Dikkat! Kitap Hırsızı Var...

Bugüne kadar sırf isminin büyüsüne kapılarak aldığınız bir kitap olmuş muydu?

Sizi bilmem ama benim vereceğim cevap az çok belli!
Fazla da düşünmeye gerek yok. Çünkü cevabım gayet açık. "Evet, olmuştu. Hem de defalarca..."

Bu sonu gelmez almaların sonuncusunu ise son zamanlarda hemen herkesin elinde görüp, "Aa bu kitap, bu kadar popüler miymiş?" dediğim "Kitap Hırsızı" oluşturmuştu.

Bir editör olarak söylemeliyim ki bu kitabı almamın temel nedeninde ismine vurulmuş olmam yatıyor.
Çünkü daha öncesinde kitaba dair en küçük bir şey dahi okumamış ve alakasız bir kitap arayışındayken sürpriz bir şekilde gözüme ilişen ve dükkandan çıktığım halde içimdeki sese kulak verip, dönüp aldığım kitaplardan birisi olmuştu da ondan...

Hemen herkes kelimelerin büyüsüne kapılır ama biz editörler adeta dans edeceğimiz bir kavalye bulmuşçasına o kelimelerin etrafında dört dönmekten büyük bir keyif alırız. O anda kelimelerin çekim gücü, bizi şimdiki zamandan alır ve gelecek zamanda bilinmedik bir yere doğru götürüverir. Ayaklarımız an gelir yerden kesilir, an gelir yere en sağlamından basar. Ancak gidilen yol nasıl olursa olsun, özel bir ilişki yaşarız o kelimelerle, ötesi yok!

Martin Zusak'ın kaleme aldığı ve yakın zamanda filmi de çekilecek olan Kitap Hırsızı'nda 2. Dünya Savaşı yıllarında Nazi Almanyası'nda yaşayan küçük Liesel'in tüm olumsuzluklara rağmen vazgeçmediği okuma aşkı anlatılıyor. Hem de bir ölüm meleği tarafından! Ancak ölüm meleği deyince korkmayın hemen! Zira bu ölüm meleği bizim bildiğimizden epeyce farklı özellikle sahip. Bir kere herşeyden önemlisi nazik ve son derece düşünceli. Duygusallığı da cabası... Ancak ne var ki saydığım tüm bu olumlu özellikler onun görevini yerine getirmesine engel değil. Çünkü zamanı gelince herkes bir şekilde ölür.

Kahramanımız Kitap Hırsızı nam-ı değer Liesel Meminger. Nazi Almanyası'nda yaşayan on'lu yaşlarında bir kız çocuğu. Daha on'lu yaşlarında olmuş olmasına rağmen ölümün sıcak nefesini çok yakınında hisseden bir çocuk aynı zamanda. Annesi tarafından başka bir aileye verilirken erkek kardeşinin ölümüne şahit olan ve bunu yıllarca rüyasında yaşayan bir kız aynı zamanda o...

Liesel ve annesi isimsiz bir kasabada defnederler küçük kardeşini. Tam mezarlıktan çıkarken de hayatını değiştirecek kitabı, karların arasında buluverir Liesel. Mezar Kazıcısının El Kitabı! Daha okuma yazma bilmemesine rağmen, onu karnı açken dahi bir kitap çalmaya sevk edecek okuma aşkı da böylece başlamış olur.Ve bundan sonrasında çanlar Liesel için çalmaya başlar.

Sonrası mı?

Sonrası ise etkileyici bir macera olarak okuyucuya geri döner.

O büyünün bozulmaması için yorumu burada keserek, sizi kitapla başbaşa bırakıyorum. Tabii başbaşa bırakmadan önce beni derinden etkileyen bir cümleyle de bir sonraki posta kadar görüşmek üzere demeden de edemiyorum hani...

"Ağız dolusu gülümseyebiliyorsanız eğer, gözlere ihtiyacınız yok demektir."

Şefin Önerisi: Kitabınızı Okuduktan Sonra Yiyebilirsiniz, Afiyet Olsun!



Biz kitap kurtlarının mutlak payda da karşılaştıkları yegane cümle nedir diye sorsam herhalde büyük bir çoğunluk "N'apıyorsun, yiyor musun onca sayfayı?" cevabını verir.
Tabii bu cevap alternatifine yeni kalıplarda illa ki eklenecektir.
Ama izninizle ben bu soru kalıbı üzerinden bugünkü yazımı kurgulamak istiyorum. 
Evet, söyle bakalım. 
"N'apıyorsun, yiyor musun onca sayfayı?"
Açıkçası bu soru kalıbıyla her karşılaştığımda içimden çoğu kez "Evet yiyorum, sen de ister misin?" ifadesini kullanmak geçse de, susup gülümsemeyi tercih ediyorum. 
O an da biraz dalgacı, biraz da muzip bir gülümseme oturuveriyor yüzüme...
Nedenini düşünmeye gerek dahi yok.
Çünkü bu kalıp hayatımda duyduğum en saçma ve gereksiz cümlelerden birisi!
Aslında bu "birisi" kelimesini "birisiyle" değiştirsem daha doğru olacak sanırım.
Nedeni malum!
Tezim The Real Cookbook kitabıyla birlikte yerle bir oldu da, onun için...
Evet, evet yanlış duymadınız.
Tezim yenilebilir bir kitapla yerle bir oldu. Rezalet!
Alman tasarım firması Korefe, dünyanın ilk yenilebilir kitabını üreterek adına da The Real Cookbook ismini verdi.
Hepimizin gözü aydın. Artık yenilebilir bir kitabımız olacak :)
Bu eğlenceli ve yenilikçi kitap tasarımının makarna hamurundan yapılmış sayfaları, adım adım lazanya yapmak için size yol gösterirken her yaprağını da yemek malzemesi olarak kullanabilme imkanını size sunuveriyor. Ehh artık fırsat ayağınıza kadar gelmişken mutfağa girip, hünerlerinizi gösterirsiniz değil mi :))
Mutfak ve sanat kitapları konusunda uzman yayınevi Gerstenberg Publishing House için özel olarak tasarlanan kitap, umarım bizim yayınevlerine de ilham kaynağı oluşturur. 
Yalnız özel bir rica. Ola ki bu yaratıcı fikirden yola çıkarak siz de birşeyler yapmayı planlarsanız lütfen fiyatını fahiş oranlarda tutmayın. Bize de yazık, o kadar kitaba ne can ne de para dayanmıyor artık :))
Kaynak: www.psfk.com


İşte o meşhur yenilebilir kitaba dair görseller...







Romanlardan Uyarlanan Yemek Masamıza Buyurmaz mıydınız?

Evet, evet yanlış duymadınız!
Romanlardan Uyarlanan Yemek Masamıza Buyurmaz mıydınız, dedim :)
Eğer ki böyle bir yemek daveti kaçmaz diyenlerdenseniz ve hafiften midenizden de sesler gelmeye başladıysa Dinah Fired'in romanlarda geçen yemeklerden esinlenerek çektiği fotoğraf serisine buyruns :))
Şimdiden afiyet olsun...

Çavdar Tarlasında Çocuklar 


Oliver Twist

Alice Harikalar Diyarında

Moby Dick


Kitap Arsızının Okuma Listesi...

Kitap arsızı olduğumu daha önce söylemiş miydim?
Söylemediysem de eğer an itibariyle öğrendiniz demektir.
O denli ki dışarı çıktığım zamanlarda kendimi bir kitabevine atmadan rahat edemiyorum. 
Ehh kitabevine gidip, kitap almadan çıkar mıyım?
Elbette ki hayır!
Aşağıdaki liste ise -evdeki kitap stoğumun haricinde- Aralık ayına kadar temin edip, okumayı planladığım kitaplardan sadece birkaçı :)) 
Devamı yok değil hani...
Benim listem gördüğünüz gibi bunlardan ibaret!
Peki ya sizin listeniz? Siz neler okumayı planlıyorsunuz?


İmza: Karın...


En son ne zaman birisine mektup yazdığınızı hatırlıyor musunuz?
Peki yazdıktan sonra ya o meraklı bekleyişe ne demeli?
Salt duyguların kelimelerle adeta dans ettiği ve el yazısında hayat bulduğu o satırları okumak kimbilir birçok insanı zamanında ne kadar da mutlu etmiştir?
Yazmak!
Birisine zamanınızı ayırmak!
Onun için birşeyler yapıyor olmak!
Duygularınızı en yalın haliyle paylaşmak!
Ya da kimbilir belki de yüzyüze söyleyemediğiniz şeylerin satırlarda dile gelmesi...
Okuyan kişinin ruhunun derinliklerine kadar işleyip, onu bambaşka bir diyara sürükleyebilme gücünüzün var olduğunu görebilmeniz...
Kulağa hoş geliyor değil mi?
Her ne kadar şu an bunların hiçbirisi yapılmıyor olsa da o mektubu elinize alıp da, kalp ritminizin ruhunuzun derinliklerindeki kişiyle dans etmeye başlama duygusu bile emin olun size inanılmaz bir haz yaşatmaya yetiyor da artıyor bile...

Dijital çağın bütün nimetlerinden yararlanırken mektuplara kafayı neden bu kadar taktığımı merak edenler için hemen söyleyeyim. Aslında bu satırları bana yazdıran sevgili arkadaşım Banu Özkan Tozluyurt'un yayına hazırlamış olduğu İmza: Karın kitabı oldu.

İmza: Karın farklı sosyokültürel yapılardan 100'ü aşkın kadının hayatlarında yer etmiş ve hali hazırda edecek olan erkeklere yazdığı mektuplardan oluşuyor. Dolayısıyla kadınların gerçekten bir ilişkiden ne beklediğini çok farklı yönlerden gözler önüne seriyor. Yaşı, mesleği ne olursa olsun, kocası kim olursa olsun, kadın her yerde kadın ve beklentiler aslında çok da farklı değil. Sadece bu beklenti ve istekleri ifade edişi farklı, hepsi o kadar...

İmza: Kızın kitabından sonra raflardaki yerini alan ve ilk haftada 10.000 baskı yapan bu muhteşem kitabın içerisinde kimler yok ki...

Lale Manço, Berna Laçin Eşiz, Burcu1Anne, Cemre Birand, Derya Coşkundeniz, Nilgül Doğan ve daha niceleri...

Her biri en saf, en yalın halleriyle duygularını kaleme almış kadınlar. Kimi öfkesini, kızgınlığını paylaşmış, kimi kırgınlığını, kimisi de seneler geçmiş olmasına rağmen kalbine gömdüğü aşkını...

Bazen gözleriniz dolarak okuyorsunuz, bazen de yüzünüzde kocaman bir tebessüm yer ediveriyor. Mutluluğun ve sevmenin aslında ne kadar da size yakın durduğunu anlayıveriyorsunuz. Hayat her şeye rağmen güzel ve yaşanası demeden de edemiyorsunuz tabii...

Aynı Lale Manço'nun satırlarına yansıttığı şu sözlerde olduğu gibi...

"Sen buraya geldikten sonra 'Japonya'da ruhun yaşamaya devam etsin' diye bir Sakura ağacı dikmişler. Şimdi bir gör, dev bir ağaç olmuş. Seni burada kolay bulabileyim diye vasiyet etmiştim. Beni o sakuranın dibine gömün diye..."

Destek Yayınları'ndan çıkan İmza: Karın kitabının tüm gelirinin STET yani Sınır Tanımayan Ebeveynler Topluluğu Derneği'ne bağışlanacağını da dipnot olarak geçmekte yarar var. Siz de dernek adına destekte bulunmak isterseniz kitabı alarak, işe başlayabilirsiniz.