Postacı Kadın...

"Associated Press çalışanı Harriet Mendelsohn, dün gece bombalar yüzünden hayatını kaybetti. Kendisi iki yıldır Avrupa'da savaş muhabirliği yapıyordu. Bir gazeteci toprağa gömülürse, diğer basın mensuplarının ondan geriye kalan hikayeyi üstlenmesi adettendir. Eve dönen çocuğun hikayesi, Harriet'ın yazacağı hikayeydi; tek fark o benden çok daha iyi anlatırdı. Bu gece size bunları anlatmamın sebebi ise Harriet'ın artık anlatamayacak olması.

Ben Londra'dan Frankie Bard. İyi geceler."

Kimine göre sıradan gelebilecek bu satırlar, Sarah Blake'in tamamen gerçek yaşanan olaylara dayanarak kaleme almış olduğu "Postacı Kadın" isimli kitabına ait aslında. Ne yalan söyleyeyim uzunca bir süre çalışma masamda öylece okunmayı bekledi durdu, bu kitap. Oysa tanıtım yazısından dolayı çokta severek aldığım kitaplardan birisiydi ama her defasında önüne başka kitapların geçişine izin vermişti. Tabii o izinlerinin altında başka bir neden yatıyormuş, o da ayrı mesele.

Ne nedeni yatacak diyorsanız da eğer hemen söyleyeyim. Meğerse ilginin sadece kendisinde olmasını istiyormuş da ondanmış bütün o sırasını verme nezaketleri falan...

Sisler Evi'nin yazarı Andre Dubus'unda dediği gibi, bazı romanlardan kıymetli sözcüklerle işlenmiş bir anlatımla, bazılarından canlı kanlı karakterlere, bazılarından da başımızı döndüren ve bizi değiştiren sürükleyici bir öyküleme üslubuna sahip olduğu için zevk alırız.

İşte bu kitap, tam olarak da Dubus'un dile getirdiği sözlerin gerçekliğini ortaya koyan çalışmalardan birisi niteliğinde. Oldukça yalın bir şekilde kaleme alınan dili ve sağlam kurgusuyla, okuru hikayenin içerisine direkt çekebilecek kıvamda.

Eminim birçok kişi, okuduğu bir kitabın karakterlerinden birisini kendisiyle özdeşleştirerek, imgeleme moduna dönüştürüyordur. Bu bazı zamanlarda kah asıl karakter olur, kah ise yan karakter. Bu kitapta ben neredeydim diye sorduğumda ise iki cevap aldığım bir gerçek. İlki savaş muhabiri olan kadın (ki 20'li yaşlarımın başında, gazeteciliğe başladığım dönemde savaş muhabiri olmak en büyük hayalimdi. Zamanla etkisini yitirdi ayrı mesele), ikincisi ise savaşın ortasında kalan küçük bir çocuğun akıbetini öğrenip, karısına güzel haber götürmek için yanıp, tutuşan genç doktor.

İkinci Dünya Savaşı sırasında harabeye dönmüş Avrupa'yı sinematik bir yaklaşımla anlatan Blake, Radyo Muhabiri Frankie Bard'ın romantik, yürek parçalayıcı ve tek kelimeyle benzersiz hikayesini de gözler önüne seriyor.

Gerçekçi bir anlatıma sahip bu ustalıklı roman, nadir görülen fakat oldukça başarılı ve bilge bir ses tarafından aşkın, savaşın ve yaşanan hikayenin tesadüfi doğasını derinlemesine araştıran bir üslupla anlatıyor. Bu arada kitabın içerisindeki konuşma diyalektlerinin içerisinde geçen bir hikayeyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakalım siz de benim kadar etkili bulacak mısınız bu hikayeyi?

"Theseus, savaştan gemiyle ayrıldığında, babasına hayatta kalırsa beyaz yelkenlerin altında geri döneceğine söz verir. Ve oğlunun kaybolduğu onca yıl boyunca, kral her gün uçurumun kenarına tırmanarak, yelkenlere bakınır. Ancak bir tane bile göremez. Yıllar boyunca kahrolası her gün.

Sonra bir gün, yelkenliler gelir. Ufukta belirirler. Gerçekten de yıllar süren bekleyişin ardından yelkenliler gelmiştir. Ama yelkenleri siyahtır. Elem kadar siyah. Bunu gören baba yani kral, uçurumdan aşağıdaki kayalıklara atlayarak, hayatına son verir. O sırada oğlu verdiği sözü unutmuş, muzaffer bir edayla kıyıya yaklaşmaktadır.

****

Hikaye olacakları bilir. Eğer o hata olmasaydı, bu hikayenin de hiçbir önemi kalmazdı. Çünkü Theseus, yelkenleri değiştirmeyi unutsaydı bu hikaye anlatılmayacaktı. Hikaye her zaman ki gibi kahramanın zafer dolu dönüşüyle bitebilirdi. Ama hikayeyi önemli kılan o hataydı. Hikayenin özü o hataydı. Bu yüzden hala anlatılıyor. sf. 342"

İnsanların ölmediği, sükut ve barış içerisinde yaşayacağımız bir dünyaya sahip olmak dileğiyle...

Değişimin Değişimi...


Sabah çok sevdiğim arkadaşımın, Facebook'da paylaştığı bu basit ama çok şey anlatan cümlesini görünce, çalıcam, çalıyorum, çaldım gitti şeklindeki, sıvı halden katı hale geçişimi hızlandıran bu sözü, beynimde resmen şimşekleri çaktırdı. Zira bu aralar hayatımda bir sürü değişiklikler ve radikal kararlar sözkonusuyken bu söz olsa olsa bana sadece bir işaret olabilirdi. Olabilirdi diyorum çünkü ben de ilk çağrışım yapan şey, tam da bu oldu. Meleklerden bana gelen bir işaret! 

Cümlemiz malum! "One day can change everything" 
Herhangi bir kalıba oturtulmadan yazılan, son derece basit bir cümle!
Peki sizin hayatınızda bir gün de neler değişebilir/ veya değişmesini isterdiniz hiç düşündünüz mü?

Kitap Şeklinde Kütüphane...

Artvin Çoruh Üniversitesi'ne yapılacak kütüphane binası, üst üste duran kitaplar şeklindeki ilginç tasarımıyla dikkat çekiyor.

Artvin Çoruh Üniversitesi tarafından yapımına onay verilen kütüphane projesi, mimari özellikleriyle Türkiye'de bir ilk olacak. Masanın üzerinde üst üste dağınık şekilde duran kitaplar görünümündeki kütüphane binası, 1600 metrekare alan üzerine kurulacak ve yapımına 2014 yılı başında başlanacak. 

Mimar Aytaç Akyüz, projenin Türkiye'de bir ilk olduğunu belirterek, "Üniversite yönetimi bizden çok farklı bir yapı talep etti. Projeyi ilk yolladığımızda çok büyük bir beğeni ile geri dönüş yaptılar. Sonra da çok güzel bir sinerji ile projeyi tamamladık" diye konuştu.

Projemiz Türkiye'de Bir İlk

Binanın yapım aşamasının da zorlu olacağını vurgulayan Akyüz, "Uygulaması çok zor bir yapı. Burgu şeklinde çalışıyor ve bunun hesaplarının yapılması bir statikçi için gerçekten çok zor. Ama sonunda başardık. Bu anlamda da çok önemli bir proje olacak. Sadece mimarisiyle değil statiğiyle de çok önemli bir yapı. Türkiye genelinde bunun kesinlikle bir örneği yok. Dünya genelinde yaptığımız araştırmalarda da kesin olmamakla birlikte henüz böyle bir yapıya rastlamadık" ifadesini kullandı.

Projenin mimarlarından Kübra Akaydın ise kütüphanenin dışı kadar içinin de etkileyici olacağını belirterek, "Projenin içerisinde dairesel bir galeri boşluğu olacak ve insanlar burada tavandan sarkıtılan kitap şeklindeki aydınlatmaların altında kitap okuyacaklar. Binamız bin 600 metrekare üzerine kuruluyor. Toplamda ise 6 bin 600 metrekare ve zemin artı, dört kat şeklinde olacak" dedi. 

Kaynak: DHA

Not: Ne yalan söyleyeyim ben projeyi çok beğendim. Bilindik kütüphane modellerinden farklı bir uygulamayı hayata geçirecek olmaları da sevindirici bir gelişme doğrusu. Peki bu kütüphaneyle ilgili siz ne düşünüyorsunuz? Beğendiniz mi yoksa beğenmediniz mi? Düşüncelerinizi paylaşırsanız çok sevinirim :)

Yaşasın Cumhuriyet!

Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de, sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.
                                                                                            M. Kemal Atatürk
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!


Tüm Yayınevlerine Duyurulur 2

Alt tarafı bir post yazacağım, bu kadar düşünmeye ne gerek var dediğiniz zamanlarınız oluyor mu bilemiyorum ama ben tek kelimeyle şu an o moddayım. Nedeni ise malum! Tamamen arafta kalmış olmam.

Post yazarken insan arafta mı kalırmış yahu, dediğinizi de duyar gibiyim. Ama gördüğünüz üzere kalıyor işte. En tipik örneğini de şu an ben yaşıyorum. Aklımda her ne kadar iki farklı konu olsa da, beynimin yönlendirmesiyle parmaklarım o konulardan birini yazmaya çoktan başladı bile...

Bu da demektir ki okuduğum son kitapla ilgili izlenimlerimi aktarmak ancak ikinci post'a kısmet olacak. O zaman hadi gelin ilk postumu oluşturacak kelimeleri yan yana dizmeye başlayalım bakalım. Ortaya ne çıkacak hep birlikte görmüş olacağız.

Geçen gün yazdığım postumda malum yayınevlerine seslenip, ahh sizinle çalışmak kimbilir ne güzel olurdu deyip, dolaylı yollardan da olsa tekliflere açık olduğumu dile getirmiştim. Kapanışı da, beni can evimden vuran, adeta bir masal diyarında süzülerek yürüyormuş hissi uyandıran, El Ateneo Grand Splendid Tiyatro Salonu ile yapmıştım.

Bu tiyatrodan bozma muhteşem kitapçıyı her ne kadar gidip göremesem de bir yanım böyle bir güzellikle karşılaştığı için mutlu olurken, diğer yanımda ne yalan söyleyeyim burkulmuştu. Çünkü "bu da birşey mi canım, gelin siz, bir de bizim ülkemizdeki kitapçıyı görün" diyebileceğimiz bir yerimiz dahi yoktu. Hem de bu zenginlik içerisinde!

Hadi onu da geçtim, ülkemizde okuma oranının neredeyse yok denebilecek kadar az olduğu gerçeğini bilmeyenimiz yok. Var olan kitapçılarımızın her geçen gün kepenklerini kapatma raddelerine gelmeleri de bir başka gerçeklikken, dünyadaki örnekleri gibi bir şaheser beklemek, Alice'in harikalar diyarında gezmesine benzerdi sanırım.

Eh madem bizde yok, o zaman bizde olmayan bu büyüleyici yerlerle ilgili bilgi edinmeye devam düşüncesinden yola çıkarak, internette küçük bir araştırma yapmaya koyuldum. Ve Bingo! Karşıma çıkan yabancı kaynaklı bir sitede bakın tam olarak ne yazıyordu!

"The 20 Most Beautiful Bookstores in the World"

Aradığım şey, tam olarak karşımda duruyordu işte. Görseller arasında gezinirken ruhum adeta beni bırakıp, çoktan oraya doğru yola çıkmıştı bile. İşte beni büyüleyen o sanat harikası kitapçılardan seçme örnekler...

Selexyz Bookstore - Maastricht, Hollanda 

Bir tiyatro salonu kitapçıya dönüştürülür de, bir kilise kitapçıya dönüştürülmez mi hiç? Yok canım o kadar da değil diyenler için Hollanda'da bulunan Selexyz Kitabevi, başlıca bir örnek teşkil etse gerek. Ne dersiniz?



Bookabar Bookstore - Roma, İtalya

Modern tasarımın eşsiz örneğinin sergilendiği bu kitapçı da, sanat tarihi üzerine yazılmış birçok kitap bulmanın mümkün olduğunu biliyor muydunuz?



Prual Bookstore - Bratislava, Slovakya

Her ne kadar aydınlık ve basit bir tasarıma sahip olmuş olsa da, nedense bana çok dağınıkmış duygusunu verdi, bu tasarım... Beğendim mi? I-ııhh beğenmedim sanırım! Peki ya siz?



Livraria Lello - Porto, Portekiz

İşte karşınızda tam bir neo-gotik türünün bir örneği! Yaklaşık 1906 yılında kurulan bu kitapçı da merdiven faktörüne bu denli yer verilmesinin temel nedenini ise cennete ancak merdivenlerle çıkılabileceği düşüncesi oluşturuyor. 



Cook & Book Bookstore - Brüksel, Belçika

İlginç ama bir o kadar da eğlenceli bir kitapçıya benziyor. Ne dersiniz? Ben özellikle arabalı olan görsele bayıldım :)



Poplar Kid's Republic - Beijing, Çin

Modern tasarımın başlıca örneklerinden birisini oluşturan Poplar Kid's Republic, özellikle çocuklar için yaptıkları okuma köşeleriyle de değişik bir konsepte sahip, bir kitapçı. Laf aramızda şimdi o çocuğun yerinde olup, orada kitap okumak isterdim doğrusu...



The Last Bookstore - Los Angeles

Kitaplardan oluşan bir banko yapma fikri çok hoşuma gitti doğrusu. Dağınık görüntüsüne rağmen insanı etkileyen başka bir kitapçı da bu olsa gerek!



Corso Como Bookstore - Milan, İtalya

Adeta sanat ve tasarımın iç içe geçmesinden oluşan muhteşem bir konsept. 



The American Book Center - Amsterdam, Hollanda

Öyle bir kitapçı düşünün ki, içinden bir ağaç gövdesi geçiyor olsun. İmkansız mı? Eğer siz de imkansız diyenlerden biriyseniz, emin olun çok yanıldığınızı bu tasarımla göreceksiniz.



Ler devagar - Lizbon, Portekiz

Hayal dünyanız ne kadar zenginse, ortaya o kadar büyük işler çıkarırsınız. Ve o hayal dünyanızda birçok insanın koymaya cesaret edemeyeceği objeleri de rahatlıkla koyar ve gündelik yaşamınıza dahil edersiniz. Böylece farkınız da ortaya çıkar. Aynı Ler Devagar'daki kitapçı da olduğu gibi :)