Okuduk Bitti: Bir Gün...
Aşk… Kimine göre an içerisinde yaşanılıp, bir an da tüketilen bir sevgi yumağı, kimine göre ise içten içe yaşanan, derin bir sadakat ve bağlılıkla, doğru zamanın gelmesinin beklenildiği bir andan ibaret olan bir olgu…Eylemin tam da kendisidir oysa ki… Acı veya tatlı… Sonuç her ne olursa olsun derinden bir bağlılıkla, derinini hissedebilmektir birlikte olduğun kişinin oysa ki…
Kimi için mutlu sondur, kimi içinse hüzünlü… Oysa ki her ayrılık yeni bir başlangıcın, her başlangıç yeni bir sürecin habercisidir… Aynı bir çırpıda okuduğum kitabın baş karakterlerinden Emma ve Dexter’ın birbirine duyduğu gizli bağlılıkta olduğu gibi…
Evet, Emma ve Dexter gibi… İki farklı karakter, iki ayrı bakış açısı ve bu şekilde devam eden 20 yıllık bir arkadaşlık (!) Bir roman kahramanından öte, bizden birisi gibi sanki…
Sıcak, yapmacıklıktan uzak, içimizden birisi… Derdimizi anlattığımız yakın bir arkadaş veya bulunduğumuz yerde kulak kabarttığımız bir olayın birinci derecede muhatabı olan kişiler gibi sanki. Malum İngiltere’nin son dönemdeki en iyi senaryo yazarlarından sayılan David Nicholls’un haftalardır birinci sırada olan kitabı “Bir Gün”, Daily Mirror’un söyleminde olduğu gibi modern klasiklere aday gösterilebilecek türde bir yapıt.
Kimdi peki bu Emma ve Dexter… Neydi birbirlerine olan bu bağlılığın adı? Arkadaşlık, dostluk veya sevgililik mi?
Emma Morley… Aşık ve aşkının farkında bir kadın.
Ya Dexter Mayhew…
Arkadaşlıkla gerçek sevgiyi hep karıştıran, hayatına birçok kadın girmiş olmasına rağmen yalnızca bir tek kadının derinini hissedebilen bir adam…
Herkesin bir Dexter’ı veya Emma’sı olmuştur yaşamında nede olsa… Aradığı anda yüreğini sıkıştıran, öptüğünde hatta sevişirken bile arkadaşı olduğunu düşündüren bir adam…
Ve yine kendi Emma’sı olmuştur o adamın… Ne zaman arasa telefonu açıp derdine ortak olan, dinleyen, sualsiz bir Emma’sı olmuştur. Canı sıkıldığında giden, dönmek istediğinde sorgusuz sualsiz içeri girebileceğini sanan, limandaki sessizce bekleyen bir gemiye bineceğini düşünen ıssız adamların Emma’sı…
Çünkü o her zaman oradadır. Bekler, kelimeleri içine akıtırken… Günün, kendisine gelmesini bekler, sessizce… Gün geçip de her çiçeğin balını topladığında, yapılacak her şeyi yapıp artık yorulduğunda bakar geçmişine adam… Onca günübirlik kadınlara… Ayıkladığında bir bir kim kalır peki ona? Tek dostu ve aslında tek aşık olduğu kadın Emma…
Oysa ki onlar hiç arkadaş olmamışlardır… Adı sadece arkadaştır. Ağza dolanan bir laf sadece… Ancak aynı zamanda anlamıyla da hiçbir zaman örtüşmeyen bir gerçeklik olgusu…
Ne Dexter ne de Emma… Yaşanılan bir günlük ilişki sonrasında gelen arkadaşlığı unutmaz oysa… Belki sıkıntılı anlarda gelirler birbirlerinin akıllarına. Belki de yalnız kalınca fark ederler birbirlerinin değerini… Ama onlar hep aşıktırlar. Arkadaş olarak değil, iki sevgili gibi… Fütursuz, derinden ve samimi…
Yanlarında her kim olursa olsun hep birbirlerinin siluetlerini görürler beraber oldukları kişilerde… Emma Dexter’ı, Dexter ise Emma’yı…
Her şeyi, her detayı sığdırırlar 20 seneye yaydıkları arkadaşlıklarına… Bir tek şey hariç! Bir tek birbirlerini deli gibi istediklerini söyleyemezler. Araya evlilikler, yeni ilişkiler girmesine rağmen doğru zamanı beklerler, birbirlerine olan itiraflarını yapabilmek için…
Her şey bitip, herkes gittiğinde anladılarsa da, koştular birbirlerinin peşinden…. Gereksiz yere gurur’un mağduru olmadılar.
Emma, Dexter’ı yermedi hiçbir zaman. Her şeyiyle, yaptığı onca şeyle kabul edebildi onu. Ne zaman gelirse gelsin, yanında olacağını biliyordu Dexter, Emma’nın…
Hissettiği hiçbir şeyi saklamadı, Emma. Kimi zaman öfkelendi, kimi zamansa keyiflendi… Ama ne olursa olsun saklamadı duygularını Dexter’dan…
Em ve Dex, aynı okulda okumuş olmalarına rağmen birbirlerinden habersiz bir şekilde mezuniyet gecelerinde tanışıp, birlikte olurlar. Tek gecelik bir ilişki diye bakarlar ilk başta olanlara… Sabah olduğunda ise ayrı hayatlara gitmeleri gerektiğini birbirlerine hatırlatırlar. Ancak sabah ayrılmak ve ayrı hayatlara gitmek o kadar da kolay olmaz.
O gece yaşadıkları şeyleri bir daha yaşamazlar belki ama birbirlerinin hayatlarından da çıkamazlar. Birbirlerinin sevgilileri ile tanışıp, onlar hakkında yorumlar yapar, aylarca uzak kalmalarına rağmen bağlarını asla kopartamazlar.
Em, her zaman Dex’e akıl verip, destek olmaya çalışır. Her şeyi paylaşırlar… Bir tek şey dışında… Paylaşmadıkları tek şey birbirlerine olan duygularıdır zira…
Bu şekilde yaşamları yıllar sürer… Kimi zaman kavga edip, bir daha görüşmeme kararı alırlar. Ama kötü giden bir şeyler olduğunda da hemen birbirlerine ulaşıp, birbirlerine destek olurlar.
Haftalar ayları, aylar ise yılları kovalar… Hayatın ciddi yüzüyle tanıştıklarında hayatlarında da birçok şey değişikliğe uğramıştır oysa… Başarısızlıklar, dibe vurmalar, yaşamlarını yeniden şekillendirmeler, yalnızlıklar… Herkes, her şey değişir… Emma ve Dexter’in aralarındaki kuvvetli bağ dışında…
Dexter, hamile kaldıktan sonra Sylvie ile evlenmek zorunda kalır ama doğru yaptığına da asla emin olamaz. Emma’da başkasıyla nişanlanır, sevgilileri olur… Evlenmiş veya nişanlanmış olsalar dahi ikisi de bir gün birlikte olacaklarını düşünerek hareket ederler. Hayat onlara çok şey yaşatır. İhanetler, yalnızlıklar, boşa geçirilmiş acı yıllar… Ancak artık geçmişe hele bir de yirmi yıl öncesine dönmek imkansızdır.
Peki ya mutluluk… Onlar sonsuza kadar mutlu oldu yada olamadı. Zor olan Emma ve Dexter olmaktı. Bir şeylerin üzerine korkusuzca gidebilmek, sıkışınca kaçıp gitmemek demekti aşk, onlar için…
Hani her mutluluğun içinde biraz hüzün vardır denir ya, işte öyle bir hikaye bu kitaptaki de… Yapmanız gereken tek şey algınızı açık tutup, hikayenin kahramanlarında kendinizden bir şeyler bulmayı başarabilmek oysa…
Nede olsa Emma ve Dexter’in resmettiği tablo, pek bir tanıdık… Kim bilir belki kendinizden belki de çevrenizdeki kişilerden bir parça yansıma vardır o resmin içinde… Siz sadece bakın… Yalansız, dolansız, en saf halinizle bakın… Gördüklerinize siz dahi inanamayacaksınız…
“Bir Gün”, Yazar: David Nicholls, Çeviren: Nalan Işık Çeper, 536 Sayfa, Pegasus Yayınları, 2011
0 yorum :