Ghetto'da yer alan kick-off etkinliği Amsterdam Klezmer Band konserinin ardından, 2 Ekim'de ana programını uygulamaya başladı. Disiplinlerarası yaklaşımıyla İstanbul'un diğer festivallerinden farklı bir kimlik kazanan ve çok kültürlülük temasını öne çıkaran Pera Fest'in bu yıl ki programında, günümüz yaratıcı endüstrileri içinde öncülüğü tartışılmayan sinema sanatına ilişkin çok sayıda etkinlik, Ekim ayının 16'sına kadar devam edecek.

Bu etkinlikler arasında ise İstanbul İtalyan Kültür Merkezi işbirliğiyle düzenlenen Antonioni Retrospektifi, Türvak'da Metin Erksan ve Müşfik Kenter anısına Sevmek Zamanı gösterimi, Lush Kabare'de Antalya Film Festivali Jüri Başkanı Istvan Szabo ile söyleşi öne çıkıyor.

Pera Fest çevçevesinde Bahçeşehir Üniversitesi'nde açılacak olan sergilerden ilki Filiz Kutlar'ın Kutsal ve Büyülü Mekanlar adlı fotoğraf sergisi olacak. Serginin açılacağı 5 Ekim akşamı, üniversitenin Fazıl Say Oditoryumunda Barok'tan Romantizm'e başlıklı bir dinleti de yer alacak. Dinletide mezzo soprano Özay Günay'a piyanoda Aylin Özuğur eşlik edecek. Festival etkinlikleri Beyoğlu Alt'da Özay Fecht & Kent Mete'nin caz konseri, Nesrin Kazankaya'nın yazıp yönettiği Tiyatro Pera'nın Ah Smyrna'm, Güzel İzmir'im oyunu da yer alacak.

1 yorum :

Fısıldaşan Kitaplar, Kimin Kitaplığına Gidiyor, Biliyor musunuz?

13:27 ebru altin 0 Comments

Masamın üzerinde heyecanlı bir şekilde yeni sahiplerinin kim olacağını konuşan Hades Sırrı ile Zebani'nin arasındaki tatlı fısıldaşmalar bir yana dursun ben de fırsattan istifade tarihlerin 2 Ekim'i gösterdiği böylesi parçalı bulutlu bir günde çekilişimi büyük bir heyecanla gerçekleştireyim bakalım.

Bilmem kaçıncı noterin huzurunda bir çekiliş yapmayı her ne kadar çok istesemde bu şimdilik malum imkansız. O yüzden elimizdeki random.org ile idare edeceğiz, yapacak birşey yok! Ehh bu durumda listemiz hazırlandı. Sonrasında da sihirli tuşa basıldı ve o da nee?
Uğurlu rakamlarımdan birisi olan Şekil A'da da görüldüğü gibi üzere günün talihlisi 7. sırada yer alan sevgili Fatoş Gül oldu.

Bu arada hani masamın üzerinde heyecanlı bir şekilde kime gideceklerini fısıldaşan Hades Sırrı ile Zebani arasında da bir bayram havası aldı başını gidiyor ki hiç sormayın. Birbirleriyle kucaklaşmalar mı dersiniz, halay çekmeler mi dersiniz. Artık siz karar verin. Birbirlerinden ayrılmayacakları ve başka bir kitaplıkta da olsa dostluklarını devam ettirecekleri için bu ikilinin değmeyin keyfine yani...

Bu durumda bana da sevgili Fatoş'a keyifle okuma dileklerimi iletmek düşüyor. Umarım her iki kitabı da keyif alarak okursun...

Yeni bir çekilişte buluşup, görüşmek üzere kucak dolusu sevgilerimle :))

Not: Sevgili Fatoş kitabını sana ulaştırabilmem adına ebrualtin@gmail.com adresine iletişim bilgilerini yazarsan çok memnun olurum.

0 yorum :