Nar Ağacı...

21:45 ebru altin 7 Comments

Uzun denebilecek bir yolculuk maratonunun ardından tekrardan evimdeyim (!) Bu arada ben size nereye gittiğimi söylemiş miydim?
Söylemedim mi?
Hay Allah, ben de söyledim sanıyordum.

Reel anlamda hiç tanımadığım güzel ve inanılmaz bilgi donanımına sahip yol arkadaşım eşliğinde Trabzon, Tebriz, Tiflis, Batum, Bakü, İstanbul derken uzunca bir yolculuğa çıkmıştım.
Daha önceden kararlaştırmış olduğum bir seyahat değildi aslında bu sürpriz gidiş...
Dediğim gibi yol arkadaşıma dair de herhangi bir fikrim yoktu zaten.
Yanımda oturacak kişinin kim olduğunu bilmeden oturdum koltuğa...
O sırada yanıma yüzünde hoş bir tebessümle orta yaşlarında bir kadın oturdu.
Evet, yol arkadaşımı tanımıyordum ama bir o kadar da tanıdık geliyordu bana nedense...
Bir tek adını ve soyadını duymuştum, o kadar...
Kimbilir belki siz onu daha önceden tanıyorsunuzdur, belli mi olur.
Benim yol arkadaşım Prof. Dr. Nazan Bekiroğlu'ydu.
5 senelik bir sürecin sonunda meyvesini aldığı Nar Ağacı'nın tanelerinden ister misin diye sormuştu, bana...
Hoşuna gidecek bir doğu masalının içerisinde kaybolmaya var mısın diye de eklemişti ardından...
Masal mı, büyülü bir yolculuk mu?
Kaçırır mıyım?
Yada hayır deme gibi bir lüksüm var mı, sizce?
Cevap belli...
Elbette ki hayır, böylesi bir yolculuğu imkanı yok kaçıramam.
Her ne olursa olsun o büyülü masalın ardından gitmeli, o dönemi bizzat yaşamalıydım.
Yolumuz uzundu ne de olsa...
Anlatacak şeyler de epeyce fazlaydı.
Ama bu anlatış benimkilerden ziyade, daha çok yol arkadaşımın kaleminden çıkan kelimelerle bezeliydi...
Bekiroğlu'nun kaleminden dökülen o sihirli kelimelerle, Balkan Savaşı yıllarından, I. Dünya Savaşı'na uzanan bir öykünün içerisinde adeta kendime yer bulmaya çalıştım.
Tuhaftır ki o dönemi özümserken hiç zorlanmadım.
Aksine kolayca adapte oldum.
Kah Yasemen oldum, kah büyükhanım...
Trabzon'da ve Tebriz'de doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat vardı önümde...
Ve delice akarken bir anda durgunlaşan iki ırmak...
Aslında sadece iki değil, çok ırmak vardı...
Tebriz'in meşhur halı tüccarının deli fişek oğlu Setterhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra...
İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhacirlik, tehcir, mücadele, kader...
Farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke, üç sevda...
Doğu masalı kadar zengin, hayal kadar güzel, hayat kadar gerçek bir hikayeydi bu...
Ve o büyülü hikayenin adı gövdesine inen balta iziyle gözyaşını akıtan "Nar Ağacı" idi.

NOT: Son zamanlarda okuduğum en etkileyici kitaplardan birisiydi Nar Ağacı. Okumadım, adeta o dönemi yaşadım. Karakterlerle yakınlık kurdum. İmgeler beynimin kıvrımlarında yer etti adeta. Bu kitabı bizlerle buluşturduğu için Timaş ailesine binlerce kez teşekkürler...

Nar Ağacı - Nazan Bekiroğlu from Timaş Yayın Grubu on Vimeo.


You Might Also Like

7 yorum :

  1. bu ne kadar güzel bir anlatımdır yaaa...

    YanıtlaSil
  2. Nar ağacı okumak istediğim kitaplardan birisi. Stoktaki kitaplar bitince almayı düşünüyorum. İlk Yusuf ile züleyha ile yazarı tanıdım. Daha sonra başka kitapları geldi. En son La sonsuzluk hecesini yarım bırakmıştım.
    Ocak ayına kadar yusuf ile züleyhayı tekrar okuyacağım. Edebiyat öğretmedi kuzenim birlikte okuyup soru çıkarmamızı istedi.
    Bu güzel anlatım için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Ben de aynı sizin gibi bu kitabı okumak için elimdeki stokların bitmesini beklemiştim. Ama şimdi gelin görün ki neden beklemişim ki diyorum. Açıkçası yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Durum böyle olunca anlatımı, üslubu, dili vs. ilişkin hiçbir fikrim yoktu. Hayran kaldım böylesi etkileyici bir dil kullanan yazara... Sırada Yusuf ile Züleyha var. En kısa zamanda yazarın bu kitabını alıp, okuyacağım.

    YanıtlaSil
  4. Henüz okumayan, okumak icin diğer kitapların bitmesini bekleyen varsa... Beklemeyin.

    YanıtlaSil
  5. Tüm kitaplarını okudum. Seviyorum seni Nazan Bekiroğlu iyi ki varsın...

    YanıtlaSil
  6. Bugüne kadar çok kitap eleştirisi okudum ama böylesini okumadığımı itiraf edeyim. Klasik arka kapak okumalarıyla yapılan eleştirilerden çok farklı... İletişim Fakültelerinde "Böyle bir eleştiri formatı da olabilir" diyerek ders kitaplarına konulacak cinsten. Abartmıyorum bu böyle...

    YanıtlaSil