Talihlimiz Kim Olmuş, Okuyalım - Öğrenelim :))

Ayın 29'u olmuş, hiçbiriniz yahuu noldu bu çekilişin sonucu, meraktan öldük, bittik demiyorsunuz. Ee alacağınız olsunn emii :))

Malum geride bıraktığımız bu 10 günlük dilim içerisinde çekilişe koyduğumuz kitap, çok satanlar listesinde uzun süre ilk sıralarda yer alan, isminden ötürü de oldukça ilgi çeken kitaplardan birisi olan P*ştoloji'ydi...

Yaklaşık 25 ilgili katılımcı arasında, random.org aracılığıyla yapmış olduğum çekilişte günün talihlisi sevgili Gülin Özgür oldu.

Gülincim kitabını en kısa zamanda kargoya verip, göndereceğim. Umarım keyif alarak okuyacağın kitaplardan birisi olur.
            

Saatleri Ayarlama Enstitüsü...

“Sahibinin en mahrem dostu olan, bileğinde nabzının atışına arkadaşlık eden, göğsünün üstünde bütün heyecanını paylaşan, hülasa onun hararetiyle ısınan ve onu uzviyetinde benimseyen, yahut masasının üstünde, gün dediğimiz zaman bütününü onunla beraber bütün olup bittisiyle yaşayan saat, ister istemez sahibine temessül eder, onun gibi yaşamaya ve düşünmeye alışır.”

Tahmin edileceği üzere bu sözler maalesef ki bana ait değil. Maalesef diyorum çünkü gerek kadın olsun, gerekse de erkek hepimizin vazgeçilmez aksesuarlarının başını çeken saat için böylesi bir tanımlamayı, açık konuşmam gerekirse eğer bu denli başarılı ve etkileyici bir şekilde ben yapamazdım.

Çoğu kişinin bildiği üzere Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 1961 yılında kaleme aldığı Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Türk insanının doğu ve batı arasında bocalamasını irdeleyen bir başucu romanı niteliğindeki eserlerden birisi kıvamındadır…

Küçük yaşta, bir saatçinin yanına çırak olarak giren Hayri İrdal, zamanla saatlere karşı özel bir ilgi duyar ve br süre sonra saatlerle kafayı bozup, bütün yorumlarını saatlere göre yapmaya başlar. Birinci Dünya Savaşı sırasında askere gider ve dört yıl sonra tekrardan evine, İstanbul’a geri döner.

Abdüsselam Efendi’nin kızı Zehra’yla bir evlilik yapar yapmasına ama kısa bir süre sonra eşini kaybeder. İspiritizma Cemiyeti’ne gidip gelirken orada ikinci karısı Pakize ile tanışıp, evlenir.

Borç almak için gittiği bir arkadaşı onunla Halit Ayarcı’yı tanıştırır ve bu andan itibaren hayatı değişen Hayri İrdal, hayatı boyunca ona minnet duymaya başlar.

Halit Ayarcı, Hayri İrdal’ın parasızlığına çözüm olsun diye Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı bir kurum oluşturur ve başına da Hayri İrdal’ı getirir.

Maddi anlamda artık sorunu kalmayan Hayri İrdal, bazen Enstitü’nün ne işe yaradığını merak edip sorgulasa da keyfine diyecek yoktur. Ancak bu keyif sadece Hayri beye mahsus değildir. Bu keyfe ortak olanlar arasında Hayri beyin karısı ve baldızları da dahil olmuştur. Bir anda etrafında bir sürü eş, dort, akraba belirmiştir.

Her ne kadar bu bolluk eşinin kendisini Halit Ayarcı ile aldatmasına yol açsa da bunun farkına varamayacak kadar da saftır. Karısı doğan kızının adını Halit Ayarcı’nın adını devam ettirmesi için Halide koyduğu halde bu aldatmanın farkına dahi varamaz. Arada bir Halit Ayarcı’yı sevdikleri için kızlarının büyüdükçe ona benzediğini söyler.

Gel zaman git zaman sonra Amerika’dan gelen bir ekip, Enstitü’nün işlevinin kalmadığını ve kapanmasının daha doğru olacağını bildiren bir rapor hazırlayarak bildirimde bulunur.

Enstitü kapatılacakken Halit Ayarcı devreye girer ve kapanmasına enger olur. Onca insanın işinden olmaması için bir çare bulmak lazımdır. Acaba nasıl bir çare düşünmüşlerdir?

Büyük Ümitler, Küçük Hakikatler, Sabaha Doğru ve Her Mevsimin Bir Sonu vardır şekilde dört bölümden oluşan Saatleri Ayarlama Enstitüsü, II. Abdülhamit döneminde geçen, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde de yaşayan Hayri İrdal’ın anıları şeklinde kurgulanan başarılı kitaplardan birisidir.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Dergah Yayınları'ndan yayımlanan bu eşsiz yapıtını hala okumadıysanız eğer emin olun çok şey kaçırıyorsunuz...



Salai'nin Yumurtası...


Geçen yazdan bu yana Leonardo da Vinci’nın bir şekilde kıyısında köşesinde yer aldığı kitapları açıkçası elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. Kimisine hemen denk geliyorum, kimisine ise tamamen tesadüf eseri…

Nitekim geçtiğimiz günlerde bir solukta okuduğum Salai’nin Yumurtası’da tesadüf eseri denk geldiklerimdendi. Vatan Gazetesi’nin beğenerek okuduğum kitap ekinde bu kitaba denk gelmiş ve soluğu bu kitabın peşinde kendimi koştururken almıştım.

Malum yarı tarihi öykülerin en popüler kahramanıdır Leonardo da Vinci… Ezoterik inanç sisteminden tutun da, üstün zekasıyla tasarladığı ve sırrı hala çözülemeyen resimlerine kadar türlü türlü edebiyat üstadlarının hikayelerinde yer bulmuştur.

Kitapları Avrupa çapında ses getiren ve yazdıkları nedeniyle Vatika’nın tepkisini çekerek, İtalya’da yayımlanamayan eserlerin sahibi olan karı kocayı, yani Rita Monaldi ve Francesco Sorti’ye Salai’nin Yumurtaları’nda ne yalan söyleyeyim bir kez daha hayran kaldım.

Bu müthiş ikili son derece eğlenceli bir tarihi polisiye kurgu içinde kaleme aldığı Salai’nin Yumurtası’nda, okuru Roma sokaklarında gizli bilgiler içeren bir kitabın peşinden sürüklüyor.

Babalığı ve ustası Leonardo da Vinci tarafından Amerika’nın keşfine dair bir kitabı bulmakla görevlendirilen Salai, farkına varmadan Roma’da büyük bir komplonun tam ortasına düşer.

Cebinde yüklü miktarda para ve üzerinde güzel kıyafetlerle Roma sokaklarını dolaşırken, Yenidünya’yı keşfedenin Amerika Vespucci olmadığını öğrenir. Üstelik kıtanın gerçek kaşifi Kristof Kolomb, Papa VIII. Innocentius’un herkesten gizlediği oğludur.

Bu sırra ortak olan Salai çenesini tutmasını bilmeyen, kaba saba, kadın düşkünü, cahil bir köylüdür. Ustasının istediği kitabı ele geçirebilmek adına boyundan büyük kurnazlıklara başvurur. Papalık jurnalcileri, Alsaslı kilise karşıtları, kıskanç, zengin kocalar ve Romalı düzenbazların işin içine girmesiyle de kendisini Floransa zindanlarında bulur.

Gerçek tarihsel kişiliklerle donattıkları romanda, yazarlar okuru bilinmezlerle dolu bir keşif yolculuğuna ortak ediyorlar.

Salai’nin bu eşsiz macerasına ortak olup, Roma’nın tozlu sokaklarında dolaşmayı arzu ederseniz, döneminin dilini akıcı bir üslupla okura aktaran bu müthiş ikilinin kaleminden çıkan ve Kırmızı Kedi Yayınları tarafından yayımlanan Salai’nin Yumurtası’nın kesinlikle kaçırmayın derim…

Balayında Ölüm...

Ege ve Akdeniz kıyılarına erkenden gelip yerleşen sıcak hava dalgası, üst kesimlerde malum daha yeni yeni kendini göstermeye başladı. Durum böyle olunca da baharın tadını doğru düzgün çıkaramayan bizler, birdenbire kendimizi Haziran ayının sıcaklarına kapılmış, gider bulduk.

Eh mevsimlerden de yaz olunca hele, çoktan hülyalara dalar olduk. Programlarımızı ve rotamızı da belirlediğimize göre bundan sonrasında yapılacak bütün iş, bavulumuzun içine girecek yazlık kitaplarımızı seçmeye kaldı.

Hem okurken beni çok fazla yormayacak, hem de çetrefilli ilişkiler silsilesi içerisinde olmayacak bir kitap arıyorum diyorsanız eğer müjde… Aradığınız tüm kriterleri bünyesinde barındıran bir kitap biliyorum çünkü…

Jaden Skye ismini açıkçası kitabı elime alana kadar hiç duymamıştım. Kimdir, nedir, ne türde kitaplar yazara dair en küçük bir fikrim dahi yokken, yayınevi sahibinin “Bu yaza damgasını vuracak bir kitap olacak.

Temmuz ayı gibi de serinin ikincisi çıkacak, bilginiz olsun.” sözleriyle kendimi kitabı kucaklayıp, eve götürürken buldum.

İyi ki o sözlerin çekim alanına kapılmışım. Zira kitabın 3 saatlik süre içerisinde nasıl bittiğini dahi anlamadım. Kurgusuna, yazım diline hayran oldum. Bu noktada böyle bir yazarı nasıl atlamışım ben diye hayıflandığımı belirtmeme gerek yoktur umarım…

Agatha Christie’nin yolunda emin adımlarla giden ve Amerika’da çok satanlar listesinde uzunca süre kendisine yer bulan kitap, yukarıda da belirtmiş olduğum gibi Jaden Skye imzalı…

Orijinal adıyla Death By Honeymoon olarak bilinen ve Burak Tugan imzasıyla Türkçe’ye çevrilen “Balayında Ölüm”, Tramvay Yayın Grubu tarafından yayımlanarak, raflardaki yerini alan romantik – gerilim türündeki çalışmalardan birisi niteliğinde…

Her zaman gizemden, garip ölümlerden, yalanlardan, aldanmalardan ve gerçeğin üstün gelen gücünden beslenip, kendini geliştiren yazarı, Balayında Ölüm kitabında da yine bu olayların üzerine giderken görüyoruz.

Her ne kadar kitap ana karakterler Cindy ve Clint üzerine kurulmuş olsa da hikaye balayında eşini kaybeden kadın karakter Cindy üzerinden ilerliyor.

Cindy ve Clint, balaylarını geçirmek üzere Barbados’un en tehlikeli sularının hüküm sürdüğü batı tarafını kendilerine seçip, bir otele yerleşirler. Clint’in ailesinin yoğun baskı ve engellemelerine rağmen çift, birlikte çok güzel zaman geçiriyordur. Ancak balaylarının 2. günü onları kötü bir sürpriz bekler.

Sörf tutkusuyla bilinen Clint, Cindy’in rahatsızlanması üzerine 2 saat sonra kumsalda buluşmak üzere sözleşerek, tek başına sörf yapmaya gider. Cindy’nin uyuyakalıp da, sözleştikleri saatte kumsala inmemesiyle birlikte ise işler adeta sarpa sarar.

Cindy kumsala indiğinde herşey için artık çok geçtir. Çünkü Clint’in denizdeki board’u dışında kendisine ait hiçbir belirti yoktur. Uzunca arayışlar sonrasında genç adamın cesedi yakınlarda bir yerdeki kıyıya vurur.

Yerel polisler tarafından ölüm tutanakları birdenbire gelişen Med – Cezir’den dolayı boğularak öldüğü yönündedir. Ama ne var ki o gün deniz, Med – Cezir etkisi yapamayacak kadar sakin ve adeta çarşaf kadar güzeldir.

Bir gazetede olay araştırmacısı olarak çalışan Cindy, bunun sıradan bir boğulmadan ziyade cinayet olduğundan artık sonuna kadar emindir. İşaretleri takip ettikçe başta kendisi olmak üzere çevresindeki herkes zarar görmeye başlar.

Tehditler ve yüksek meblağlarla susturulmaya çalışsa da kesinlikle yılmaz ve herşeye rağmen olayların üzerine gitmeye devam eder. Bütün bunları çözebilmesi için artık tek bir çaresi kalmıştır. Tüm acılarına rağmen Barbados’a tekrardan gitmek…

Genç ve güzel bir kadının, aşkına olan bağlılığını, keskin zekası ve önsezileriyle ispatlama aşamasında karşısına çıkan her türlü zorlukla nasıl mücadele ettiğine şahit olmak istiyorsanız, Balayında Ölüm kaçırılmaması gereken kitaplardan birisi niteliğinde

Balayında Ölüm kitabıyla birlikte yeni bir maceraya doğru yelken açıp, yazın tadını çıkartmanız dileğiyle, iyi okumalar…

Haftanın Çekilişi: P*ŞTOLOJİ...

İstediğini elde etmesini ve kolayca paçayı kurtarmasını bilme sanatı olarak bilinen P*ŞTOLOJİ ile ilgili detayları merak ediyorsanız eğer bu fırsatı kaçırmayın derim.

Zira bu hafta şanslı bir kişinin kitaplığına gidecek olan kitabımız, tam da bu konuya parmak basıyor.

Bu kitabın sahibi mi olmak istiyorsunuz? O halde yapacaklarınız çok basit...

Öncelikle Matrax Kitap'ı sosyal medyada takibe alıyorsunuz.

Blogu hala takibe almadıysanız, takibe alıyorsunuz...

Son olarak adınızı ve size ulaşabileceğim e-mail adresinizi 28 Haziran Perşembe gününe kadar yazıp, çekilişe katılıyorsunuz. Hepsi bu kadar :)

Hepinize şimdiden bol şans...