Fısıldaşan Kitaplar, Kimin Kitaplığına Gidiyor, Biliyor musunuz?

Masamın üzerinde heyecanlı bir şekilde yeni sahiplerinin kim olacağını konuşan Hades Sırrı ile Zebani'nin arasındaki tatlı fısıldaşmalar bir yana dursun ben de fırsattan istifade tarihlerin 2 Ekim'i gösterdiği böylesi parçalı bulutlu bir günde çekilişimi büyük bir heyecanla gerçekleştireyim bakalım.

Bilmem kaçıncı noterin huzurunda bir çekiliş yapmayı her ne kadar çok istesemde bu şimdilik malum imkansız. O yüzden elimizdeki random.org ile idare edeceğiz, yapacak birşey yok! Ehh bu durumda listemiz hazırlandı. Sonrasında da sihirli tuşa basıldı ve o da nee?
Uğurlu rakamlarımdan birisi olan Şekil A'da da görüldüğü gibi üzere günün talihlisi 7. sırada yer alan sevgili Fatoş Gül oldu.

Bu arada hani masamın üzerinde heyecanlı bir şekilde kime gideceklerini fısıldaşan Hades Sırrı ile Zebani arasında da bir bayram havası aldı başını gidiyor ki hiç sormayın. Birbirleriyle kucaklaşmalar mı dersiniz, halay çekmeler mi dersiniz. Artık siz karar verin. Birbirlerinden ayrılmayacakları ve başka bir kitaplıkta da olsa dostluklarını devam ettirecekleri için bu ikilinin değmeyin keyfine yani...

Bu durumda bana da sevgili Fatoş'a keyifle okuma dileklerimi iletmek düşüyor. Umarım her iki kitabı da keyif alarak okursun...

Yeni bir çekilişte buluşup, görüşmek üzere kucak dolusu sevgilerimle :))

Not: Sevgili Fatoş kitabını sana ulaştırabilmem adına ebrualtin@gmail.com adresine iletişim bilgilerini yazarsan çok memnun olurum.

Yedinci Gün...

Bu geride bıraktığımız 1 hafta boyunca sürekli kitap alışverişi yaptığım kitapçıya gidip, almak istediğim kitap dışında bir sürü kitabı çantama atıp, gerisini geriye döndüğüm için kendimi ne kadar tebrik etsem azdır herhalde...

Bu sefer sürpriz bir şekilde çantamın içerisine İhsan Oktay Anar'ın geçtiğimiz haftalarda yayınlanan kitabı Yedinci Gün giriverdi.

Açıkçası İhsan Oktay Anar'ın dilini bilmemekle birlikte, kitaplarına dair de herhangi bir fikrim yoktu. Ta  ki kitabı alıp, okumaya başladığımı Twitter'da duyurana kadar. Bu yazar ne kadar popülermiş meğersem.

Çünkü yazarın diğer kitaplarını okuyanların dışında, okumayı düşünenlerin nasıl bulduğuma dair bir sürü tweetiyle karşı karşıya kaldım. Elimden geldiğince de fikrimi onlarla paylaşmaya çalıştım. Ne kadar başarılı oldum, orası bilinmez tabii ki... :)

Alışılmış büyüleyici üslubuyla fantastik bir geçmiş zaman yolculuğuna çıkaran İhsan Oktay Anar'ın Yedinci Gün ismini verdiği romanı istabdat döneminde başlayan ve Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar uzun bir süreci kapsıyor.

Romanın ana karakteri olan İhsan Sait, son derece zeki ve kurnaz birisi olmakla birlikte, şansının da yaver gitmesiyle küçük bir servete sahip olur ve yolu bir paşazadeyle kesişir.

Paşazade'nin camiyle bir tür radyo istasyonu arasındaki tuhaf mekanını ele geçiren İhsan Sait'in asıl macerası ise gelecekten kendisine gönderilen bir aşk mektubuna iliştirilmiş fotoğraftaki Prenses Döjira adlı gizemli bir kadına aşık olmasıyla birlikte başlar.

Kahramanımız aşkına kavuşabilmenin tek yolu olan mektubun ekinde, planları bulunan tuhaf aletin yapımı için de zorlu bir maceraya girişir.

Kitabın bütününde asıl olarak adından da anlaşılacağı üzere aslında alemlerin ve insanın yaradılış efsanesi anlatılır.

Kitabın en çok beğendiğim ve altını çizmeden edemediğim satırları ise şu şekilde...

"Medeniyet kadının erkeği seçtiği cemiyettir

O esnada paşa daha da azıtıp elini kızın omzuna koydu. Ardından mıncıklamaya başladı. Kız onu ittirse de adam durmuyordu. Hele hele eli, kadınların bebek beslemesine yarayan bir organa doğru kayınca kız çığlık atıp, ayağa fırladı.

Şef garson gelip haddini aşan paşanın kulağına bir şeyler fısıldamaya kalkınca, ayakta bekleyen yaverin kırbacı, zavallının suratında şaklayıverdi. Adamcağız mendiliyle yüzünden akan kanı silerken, revü kızlarının hepsi orayı terk ettiler. Kız tarafından reddedilmesini iplemediğini göstermek isteyen paşa meydan okur gibi sırıtıp sağa sola bir baktıktan sonra taifesiyle çekip gitti.

İctimaiyyat tahsil etmiş, ünsüzlüğüyle ünlü bir filozof olan Bayram Envar Efendi'nin dediği gibi belki de erkeğin kadını seçtiği bir cemiyet batarken, kadının erkeği seçtiği cemiyet refaha eriyordu. Bunun doğruluğunu  ölçmek için bedeni saiklerine gem vuramayan paşayı seçen padişahımız memleketiyle aynı paşayı seçmeyen basit kızın memleketini karşılaştırmak kafiydi."

Açıkçası İhsan Oktay Anar'ın masalsı unsurlarla bezeyerek ele aldığı zeka ürünü bu eserini beğenmedim desem yalan olur. Gel gelelim romanın hemen hemen tamamının Osmanlıca kelimelerden oluştuğunu hesaba katarsak eğer okurken anlamlarına ulaşabilmek adına çok sıkıntı çektiğimi de söylemeden edemeyeceğim.

Birçok kez anlama ulaşabilmek adına internet başına geçmek durumunda kaldım ki bu da bende kitabı okurken direk konsantrasyon kaybına yol açtı. Bana kalırsa en azından kitabın arkasına bazı terimlerin karşılıklarını yazabilirler, böylesi eminim ki daha doğru ve etkili olur.

Eski Kitap Kokusu ve Eski Sesler...

Tepebaşı'ndaki TRT binasının önündeki alana girdiğinizde eski kitapların kokusu sizi bilinmeyen ülkelerin çiçeklerinden damıtılmış bir parfüm gibi saracak.
Ve birden, kulaklarınıza çalınan eski sesler sizin bu gezintinize eşlik edecek.
6. Beyoğlu Sahaf Festivali başladı.
Araştırmacı, incelemeci, meraklı herkesin beslendiği kaynaktır sahaflar.
Basın bültenindeki bir cümle, gerçeğin ta kendisi: "Türkiye'nin entellektüel hayatını besleyen sahaf geleneğini diri tutmak..."
Sahaflara adım attığınızda sizi her zaman bir sürpriz karşılar, şaşırırsınız, sevinirsiniz, anıların yolculuğuna çıkarsınız.

Yukarıdaki bu satırlar Hürriyet Gazetesi'nin severek okuduğum köşe yazarlarından Doğan Hızlan'ın bugünkü köşe yazısına ait. Yazının içeriği 6. Beyoğlu Sahaf Festivali'ne yönelik olunca dayanamadım ve bir kısmını sizlerle paylaştım.

Yazının devamını okumak isterseniz eğer aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz...

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21571433.asp

Hamiş: Ben vakit yaratıp hala Sahaf Festivali'ne gidemedim. Umarım bu aralar yolum o tarafa düşer ve yazarın da dediği gibi eski kitapların kokusunu, adını bilmediğim bir parfüm esansı gibi içime çekerim.

Ben, Mona Lisa

Jeanne Kalogridis'in son kitabı "Ben, Mona Lisa"yı aylar önce almış olmama rağmen, araya giren başka kitaplardan dolayı okuma sırasını sürekli ertelemek durumunda kalmıştım. Kah önceliği diğer kitaplara vermemden, kah ise sakin kafayla sindire sindire okuma isteğimden dolayı... Ta ki geçtiğimiz hafta başına kadar...

Ortaçağın en karanlık ve kasvetli döneminin yaşandığı 1478 yılının Nisan ayında Floransa'yı yöneten Medici hanedanının reisi Lorenzo de Medici'nin erkek kardeşi yakışıklı genç Giuliano de Medici, dünyaca ünlü görkemli Duamo katedralinde suikaste kurban gitmiştir.

Korkunç cinayet, şehirde büyük bir şok yaratmış ve etkisi, dönemin ünlü ressamı Leonardo da Vinci'den heykeltraş Michelangelo'ya, ordan da şehrin önde gelen yün tüccarının olağanüstü güzellikteki kızı Madonna Lisa'ya kadar uzanmıştır.

Bu olayın üzerinden on yıldan fazla bir zaman geçmiş ve Floransa, çılgın bir rahip olan Savanarola'nın karanlık yönetimi altına girmiştir. Nefes almanın bile neredeyse yasak olduğu şehirde, sanatın büyük bir günah olduğunu savunan rahip, meydana hazırlattığı büyük ateşte, halkı evlerinde barındırdığı muhteşem eserleri yaktırmaya zorlamış, karşı çıkanları ise gözlerini kırpmadan ölüme yollamıştır.

Zengin yün tüccarının biricik kızı olan Lisa ise tüm erkekleri baştan çıkartan bir güzelliğe sahiptir ve yıllar önce suikaste kurban giden amcasıyla anı adı taşıyan yeğeni Giuliano de Medici ile büyük bir aşk yaşamaya başlamıştır.

Büyük aşk yaşamaya başlamıştır başlamasına ancak bu aşkın ona ve çevresindekilere çok büyük zarar ve uğursuzluk getireceğini tahmin edememiştir.

Doğrusu kitabın birkaç yerinde yer yer kopukluklar olmuş olmasına rağmen, Mona Lisa'nın hayatına, genç kızlığına, anne ve babasına dair birçok ayrıntı da kurgunun içerisinde çok güzel bir şekilde yerleştirilmiş.

Mediciler, Mona Lisa ve Leonardo da Vinci gibi tarihe imzasını atan, yaşanmışlıklara dair merak ettiğiniz herşeyi akıcı bir dilde yazılan bu kitapta rahatlıkla bulabilirsiniz...

Fuar İçin Geri Sayım Başladı...

4 Gözle beklediğimiz fuar için geri sayım başladı, heyooo :D
31. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nın bu yıl ki teması
"Çocukluğum Yurdumdur, Gençlik ve Çocuk Edebiyatı"
PS: Kimler fuarda olacakkk bakalımm :))