Gelin Çocuklar Birlikte Düşünelim!

"Düşünceler Özgür, Düşünmek Özgürlüktür"
Gelin Çocuklar Birlikte Düşünelim!

Çocuk ve yetişkin hakları, şiddetin olmadığı bir dünya, kadın - erkek eşitliği, medya bilinci, çevre ve demokrasi...

Tüm bunlar çağdaş toplumun temel kavramlarından sadece bazıları. Peki bu kavramların ne kadarını biliyorsunuz, ne kadarı günlük yaşantınızın bir parçası olarak sizinle yaşıyor?

Bu sorulara yanıt vermekte zorlanıyorsanız, Prof. Dr. Zehra İpşiroğlu'nun Gelin Çocuklar Birlikte Düşünelim adlı yardımcı uygulama kitabı tam size göre!

Öğrencilerin yeni öğrendikleri ama anlamlandırmakta zorlandıkları toplumsal kavramları mercek altına alan bu kaynak kitap sayesinde hem çocuklar hem de eğitimciler düşünce denizinde özgürce yüzmenin tadını çıkaracak!

Prof. Dr. Zehra İpşiroğlu ve annesi Nazan İpşiroğlu'nun proje mimarlığını üstlendiği Gelin Çocuklar Birlikte Düşünelim'in çıkış noktası, günlük yaşamda sıklıkla karşılaşılan olaylara dayanıyor. Kitabın özgün kurgusu ise gerçek ve kurmacanın iç içe geçtiği yepyeni bir yönteme göre hazırlanmış. İkilinin okurlarına bir de küçük sürprizi var: "Konuk Okuyucu".

Kitapta düşünceden düşünceye konan Lale ve Murat adında beşinci ve altıncı sınıfa giden iki farklı öğrencinin kavramları anlama ve öğrenme serüvenlerine biri daha eşlik ediyor. Kim mi? Tabii ki siz...

Bildiğimizi düşündüğümüz kavramların üzerinden bir daha geçmek, onları yeniden inşa etmek ve dünya algımızı yeniden şekillendirmek için Gelin Çocuklar Birlikte Düşünelim!

Kitapseverler Sahaf Festivali'nde...

Beyoğlu Sahaf Festivali, sahaflığı bir kültür olarak yaşatmak ve okurların özel ihtiyaçlarına karşılık vermek amacıyla 2006 yılından bu yana Beyoğlu Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı işbirliğiyle düzenleniyor.

Festivale bu yıl, 73 sahaf katılırken, stantlarda ise Türkçe, İngilizce, Almanca, Fransızca kitapların yanısıra eski ve nadide dergiler, mektuplar, film ve tiyatro afişleri, başta Osmanlıca ve Arapça olmak üzere çeşitli dillerde belgeler, eski fotoğraflar, kartpostallar ve özel koleksiyonlar yer alıyor.

19 Ekim'e kadar Tepebaşı'nda kitapseverlerle buluşacak olan Sahaf Festivali'ne şimdiden bir göz atmakta yarar var derim.

Altı Çizilesi Cümleler Dile Gelirse!



Düşünüyorum da eskiden okuduğum kitaplara tek bir çizik dahi atmaya elim gitmezken, şimdiler de ise kalem elimden düşmüyor. Yeni bir bilgiyle karşılaştığımda veya ilgimi çeken bir cümle olduğunda hemen altını çiziveriyorum. Geriye dönüp neleri çizmişim diye göz attığımda da ne yalan söyleyeyim o satırları tekrar tekrar okumak bana acayip keyif veriyor.


Tabii ben tercihimi satırların altını çizmekten yana kullanırken kimisi de not defterine yazmayı tercih ediyor. Bu da bir alternatif sonuçta!

Peki başka ne alternatifler olabilir derseniz bakın size iki tane daha alternatif önerisi...

Açıkçası ben her ikisini de çok beğendim.

Peki ya siz?

Evrenden Torpilim Var!

Siz de Aykut Oğut gibi zaman zaman da olsa evrenden torpiliniz olduğunu düşünüyor musunuz?

Ne yalan söyleyeyim ben kitabı okuyana kadar pek düşünmüyordum. (Şimdi daha farklı düşünüyorum, o ayrı mesele!)

İnanmadığımdan değil. Kesinlikle yanlış anlaşılmasın!

Sadece hayatta yaşadığımız tüm iyi ve kötü şeylerin tamamen niyetimizle alakalı olduğunu düşündüğüm içindi, inanmama faktörüm.

Çünkü bana göre insanoğlunun nefes alıp verdiği süre içerisinde, başına gelecek her şeyden öncelikle kendisinin sorumlu olduğunu düşünürüm. Dolayısıyla kötü bir şeyle karşılaştığında baş edebilme, altından kalkabilme gibi özellikleri de ancak bu şekilde öğrenebileceğini düşünürüm. Veya tam tersi çok istediği bir şeye ulaşmada engellerle karşı karşıya kalıyorsa bunda bir bloke olmasından ziyade, canı gönülden istememesine yorumlarım, ki benzer yorumu kendim içinde rahatlıkla yapabilirim.

Nitekim yapmacık ve samimiyetsiz pozitif davranış içerisinde bulunup, öncelikle insanların kendisini kandırmaktansa, bunu yaşam biçimi haline getirmesinin daha mantıklı (sağlıklı) olacağını düşünürüm. Dolayısıyla lafta söylenen bir takım pozitif cümlelerin ışımasını gözlerde göremiyorsam, ne yalan söyleyeyim pek de inandırıcı gelmez bana bu pollyannacılık oyunu...

Çünkü duyguların en bariz yansımasını öncelikle insan, gözlerde görür. O anlarda etrafına yaydığı aurasının rengi bile pozitif olduğunda daha farklı yansır ne de olsa...

Kitaba geri dönecek olursam eğer; Aykut Oğut'un adını yayınladığı kitaplardan dolayı az buçuk biliyordum. Ama okumamakta ısrar ettiğim için almaya yönelik herhangi bir teşebbüste bulunmuyordum. Nedeni malum!

Bugüne kadar okuduğum kişisel gelişim kitaplarının hemen hepsi birbirinin aynısı. Dolayısıyla kasmaya gerek yok diyordum.

Ta ki bir arkadaşımın Esra & Aykut Oğut çiftinin katıldıkları programın linkini bana göndermesine kadar. Ne yalan söyleyeyim program boyunca bu çiftin söylediklerini dinledikçe, aslında bildiğim ve inandığım birçok şeyi yapmadığımı fark ettim. Bu çiftin o kadar güzel enerjileri vardı ki, resmen ekranın bir ucundan bana doğru akıyordu. Abartısız, çok net bir şekilde hissedebiliyordunuz bu dediğimi.

Akabinde de kitaplarını okumayı ısrarla reddeden ben, hemen ertesi gün bir kitapçıda aldım soluğu. Merak duygum işbaşına geçmişti çünkü bir kere...

Bakalım benimde evrenden torpilim varmıymış diyerek, kitabı aramaya koyuldum. Ama gelin görün ki o gün gidebildiğim 2 kitapçıda da kitabı bulamadım. Modumun düştüğünü, omuzlarımın çöktüğünü düşünenlere dipnot. Bulabilme umudumu yitirmemiştim ki omuzlarım çöksün :)
Akşamına bir arkaşımla konuşurken onda kitabın olduğunu öğrenince deyim yerindeyse ağzım kulaklarıma vardı. Hemen okumak için istedim ama o da ne arkadaşım bulamadığını söyleyince, yine bir hüsran.

En sonunda beklemek yerine almak en mantıklısı dedim kendi kendime. Vee tararammm! Ertesi gün 3 günlüğüne gittiğim arkadaşımın kitaplığında ne duruyor dersiniz :)) Tabii ki Evrenden Torpilim Var! O bana bakıyordu, ben de ona!

Tahmin edeceğiniz gibi o gün yemedim içmedim ve kitabı bir solukta bitiriverdim. Okuduğumda da hayatımla ilgili yanlış yaptığım şeyleri gördüm. Özellikler de parasal konularda...

Ama her şeyden önemlisi de silkelenip kendime geldim.

Asıl gücün orada, burada olmadığını, aslında kendi içimizde olduğunu gördüm.

Şükretmenin çok güzel bir şey olduğunun bir kez daha farkına vardım.

Ve her şeyden önemlisi de beklenti haline getirmeden alabildiğince istemek gerektiğini gördüm.

Ve bir şeyi istemeden önce hayal etmenin, istemenin ön adımı olduğunu, dolayısıyla başarının daha kolay geldiğini gördüm.

İşaretlere her zamankinden daha dikkatli bakmaya başladım.

Baktığım ama göremediğim şeylerin daha kolay farkına varmaya başladım.

Enerjimizi sömüren insanları etrafımızda bulundurarak, kendimize kötülük yaptığımızı gördüm.

Zaman zaman kaybeder gibi olduğumuz motivasyonumuzu yükseltmenin aslında çok kolay olduğunu tüm hücrelerimde hissettim.

Son olarak aslında her şeyin beyinde bittiğini bir kez daha gördüm...

İşte bu kadar basit!

Kalben inanın ve isteyebildiğiniz kadar isteyin...

Kalben istediğiniz her şeyin tez zamanda gerçek olması dileğiyle...


Otobüs Duraklarınız Kitaplarla Zenginleştirilse Fena mı Olur?

İstanbul trafiğinin keşmekeşliğini bilmeyen yok!
Hele de bizzat bu metropol'de yaşıyorsanız, ömrünüz yollarda metro, tramvay ve otobüs beklemekle geçer.
En az trafikte oyalanma süreniz 2 saat. Aşağısı cidden kurtarmıyor, olsa dükkan sizin zaten.
Peki bu trafik sorunu sadece İstanbul'a mı mahsus?
Elbette ki hayır!
Son zamanlarda hemen her il de benzer sorunlar yaşanmıyor değil hani.
Peki bağzı (!) belediyeler bu trafik sorununa nasıl çözüm üretiyorlar?
Maalesef bir çözüm üretebildikleri yok!
Mevcut olanı daha da sarpa sarmaktan başka bir şey yapmıyorlar.
Peki ya otobüs, metro vs. bekleyenler için ne gibi alternatifler üretiyorlar derseniz...
Gelin birlikte bir göz atalım, derim. Ne dersiniz?
Hadi atalım diyorsanız da eğer bu ilginiz karşısında cidden hayran kaldığımı söylemeden edemeyeceğim.
Ancak ne var ki belediyelerin bununla ilgili de herhangi bir uygulaması bulunmamakta.
En fazla 4 kişinin oturacağı soğuk ve metalik oturma alanları yaparak işin içinden çıkıyorlar.
Ruhsuz, tek düze ve delikli oturma alanlarıyla bizleri başbaşa bırakıyorlar, sağolsunlar!
Yaratıcılık had safhada olunca (!) ancak bu kadarını yapabiliyorlar çünkü...
Oysa otobüs beklerken kitap - gazete vs. okuyabileceğimiz bir ortam olmuş olsa ne de güzel olurdu.
Bence tüm bağzıı belediyelerin Kolombiya'daki bu otobüs durağını kendilerine örnek almaları lazım.
Fotoğrafta da gördüğünüz gibi mini bir kütüphane şeklinde tasarlanan durakta, otobüsünüzü beklerken zamanı boşa geçirmemek için kitaplardan yararlanabiliyorsunuz. Tabii aracınıza binerken geri bırakmak şartıyla.
Açıkçası kitaptan tutunda günlük gazetelere, belediyelerin yaptığı çalışmaların bültenlerine kadar her türlü kaynağı buralarda muhafaza ederek, insanların beğenisine sunmak gayet akıllıca bir davranış olur. Belediyeler bu denli griye ve betonlaşmaya kafa yoracaklarına böyle yararlı şeyler de yapabilirler gibime geliyor, ne dersiniz?
Böyle bir mini kütüphaneyle duraklarımız zenginleştirilse fena mı olur?
Bence çokta güzel olur!
Hatta Asu Maralman'ın da dediği gibi "Olur olur, bal gibi olur!"