Zemberekkuşu'nu nasıl bilirdiniz?


Kayınbiraderinizin adını taşıyan kediniz, bir gün hiç iz bırakmadan yok olsa ve karınız da onun bulunması için bir medyuma başvursa, medyumun adını Yunanistan'ın bir adasından alan kardeşi ise sizinle rüyanızda sevişse ve üstüne bu da yetmezmiş gibi karınız da kediniz gibi ortadan kaybolmuş olsaydı ne yapardınız?

Hohhh! Hadi bakalım buyrun burdan yakın!

Yoksa hafif bir kokuyla karışık, beyin dalgalarınızda bir hareketlenme, efendime söyliyim bir yanma falan mı hissettiniz? Cevabınız evet ise hemen söyleyeyim, devreleri yakma konusunda yalnız değilsiniz, zira ben de varım!

Sizi bilemem ama benim Japon edebiyatının aykırı çocuğu Haruki Murakami ile tanışma şerefine erişmem, adeta bir tuğla kalınlığında olan 1Q84 isimli kitabıyla birlikte olmuştu. Sonrası da sırasıyla geldi tabii...

1Q84 ve İmkansızın Şarkısı derken Zemberekkuşu'nun Güncesi ile yeni bir maceraya doğru yola çıkma zamanım gelmişti artık. Sahi Zemberekkuşu dedikleri şey nasıl bir şeydi ki? "Ki-ki-ki diye ses çıkarmasının yanı sıra biz Zemberekkuşu'nu ne zamanlar görüyorduk veya göremiyorduk? Görüntüsü nasıldı? Kitap kapağındaki gibi miydi yoksa görüntüsü, hani olabildiğine endamlı türlerden falan!

Gerçek ile olağanüstü arasında gidip gelen yazar, hayalgücünün genişliğini bir kez daha gözler önüne sererken, çağdaş politikanın anlamsızlığından, İkinci Dünya Savaşı'nda Japonların saldırganlığından ve aşkın gelip geçiciliğinden söz etmeden de edemiyor bu kitabında!

Kitabın Tokyo'nun bir banliyösünde yaşayan ana karakteri Toru daha otuzlu yaşlarının başında; işsiz, evliliği kötü giden ve amaçsız biridir.

Perili olduğu söylenen bir evin bahçesinde önce kedisini sonra da karısını arar bu genç adam. O sırada ise 16 yaşındaki perukacı May Kasahara ile tanışır. Daha nice ilginç karakterlerle tanışması da cabası...

Aslında sıradan bir adamdır Toru Okada!
Ama sıradanlığının içinde bile sıradan olmayan şeyler gelip, vuk'u bulur.
Soğukkanlı olduğu içinde olayları akışına bırakır.
Kimbilir belki de tekamülü gereği öyle yapıyordur.
Okada'nun başına neler gelmez ki?
Önce beyzbol sopalı bir adamla dövüşür, ardından canlı canlı derisi yüzülen insanlara dair anıları dinler ve karısının kayboluşunun ardındaki sırrı arayıp, durur.
Ama ne yaşarsa yaşasın, umudunu yitirmez.
Çünkü karanlık bir odanın kapısının altından sızan incecik bir ışık huzmesi kadar güçlüdür umudu!
Dünyanın en çirkin adamıyla tanışır, her ne kadar kuyruğu eskisi gibi yamuk olmasa da kedisi eve geri döner ve bir sabah yüzünde mavi bir lekeyle uyanır.
Peki bunlar onun için önemli midir?
Elbette ki hayır!

Murakami'nin büyük bir ustalıkla bir metafor üzerine oturtarak kurguladığı bu kitabından öne çıkan başlıkları ise Kuyu, Hırsız Saksağan, Kahin ve Kuşçu oluyor.

Konu bakımından her ne kadar Leb-i derya gibi bir durum sözkonusu olsa da roman iki ana konu üzerinde dönüp dolaşıyor.

1. Romanın kahramanı Toru Okada'nın özel hayatı, takip edeceği yol ve bulacağı çözümler...
2. Toru Okada'nın hayatındaki insanların ve hayvanların Okada'ya olan etkileri!

Boş yere demiyoruz herhalde! Toplamda 738 sayfa olan Zemberekkuşu'nun Güncesi, Doğan Kitap tarafından Türkçe'ye çevrilerek, Murakami hayranlarının beğenisine sunuldu.

Öykü ve romanlarında, karakterlerin psikolojik olarak portresini başarıyla çizen ve okuyucunun karakterlerle rahatlıkla empati kurmasını sağlayan yazar, adeta kulağınızda hoşunuza giden bir müziğin dinleyici de bıraktığı o eşsiz hazza sahip nitelikte bir tat bırakıyor.

Böylesi bir yazarla hali hazırda tanışmamış olanlara ise sadece şunu söylemek istiyorum.

Emin olun, çok şey kaçırıyorsunuz...

Yol yakınken güçlü kelimeleriyle tüm benliğinizi ele geçirecek bu muhteşem adamla bir an önce tanışın derim.

Merak etmeyin, kesinlikle pişman olmayacaksınız!


Bayan Peregrine'nin Tuhaf Hikayesi



Gizemli bir ada,
Terk edilmiş bir yetimhane ve tuhaf fotoğraflar...
İşte karşınızda 'Bayan Peregrine'nin Tuhaf Hikayesi'

Nedendir bilinmez resimli kitapları oldum olası hep sevmişimdir. O an için başka bir maceranın içerisinde nüfus ettiğimden midir yoksa hayal gücümün sınırlarında daha rahat dolaşmama yardımcı olduğundan mıdır bilinmez bir an da keyfin en haline bürünüveririm. Hem de ne keyif, anlatamam. Aynı geçtiğimiz günlerde su gibi akıp giden Bayan Peregrine'nin hikayesinde olduğu gibi...

Hikayemiz adı üzerinde oldukça tuhaf bir hikayeye sahip!
Kimine göre deli saçması, kimine göre ise muhteşem bir çalışma!
Sizin seçiminiz bu noktada hangisinden yana bilmiyorum ama benim yanıtım malum ;)
Yine de duymak -pardon okumak- isteyenler için hemen belirteyim.
Tek kelimeyle "Süperdi!"
Zira bitmesin diye sürekli dua ettiğim, biraz daha benimle kalsın diye okurken tasarruf yoluna gittiğim, ama her seferinde de kendimi okumaktan alıkoyamadığım muhteşem bir serüvendi benim için Bayan Peregrine'nin Tuhaf Hikayesi!

Kitabın genel türüyle ilgili de ne desem bilemedim doğrusu. Macera desem macera değil, fantastik desem tamamıyla fantastik değil. Biraz oradan biraz da buradan derken kelimelerin sihirli dünyası bu kitapta kendisine hayat bulmuş diyebilirim.

Bu arada kitabın içerisinde yer alan tüm o enteresan fotoğrafların hepsinin gerçek olması da işin tuhaf tarafı olsa gerek, ne dersiniz? Evet, evet yanlış duymadınız. Kitabın içerisinde yer alan tüm fotoğraflar, farklı farklı koleksiyonculardan ödünç olarak kullanılmış imajlar olunca insanın aklına da şu soru geliveriyor.

Bu fotoğraflar gerçekse -ki gerçek- kim tarafından nerede ve hangi zaman aralığında çekildi?
En önemlisi de günümüze nasıl geldi?
Zira bahsettiğim fotoğraflar öyle alışık olduğumuz karelerden ibaret de değil!
En basiti havada duran bir kız veya en akrobatik hareketleri benden ala kim yapacakmış şaşarım modundaki kişileri bile tarumar edecek görsellerden bahsediyorum. Kolay değil, insan neredeyse mala bağlayıp, boyut atlıyor.

1980 doğumlu Amerikalı yazar Ransom Riggs tarafından yazılan kitap, korkunç bir aile trajedisi yaşayan 16 yaşındaki Jacob'un babasıyla birlikte oldukça uzak bir adaya yolculuğa çıkmasıyla başlıyor.

Yetim olan dedesinin anlattığı hikayelerle büyüyen Jacob, çocukluğunun büyük bir bölümünü dedesiyle birlikte geçirmiştir. Fakat dedesinin anlattığı o hikayeler ne yazık ki aile büyükleri tarafından pek hoş karşılanmaz. Çünkü dedesinin anlattığı hikayeler bir çocuğa anlatılacak tarzda hikayeler değildir. Gizemli bir adadaki gizemli bir yetimhaneyi ve oradaki çocukların başlarına gelenleri anlatan dede Abe bir gün vefat eder ve Jacop da babasıyla birlikte dedesinin anlattığı o adaya gitme kararı alır. Oysa o adaya giderken başına neler geleceğinden bihaberdir.

Sonrası mı?
Sonrası malum...
Her bir satırı dolu dizgin geçen muhteşem bir macera!

İthaki Yayınları'ndan çıkan "Bayan Peregrine'nin Tuhaf Hikayesi", okurken son
derece keyif alabileceğiniz, anlatım dili ve kurgusuyla da tek kelimeyle sizi sizden alacak bir kurguya sahip, benden söylemesi.

Eğer fantastik - macera ikilisinin yaratacağı bu büyüleyici akıma kendinizi kaptırmaya hazırsanız şimdiden keyifli okumalar dilerim.

Dipnot: Aman canım bu kitabın tadı pek bir damağımda kaldı diyorsanız serinin 2. ve 3. kitapları olduğunu da ayrıca not düşelim ;)

Kitaplardan korkan çocuk!

Siz hiç kitaplardan korkan çocuk gördünüz mü?
Şahsen ben görmedim!
Peki görmek ister miydim? Tabii ki hayırrr…


Zira içinde barındırdığı birbirinden güzel karakterleriyle her seferinde muhteşem bir maceranın kollarını açtığı bir kitap nasıl korkutucu olabilir ki…

Bazen bir kahraman olup canavarlarla savaşırsınız, bazen de imkanı yok dediğiniz hayvanlarla arkadaşlık edersiniz. Dostluğu, paylaşmayı, yardımseverliği, sevgiyi ve bunun gibi bir sürü şeye farkında olmadan şahitlik yapmanız da cabası…
Hal böyleyken kitaplardan korkan çocuk olur muymuş hiç...

O da ne!
Uzaklardan bir yerden, cılız bir çocuk sesi duyar gibiyim sanki, “Ben korkuyorum” diye mırıldanan.
Evet, evet yanlış duymamışım!
Bu ses, Leopoldo’nun sesi değil mi?
Leopoldo’yu tanımayanlar için hemen söyleyeyim.
Leopoldo, Yüreğinin Götürdüğü Yere Git isimli kitabıyla gönüllerde taht kuran Susanna Tamaro’nun sevimli mi sevimli küçük kahramanının adı…
Bir kitap kahramanı olan Leopoldo, 8. yaşına daha yeni girmiş, her çocuk gibi gezmeyi ve eğlenmeyi seven bir çocukken, ailesi ise Leopoldo’nun aksine çocuklarının sevdiği şeylerden hazzetmeyen ve yalnızca kitap okumayı tercih eden bir ailedir.
Oysa onun istediği tek şey yalnızca doyasıya koşabileceği bir çift koşu ayakkabısından başka bir şey değildir.
Ama sonuç her defasında hüsranla sonuçlanır.
Çünkü o çok istediği spor ayakkabıya sahip olmak şöyle dursun, hediye olarak yine bir kitapla karşılaşmak durumunda kalır.
Sonrası ise malum…
Sel akıp giden gözyaşları, yanında da koca bir hayal kırıklığı…
Leopoldo kitapları sevmiyor! Ama onunkisi sebepsiz bir sevmeyiş de değil hani…
Çünkü hangi kitabı açsa kara kara harfler, kara kara lekeler havalarda uçuşmakta, dolayısıyla da çocuğun başı dönmektedir. Çocuklarının bu kitap korkusu hastalığını yenmek için anne ve babası nelere başvurmaz ki…
Ancak sonuç Leopoldo’nun çareyi evden kaçmasıyla sonuçlanır.
Tam da bitti denildiği noktada hikaye sil baştan başlar. Hem de ne başlamak…
Gerek yazım dili, gerekse etkileyici kurgusuyla okurken düşündüren, düşündürürken de sorgulayan “Kitaplardan Korkan Çocuk” isimli kitap için içtenlikle bir solukta okuyabileceğiniz keyifli kitaplardan bir tanesi diyebilirim.
Susanna Tamaro’nun o sihirli kaleminden çıkan “Kitaplardan Korkan Çocuk” isimli bu kitabını hala okumadıysanız eğer mutlaka okuyun derim.

Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı


Her işe gidişinizde, "beni bırakıp, yine nereye gidiyorsun?" der gibi mahsun bakışlarla gözünüzün içine bakan, dönüşünüzle birlikte ise etrafınızda dört dönen bir köpeğin annesi veya babasıysanız, inanın dünyanın en güzel şeylerinden birini yapıyorsunuz demektir.
Bir kedi veya köpek anne - babası iseniz (veya kankası!) ne demek istediğimi eminim ki çok iyi anlıyorsunuzdur. Dünyanın en şapşal ama bir o kadar da sevimli yün yumağı olan oğluşumu hayatıma sokalı tam tamına 13 sene oldu. Birlikte büyüdük, büyürken nelere kızabileceğimizi gördük, güvenin ancak samimi ve içten bir sevgiyle oluştuğunu yaşadık, evde ve dışarıda uymamız gereken kurallarımızı oluşturarak birbirimizi tanıdık. Velhasıl birlikte büyüyüp, birlikte öğrendik.
Aman canım bir kedi veya köpekten ne öğrenebilirim ki diyorsanız da eğer, demeyin! Çünkü bal gibi de öğrenilebildiğini deneyimledik. Ancak deneyimlemediğimiz, kafamızda deli sorular misali dönüp dolaşan sorularla da zaman karşılaşmadık değil hani. Misal, "Ben yokken, acaba bütün gün evde ne yapıyor? Bütün gün miskin miskin yatıp eve gelmem mi bekleniyor yoksa vur patlasın çal oynasın misali yaramazlığın dibine mi vuruluyor, hala çözebilmiş değilim!"
İşte tüm bu soruların cevabını bulmak için haftalardır ha bugün ha yarın izlerimin planlarını yaparken, sevgilimciğimin sinemaya gidelim mi teklifiyle, kendimi bir anda Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı isimli animasyon filminde buluverdim. İyi ki de bulmuşum zira uzun zamandır bu kadar keyifli bir film izlediğimi ne yalan söyleyeyim hatırlamıyorum.

Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı, sahiplerinin minik birer melek olarak gördüğü ve bağrına bastığı evcil hayvanların sahipleri yokken ki hayatını ele alıyor.
Farklı türdeki hayvanlar - içinde atmacasından kedisine, köpeğinden tavşanına kadar biri sürü hayvanlar var - sahipleri evden çıkarken, onlara hüzünlü bakış atarak, onları yolcu ettikten sonra bir araya geliyorlar. Ondan sonrası vur patlasın çal oynasın misali!
Manhattan'da bir apartman dairesinde; sahibi Katile ile mutlu bir hayat yaşayan Terrier türü Max, sahibinin bir gün eve kırma bir köpek olan Luke'u getirmesiyle birlikte gözden düştüğünü hissetmeye başlar. İkili arasında başlayan rekabet ise kısa sürede yerini yeni bir işbirliğine bırakır. Nitekim Snowball adlı beyaz tavşan, sahipleri tarafından terk edilmiş tüm ev hayvanlarını örgütleyerek, evlerinde mutlu yaşayan hayvanlara ve sahiplerine büyük bir komplo planlamaktadır.

Bu arada Snowball’un sevimli bir tavşan olduğuna da sakın ola ki kanmayın. Zira film boyunca en çok sözü geçen kişilerden biri olduğu illüzyonuyla karşı karşıya gelinde, bebek yüzlü küçük canavar tabirini kendisi için kullanmadan edemiyoruz.
Görsellik konusunda oldukça başarılı bir renk kontrastı sağlayan, sekans geçişleri sırasında ise ışık kullanımıyla gönlümüzde taht kuran filmin müzikleri ise filmi bir çocuk filmi olmaktan kurtaran en önemli ögeler arasında yer alıyor.
Çılgın Hırsız ve Minyonlar’a imza atan Chris Renaud’un yönetmenliğini üstlendiği filmin yapımcılığını ise Illumination’un kurucusu ve CEO’su Chris Meledandri ile Janet Hearly gerçekleştirmiş.
Bu arada filmin orijinal seslendirme kadrosuna da değinmeden geçmek istemiyorum. Her ne kadar izleyeceğim filmleri orijinal diliyle seyretmeye özen göstersem de bazı zamanlarda Türkçe dublajlı olarak seyrettiğim zamanlarda olabiliyor. Bu animasyon da dublajlı olarak seyrettiklerimden biriydi işte. Unutmadan filmin dublaj kadrosunda Güldür Güldür ekibinin en yetenekli isimlerinin yer aldığını da hemen söyleyelim.
Şiddet ögelerinin azlığı, farklı türler arasındaki arkadaşlık bağının gücü ile film gerçekten de öne çıkmayı fazlasıyla hak ediyor.
Ve sen!
Eğer hayvanların içinde olduğu her şeye ben de varım diyorsan, hele ki evde seni bekleyen bir şaşkın tüylü oğlun veya kızın varsa, üstüne bir de benim gibi evde yalnız kaldığında neler yapıyor acaba diye düşünüyorsan, The Secret Life of Pets veya ülkemizdeki adıyla Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı isimli bu filmi mutlaka izlemelisin!

Kids of City'den muhteşem bir kitap kazanmaya ne dersiniz?

İzlenimlerin Derinliği isimli blogumun kardeş sitesi niteliğini taşıyan Kids of City'den muhteşem bir kitap kazanmaya ne dersiniz?
Cevabınız Evet ise bu büyük geri sayımı biraz daha heyecanlandıralım ve Kids of City - Kitap yarışmamızı başlatalım.
Kids of City'nin facebook sayfasını beğendikten sonra; #KidsofCity #Hediyeyağmuru #ÜçKediBirDilek etiketi ile postu kendi sayfanda paylaşıp, en az 3 arkadaşını etiketle. Kids of City'nin facebook sayfasındaki paylaşımın altına yorum olarak katıldım yaz ve Kids of City'den hediye kitap kazan.
2 Ağustos - 9 Ağustos tarihleri arasındaki paylaşımlar değerlendirmeye alınacaktır. Paylaşımlar yarışma süresince herkese açık olmalıdır. Şartları eksiksiz yerine getirenler arasında yapacağım çekilişle 1 kişi, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık dan çıkan Üç Kedi Bir Dilek isimli kitabın sahibi olacaktır.
Kazananlar 10 Ağustos 2016 Çarşamba günü Kids of City facebook sayfasından açıklanacaktır.
Tüm takipçilerime şimdiden bol şans dileriz...