Hugo...

15:38 ebru altin 6 Comments

Birçok filmin isminden yola çıkarak çok yanlış kanılara çoğu zaman varmışlığımız olmuştur herhalde. Bu yetişkin filmi, bu aşk filmi, aaa bu da çocuk filmi herhalde diye düşüncelerimiz zaman zaman da olsa havalarda uçuşarak, sonsuzluğa doğru yol almıştır büyük ihtimalle. Baştan söyleyeyim. Hugo’ya karşı çocuk filmi diye bir önyargınız varsa eğer biran önce atmanızı tavsiye ederim. Zira Martin Scorsese’nin imzasını attığı bu film çocuklara hitap etmesinden ziyade, içindeki çocuğu kaybetmemiş büyük çocuklara yönelik olarak tasarlanmış.
Tabii içerisinde herhangi bir küfür veya olumsuz herhangi bir davranış modeli bulunmamasından dolayı çocuklarınızla da rahatlıkla seyredebileceğiniz süper bir film olmuş. Brian Selznick’in “The Invention of Hugo Cabret” adlı ödüllü çocuk romanından uyarlanmış olan Hugo, tam anlamıyla bir macera filmi.

1930’larda Paris’te saat tamircisi babasıyla birlikte yaşayan ve saat tamirini babasından küçük yaşında öğrenen Hugo, babasının ölümüyle yapayalnız kalır. Hugo’dan babasına kalan tek hatıra ise, ölmeden önce bir müzenin çöplüğünden bulduğu ve tamir etmek için çaba sarfettiği automaton’dur.
Sarhoş amcası, ona tren istasyonundaki büyük saati ayarlamayı öğretir ve sonra da kayıplara karışır. Artık Hugo o kocaman saatin içinde yaşamaktadır.

Öksüz ve yetim olarak tek başına yaşadığı öğrenilirse yetimhaneye kapatılacaktır. Oysa ki onun bu hayatta bir görevi vardır. Automaton’u tamir etmek…

Bu yüzden de tüm gün saklanarak yaşar. İstasyonun içindeki belli başlı yerlerden süt ve çörek aşırarak yaşamaya çalışır.
Saatin içerisinde yaşamasından dolayı en az bir fare kadar istasyonun her bir deliğini, gizli bölmelerini bilmekte ve istasyonda ne olup bitiyorsada buradan gizlice seyretmektedir. Bir yandan automaton’unu tamir edebilmek için bir oyuncakçı dükkanından da vida, pense gibi aletler aşırmaktadır. Ta ki bir gün dükkanın sahibi onu yakalayana kadar…

Yakalanır yakalanmasına ama tüm macerada işte o noktadan sonra başlar. Sonra ne mi olur? Orası da büyük sürpriz olsun :))

Büyük bir labirentin ve dişlilerin içerisinde geçireceğimiz keyifli bir 137 dakika geçirmenizi dilerim.

PS: Filmin en hoşuma giden repliği ise şu şekildedir…
“Amacınızdan saptığınız zaman bozuk bir saatten hiçbir farkınız kalmaz.”

You Might Also Like

6 yorum :

  1. izlemek istedim..en kısa zamanda inşallah..

    YanıtlaSil
  2. bende cocuk fılmı gıbı goruyordum Hugoyu eskıden Hugo dıye bı oyun vardı:) korku yada gerılım fılmı onerılerınıze acığım sevgıler brai:)

    YanıtlaSil
  3. Gul/Inn: Beğenerek izlersin umarım :)

    biricit: Hugo ismindeki telefon tuşlarıyla oynanan oyunu bende hatırlıyorum. Tolga abiydi sanırım sunucusuda :)) Ama filmin o şaşkın oyunla hiç alakası yok :) Korku - gerilim alternatiflerimizi ilerleyen günlerde beğenine sunarım canım :)

    YanıtlaSil
  4. ebrucum, eşimle bu hafta neler izlesek diye konuşurken, ilk işim bloğuna başvurmak oldu;) Hugo listeye eklendi, teşekkürler

    YanıtlaSil
  5. Film gerçekten çok güzel, oldukça sürükleyici, insanı adeta farklı bir boyuta çarkların dişlilerin içine, tamamen faklı bir zamana taşıyor. Hiç bir dakikasında sıkılmıyorsunuz. Sona doğru öğrendik ki film aslında meşhur Ay'a Yolculuk filmiyle tanınan ünlü film yapımcısı George Melies'in de hayatını anlatmakta.. mutlaka izlemenizi öneririm...

    YanıtlaSil
  6. Ayşencim haftasonları eşinle birlikte izleyeceğiniz film alternatifleri için benim bloga uğraman beni çok mutlu etti doğrusu güzelcim, zevkinize uygun birşeyler çıkıyorsa ne mutlu bana :))

    aysunalt: Aysun hanım öncelikle bloguma hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz. Ben zaten filmi izledim. Bu yazıyı da ona istinaden yazmıştım zaten :) Martin Scorsese'in yönetmenlik anlamında yeteneğini konuşturduğunu düşündüğüm bir film bana göre Hugo... Eminim sizde o şekilde düşünüyorsunuzdur. Kucak dolusu sevgiler :)

    YanıtlaSil