Avatar: Pandora Yolcusu Kalmasın

10:42 ebru altin 0 Comments

Hayalgücü malum engin bir deniz ve o denizin içerisine de 35 trilyon rengin girdiğini hesaba katarsanız eğer, ortaya çıkan tablonun albenisine kapılıp gitmeniz de inanın çok kolay olacaktır. Zira fragmanlarının ilk 20 dakikalık kısmının internet ortamına düşmesiyle birlikte insandaki merak duygusunu tavan noktasına ulaştırmayı başaran ve şu aralar sinema salonlarındaki yerini alan Avatar'da bu tanımlamaya birebir şahit olabilirsiniz.


Film, Pandora adlı bir gezegende yaşayan Na'vi ırkının, dünyalı istilacılar tarafından sömürülme öyküsü etrafında şekilleniyor.

Aslında hikayesine çok da yabancı olmadığımız filmi, benzerlerinden ayıran tek özelliği ise elbette ki 3 boyutlu (3D) olarak ele alınması oluyor. 1977 yılından bu yana Yıldız Savaşları'nın hakimiyet sürdüğü bilimkurgu evrenini, Terminatör ile sarsan, 25 yıl sonra ise Avatar ile kendi düşsel evreninin sonsuzluğunda krallığını ilan eden efsanevi yönetmen James Cameron, sinema tarihinde çığır açan filmi Avatar ile bir kez daha seyircilerini büyülemeyi başarıyor.

Nitekim bugüne kadarki yönetmenlik serüveninde ele aldığı pesimist teknoloji ve insan ilişkisini gözler önüne sermekten kesinlikle kaçınmayan başarılı yönetmen, son filmi Avatar ile bu özelliğini bir kez daha sevenlerine gösterme yoluna gidiyor.

Filmin yönetmenliğini üstlenen ve seneler öncesindeki hayalini perdeye aktarmak için teknolojinin gelişmesini bekleyen James Cameron, doğayla iç içe yaşayan ve kendilerini gezegenlerinin fiziksel gücüyle bütünleştirip o şekilde tanımlayan bir ırkın, uzaylı istilasına uğradığı bir dönemi ele alıyor aslında. Kaldı ki bu dönemi anlatırken Yunan mitolojisindeki ilk tanrıça Gaia'nın gizem dolu öyküsünden yararlanmayı da ihmal etmiyor.


Yarı felçli bir savaş gazisi olan Jake Sully, kendilerine özgü dilleri ve kültürü olan, barış ve doğa ile örtülü bir çevrede yaşayan Na'vi halkının arasına gönderilir. Askeri bir şirket, uzaktaki bu gezegeni ve barındırdığı kaynakları incelemek üzere Avatar adlı bir program oluşturmuştur. Bu program ile insanlar, genetik mühendisliğinin de marifetleriyle yarı insan yarı Na'vi haline getirilir ve misyoner olarak Pandora'ya gönderilir. Botanist Dr. Grace Augustine ile programa gönüllü olarak katılmış Jake'in bedenlerinin Avatar'ı yaratılacak ve böylece Jake'e de felç olmuş bedenini, başka bir formda kullanma şansı verilmiş olacaktır.


Aslında yabancısı olduğumuz bu yeni dünyaya Jake Sully isimli, tekerlekli sandalyeye mahkum kalmış bir gazinin gözünden bakıyoruz da diyebiliriz. Çünkü Jake, kendi avatarında yeniden doğduğu halde yürüme yetisini de geri kazanmıştır.

Bu arada filmin esas kızı olan, Pandora'nın güzel dişilerinden birisi olan prenses Neytiri ile Jake arasındaki öğreten - öğrenen ilişkisinin ilerleyen süreçte duygusal bir ilişkiye dönüştüğünü de parantez içinde belirtmiş olalım.

Görselliğin tamamen uç noktalarda ele alındığı ve o renk aurasının içerisinde kendinizi bir yerden bir yere savururken bulduğunuz noktada, Pandora adı verilen bu gezegende üç saatliğine de olsa yaşamayı aklınızdan geçirirseniz eğer, vakit kaybetmeden Avatar'ın o sihirli yolculuk alemine yolculuk yapmanızı şiddetle tavsiye ederim. Kısaca Pandora yolcusu kalmasın… Hepinize iyi seyirler…

You Might Also Like

0 yorum :