12. İstanbul Japon Filmleri Festivali Akbank Sanat'ta

12. İstanbul Japon Filmleri Festivali, Japonya İstanbul Başkonsolosluğu, Japan Foundation ve Akbank Sanat'ın işbirliği ile Şubat ayında sinemaseverler ile buluşacak.

Festival boyunca yönetmen Naomi Kawase'nin başyapıtlarından "An" ve yönetmen Hayao Miyazaki'nin son eseri olan 37. Japonya Akademi Ödülleri animasyon ödülü, 41. Annual Annie Awards en iyi senaryo ödülü başta olmak üzere çok sayıda uluslararası ödül kazanan "Rüzgar Yükseliyor" gibi günümüz Japonya'sını tanıtan altı film gösterilecek.

Etkinlik: Akbank Sanat Sinema Kuşağı - 12. İstanbul Japon Filmleri Festivali
Yer: Akbank Sana

* AN

Yönetmen: Naomi Kawase
Oyuncular: Kirin Kiki, Masatoshi Nagase

Sentaro, içine An (kırmızı tatlı fasulye ezmesi) konulan Japon tatlısı dorayaki satan küçük bir pastane işletmektedir. Bir gün yaşlı bir kadın, Sentaro'ya dorayaki yapımında yardım etmeyi teklif eder. Kadın, gizemli tarifi ile ünü dört bir yana yayılan olağanüstü dorayakiler yapar. Sentaro'nun mütevazi küçük pastanesi yaşlı kadının sihirli dokunuşu ile artık bambaşka bir yere dönüşmüştür. Zamanla pastacı Sentaro ile yaşlı kadın leziz dorayakiler yaparken, bir yandan da birbirlerinin kalplerine dokunup, yaralarını sardıklarını fark edeceklerdir. Naomi Kawase'nin yönetmenliğini yaptığı An, 68. Cannes Film Festivali açılış filmleri arasındadır.

Gösterim Tarihleri

3 Şubat 2016 Çarşamba - saat: 20.00
4 Şubat 2016 Perşembe - saat: 19.00

* ÇİÇEKLERİN ARDINDAN (HANA NO ATO)

Yönetmen: Kenji Nakanishi
Oyuncular: Keiko Kitagawa, Masahiro Koumoto

Unasaka bölgesinde bahar zamanı açan kiraz çiçeklerinden büyülenmiş olan Ito, genç samuray Magoshiro ile karşılaşır. Babasının kılıç kullanmayı öğrettiği Ito'nun, Magoshiro'nun devam ettiği dövüş okulundaki en iyi öğrencileri yendiği söylenmektedir. Magoshiro'nun Ito'yu düelloya davet edeceği zaman yaklaşmaktadır. Ito, Magoshiro'dan hoşlansa da babası başka biriyle nişanlanmasını istediği için bu aşktan vazgeçmeye çalışır. Birkaç ay sonra Soshiro'un bir tuzağa düştüğünü ve sonra ihtihar ettiğini öğrenen Ito, intikam almaya karar verir.

Gösterim Tarihleri

5 Şubat 2016 Cuma - saat: 16.00
12 Şubat 2016 Cuma - saat: 19.00

* BENİM KÜÇÜK ÇİÇEĞİM (MUGİKO - SAN TO)

Yönetmen: Keisuke Yoshida
Oyuncular: Maki Horikita, Ryuhei Matsuda, Kimiko Yo

Seslendirme sanatçısı olmak isteyen Mugiko, ağabeyi ile birlikte yaşamaktadır. Yıllar önce onları terk eden anneleri geri döner ancak hasta olduğundan yakında hayatını kaybedecektir. Mugiko, annesinin küllerini gençlik yıllarını geçirdiği kasabaya götürür. Annesine çok benzeyen Mugiko'nun gelişiyle birlikte kasaba hareketlenir. Kasabalılar ile görüşen Mugiko, annesinin hiç bilmediği yönlerini öğrenir.

Gösterim Tarihleri

5 Şubat 2016 Cuma - saat: 19:00
13 Şubat 2016 Cumartesi - saat: 19.00

* HAYATIN ANAHTARI (KAGİDOROBO NO METHOD)

Yönetmen: Kenji Uchida
Oyuncular: Masato Sakai, Teruyuki Kagawa, Wyoko Hirosue

35 yaşlarında fakir bir oyuncu olan Sakurai, bir gün hamamda düşerek hafızasını kaybeden zengin Kondo'nun anahtarını çalar ve onun yerine geçer. Aslında bir katil olan Kondo, gizemli bir hayat sürmektedir. İki adamın hayatları tamamen değişirken, Bayan Kanae'denin de işin içine girmesiyle birlikte üçünün kaderleri hiç ummadıkları yerlere kaymaya başlar.

Gösterim Tarihleri

6 Şubat 2016 Cumartesi - saat: 19.00
12 Şubat 2016 Cuma - saat: 16.00

* RÜZGAR YÜKSELİYOR (KAZETACHİNU)

Yönetmen: Hayao Miyazaki

Hayao Miyazaki'nin yazıp yönettiği 2013 yapımı anime film olan Rüzgar Yükseliyor, başarılı bir uçak mühendisi olmak isteyen Jiro'nun hikayesini anlatıyor. Jiro, küçüklüğünden beri güzel uçaklar tasarlamak isteyen, öğrenmeye hevesli bir gençtir. En büyük idolü İtalyan uçak tasarımcısı Caproni'dir. Miyop olduğundan pilot olamayan ancak uçmaya büyük ilgi duyan Jiro, büyük bir Japon uçak firmasında işe alınır. Bu andan itibaren film Jiro'nun yaşadıklarının yanında 1923 depremi, dünya ekonomik bunalımı, Verem salgını ve Japonya'nın 2. Dünya Savaşı'nın içine sürüklenmesi gibi büyük toplumsal olaylara da yer verir. Savaşın yaklaşmasıyla birlikte hayatı değişmeye başlayan Jiro, Naoko isimli bir kıza aşık olur ancak Naoko vereme yakalanır. Film, 27. Japonya Akademi Ödülleri Animasyon Ödülü ve 41. Geleneksel Animasyon ödülleri En İyi Senaryo Ödülü'ne sahiptir.

Gösterim Tarihleri

6 Şubat 2016 Cumartesi - saat: 16.00
11 Şubat 2016 Perşembe - saat: 19.00

* MARNIE ORADAYKEN (OMOİDE NO MARNIE)

Yönetmen: Hiromasa Yonebayashi

12 yaşındaki Anna, astım tedavisi için akrabalarının yaşadığı, deniz kıyısındaki köye gider. Bir gün, terk edilmiş bir evin penceresinde kendisi gibi hüzünlü ve gizemli küçük bir kız olan Marnie'yi görür. Bu karşılaşmadan sonra ikisi arasında sır olarak kalacak garip olaylar meydana gelmeye başlar. Film, 38. Japonya Akademi Ödülleri Animasyon dalı mansiyon ödülü, 32. Chicago Uluslararası Çocuk Filmleri Festivali'nde Çocuk Jürisi Ödülü kazanmıştır.

Gösterim Tarihleri

11 Şubat 2016 Perşembe - saat: 16.00
13 Şubat 2016 Cumartesi - saat: 16.00

Not: Etkinlikler ücretsizdir.

Editörlük ve yayıncılığa ilgisi olanlar için muhteşem bir atölye çalışması!

Sizce kitapların gizli kahramanları kimlerdir?

a. Yazarın direkt olarak kendisi
b. Yazarın satırlara döktüğü her bir cümleyi ilmek ilmek işleyen editörler

Tabii ki doğru cevap b şıkkı yani editörler olacaktı! Çünkü kitapların gizli kahramanları kim ne derse desin tek kelimeyle yazıların arasında devleşen ve adeta kelimelerin efendisi kabul edilebilecek editörlerdir. 

Peki editörlük nedir?
Bir metin yayına nasıl hazırlanıp kitaba dönüştülür?
Ya biçim, tasarım, tanıtım, kitap seçimi ve yayın programına ne demeli?

Eğer tüm bu soruların cevaplarını merak ediyorsanız Akademi Jurnal'de yaklaşık 8 hafta sürecek muhteşem bir atölye çalışması sizleri bekliyor, haberiniz olsun.

Sektöre adım atmak isteyenlere son derece önemli katkılar sunacak olan bu atölye çalışmasına konuk olacaklar, Fatma Burçak'ın sunumlarıyla keyifli bir 8 hafta geçirerek, yepyeni bir dünyaya merhaba diyecekler. 

Giderek büyüyen yayıncılık sektöründe çalışan veya çalışmak isteyenler için düzenlenecek editörlük ve yayıncılık atölyesi ilginizi çekiyorsa kaçırmayın derim. Metin yazarı & editör olduğumdan dolayı demiyorum ama eminim ki dersler son derece keyifli geçecektir.Az buçukta olsa ilginiz varsa kaçırmayın derim. Detaylı bilgiye www.akademijurnal.com veya akademijurnal@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Başlangıç: 22 Şubat Pazartesi, 19.30




Gülümsemeye dair şaşırtıcı gerçekler: Hangi gülümseme ne anlama geliyor?

Vücut dili kullanımının en belirgin özelliklerinden olan gülümsemenin farklı çeşitleri, altında farklı anlamlar barındırıyor. Tıpkı hissederek gülümsemenin ve mutlu olmadığımız halde gülümsemenin karşımızdaki kişiler tarafından hissedilebiliyor olması gibi, nasıl güldüğümüzün de karşımızdaki kişiler tarafından algılanış biçimi farklılıklar gösterebiliyor.

Dudakları kapatarak gülümsemek



Dudaklar kapalı şekilde gülümsemek, gülümsemenin en yaygın olarak kullanılan çeşitlerinden biri. Kolay yapılabiliyor olması, gülümsemek istemediğimiz ancak gülümsememiz gereken durumlarda karşı tarafa kibar ve nazik bir tepki vermeyi daha kolay hale getiriyor. Dudaklar kapalı olarak gülümsemek, çoğunlukla samimi algılanmayan bir gülümseme biçimi. Gerçekten hissederek gülümseyen kişilerden dişlerini göstererek gülümsemelerini bekliyoruz. Her ne kadar orta dereceli bir samimiyet belirtisi olarak algılansa da, karşımızdaki kişinin gülümserken dişlerinin beyazlığına güvenmiyor oluşunun ya da dişlerindeki problemleri gizlemek isteyişinin de dudaklarını sıkı şekilde kapatarak gülümsemeyi tercih etmesinin sebebi olduğunu da aklımızın bir köşesinde bulundurmakta fayda var.

Kendini beğenmiş gülümseme



Kendini beğenmiş ve odağın kendisinde olmasını isteyen insanların çoklukla kullandığı bu gülümseme çeşidinde, dudaklar genelde kapalı ve gülümseme sağa ya da sola çekilmiş olarak bulunuyor. Zaman zaman dudakların aralık olduğu ya da üst dudağın biraz daha kalkık tutulduğu durumlarda da gözlenebiliyor. Dudaklarla birlikte kaşlarda da bir tarafı kaldırmak gülümsemeyi tamamlayıcı olarak kullanılabiliyor.

Kendini beğenmiş şekilde gülümseyen insanların bir çoğu bulunduğu ortamda lider konumunda olmak isteyen ve odak noktası olmak isteyen kişiler. Kalabalık bir ortamda iletişim kurduğunuz kişilere bir süreliğine bu şekilde gülümsemeye devam ettiğinizde sizinle konuşurken çok daha dikkatli ve gergin olduklarını hissedebilirsiniz.

Yarım gülümseme



Kendini beğenmiş gülümsemeye oldukça benzeyen bu gülümseme türü, asimetrik bir görüntü yarattığı ve tam olarak ne yaptığınızın anlaşılmaması nedeniyle en karmaşık ve en farklı tepkiler alabileceğiniz gülümseme çeşidi. Kendine güven, utanma, ilgi, kızgınlık, dominantlık gibi birbirinden çok farklı duyguları yansıtabiliyor.

Ağız açık gülümseme



Ağız açık olarak gülümseme, dişlerin tamamının gösterildiği gülümseme çeşidinden farklı olarak, kahkaha atarken çekilmiş bir fotoğraf görüntüsünü andırır. Bu gülümseme de, şaşırtıcı şekilde çoğunlukla yapay ve samimiyetsiz bir imaj yansıtır. Her ne kadar yapay olsa da, bu şekilde gülümseyen kişiler çoğunlukla umursamaz, ben merkezci ve eğlenceli kişiler olarak tanımlanır. Özellikle fotoğraflarda fotojenik görünmenin en kolay yollarından biri, tüm dişleri göstermek ve ağzınızı olabildiğince açmak. Tabii ki öğle yemeğinde dişinizde maydanoz kalmadığından ve dişlerinizin yeterince beyaz olduğundan emin olduktan sonra:)



Bu içerik http://www.uplifers.com/ tarafından hazırlanmıştır.


Bir boomads advertorial içeriğidir.

Kendi Şeytanınızla Karşılaşmaya Hazır mısınız?

İtiraf edeyim ülkemizde Derin Kabus adıyla gösterime giren "As Above So Below" isimli filmi ne yalan söyleyeyim daha önce hiç duymamıştım. Ta ki benim gibi sinema delisi olan (yok yok kesinlikle o benden daha manyak) sevgilim mutlaka bu filmi izlemelisin, tam senin tarzın diyene kadar da filme dair en ufak bir fikrim yoktu. Artık nasıl bir önemsememe moduysa benimkisi, bırakın ismini hatırlamayı afişine bile adeta bir uzaylı gibi bakıp içimden fısır fısır "Hımm bak şu işe, demek böyle de bir film varmış" demiştim.

Ezoterik bir öğretiden yola çıkılarak yapılan As Above, So Below isimli filmde alttan alta bilinçaltımıza verilmeye çalışılan mesaj aslına bakılırsa tam olarak "Yukarıda ne varsa, aşağıda da o vardır" gerçeğiyle ilintilidir de denilebilir.

Ölen babasının başladığı işi tamamlamayı kendisine takıntı haline getirmiş olan hırslı arkeolog Scarlett, bir sürü bulmaca ve araştırmanın sonucunda çareyi Paris'in yasaklı yer altı dehlizlerine inmekte bulur. Yasaklı yeraltı dehlizleri deme nedenim filmin günümüzde yalnızca bir buçuk kilometrelik bölümüne ziyaretçi kabul edilen, ancak 300 kilometre gibi devasa büyüklükte bir uzunluğa sahip olan Paris'teki yer altı mezarlıklarında çekilmiş olmasındandır. Tabii ziyaret edilebilen kısmında ve yalnızca hükümetin verdiği izin doğrultusunda diye de küçük bir ekleme yapmakta yarar var.


Filmde bir grup gezgini, Paris metropolünün saklı kalmış yer altı mezarlıklarını araştıracakları gizem ve macera dolu bir yolculuğa çıkarken görürüz. Sokaklardan daha dolambaçlı olan yerin altı, kaşifleri uzun zaman önce kendini unutturmuş gizemler ve ölülerden arta kalanlar kadar kendi şeytanlarıyla da yüzleştirir.

Her biri kendi kişisel şeytanıyla karşı karşıya kalan kahramanlarımızın, kendilerini bu yerden kurtarabilmelerinin ise tek bir yolu vardır. O da karşılaştıkları bulmacaları çözebilmek...

Klostrofobinin o ürkütücü dinamiğini ele alıp, son derece başarılı bir şekilde filme yediren John Erick Dowdle'ı ortaya koyduğu bu işten dolayı ne kadar tebrik etsek az olur herhalde. Zira yönetmen o duyguyu izleyiciyi aktarmakta son derece başarılı bir performans sergilemiş.


Korku seviyesi yüksek olmamakla beraber film süresince izleyicisini koltuğunda huzursuz etmeyi çok güzel bir şekilde başaran As Above, So Below, hepimizin peşini bırakmayan kişisel şeytanları ortaya çıkarmak üzere kurulu hikayesiyle insan ruhunun derinliklerine ulaşmada emin olun hiçte zorlanmıyor.

Hermetik - Okültik öğretilerle beslenen bu filmi korkudan titremek için olmasa da, gerilmek için mutlaka izleyin derim. Kimbilir belki siz de benim gibi kendi şeytanınıza ulaşırsınız, belli mi olur :)

İşte İngiltere'nin hafızalara kazınan en iyi 10 romanı!

BBC Kültür Sitesi, dünyanın farklı ülkelerinden 82 edebiyat eleştirmeni ile görüşerek İngiltere'nin en iyi romanları konusundaki düşüncelerini sordu. Listede kimler yok ki? George Eliot'tan Virginia Woolf'a, Charles Dickens'tan Mary Shelley'e kadar her bir eseriyle hafızalara kazınan yazarları listede göreceğiniz yüzde yüz garanti! 

İşte yabancıların gözüyle İngiltere'nin en iyi 10 romanı

1. Middlemarch - George Eliot, 1874
2. Deniz Feneri - Virginia Woof, 1927
3. Mrs Dalloway - Virginia Woolf, 1925
4. Büyük Umutlar - Charles Dickens, 1861
5. Jane Eyre - Charlotte Bronte, 1847
6. Kasvetli Ev - Charles Dickens, 1853
7. Uğultulu Tepeler - Emily Bronte, 1847
8. David Copperfield - Charles Dickens, 1850
9. Franskenstein - Mary Shelley, 1818
10. Gurur Dünyası - William Makepeace Thackeray, 1848