Eşruhların Dansı...
Yaşamın gizemi, herşeyin varlığını sürdürmesi ve ölmesinde yatıyor. Yalnızca bir süreliğine gözden kayboluyor, sonra geri dönüveriyorlar. Hiçbir şey ölü değildir. İnsanlar kendilerini ölmüş gibi gösterirler ve yapmacık cenaze törenleriyle dokunaklı ölüm haberlerine katlanırlar. Oysa, işte onlar orada durmakta, sağlıklı ve iyi durumda, tuhaf ve yeni bir kılık içinde pencereden bakmaktadırlar.
Ralph Waldo Emerson
Hayatı boyunca ruh eşi, ruh ikizi, reerkarnasyon gibi kavramları duymayan yoktur herhalde.
Kimisi bizzat çok yakından ilgilidir, kimisi de bir dönem ilgilenmiş ancak düşünce yapısıyla tezata düştükleri için ilgi alakayı kesmiştir. Ya ben?
Açıkçası bu konularla yakından ilgili birisi olarak bu tür kaynaklara denk geldiğimde almadan edemiyorum.
Kimisi bizzat çok yakından ilgilidir, kimisi de bir dönem ilgilenmiş ancak düşünce yapısıyla tezata düştükleri için ilgi alakayı kesmiştir. Ya ben?
Açıkçası bu konularla yakından ilgili birisi olarak bu tür kaynaklara denk geldiğimde almadan edemiyorum.
Nitekim normal şartlarda Patrick Süskind'in Koku Bir Katilin Öyküsü kitabını okuma düşüncem varken sahafçılardan birisinin tarih kokan kitapları arasında dolaştığım sırada karşıma çıkan Eşruhların Dansı kitabıyla, Süskind'in Koku'sunu ani bir şekilde bir sonraki güne bırakma kararı aldım. Pişman mıyım? Asla...
Çünkü Dr. Brian L. Weiss'in yazdığı ve Aysel Çobanlı'nın çevirisiyle dilimize kazandırılan Eşruhların Dansı kitabını okurken, tek kelimeyle kendimden geçtim. Tamam, biraz abartmış olabilirim kendimden geçtim demekle ama şundan adım gibi eminim ki son zamanlarda okuduğum en etkili kitaplardan birisiydi, bu kitap.
İnsanın yaşamı boyunca çevresinde türlü biçimlerde, türlü gerekçelerle ilişki kurduğu birçok insan vardır. Kimi kez de, daha az sayıda olmak üzere, zihinsel ve duygusal bağlar kurulan insanlar vardır. Onlar kimi zaman dostumuz, yol arkadaşımız ve tabii ki aşık olduğumuz erkekler ve kadınlardır.
Çok ender biçimde böylesi ilişkiler uzun yıllar, belki de bir ömür boyu sürer. Genellikle de sürmez. Çünkü biz değişiriz, bedenimiz değişir, dışımızdaki koşullar değişir ve kuşkusuz ki bunlara bağlı olarak ilişkilerde değişir. Ya sonra? İlişkiler biter. Bir de şu dünya üzerinde, çok çok daha az sayıda olmak üzere eşruhuna kavuşanlar vardır.
Eşruh nedir? Bir eşruh, fiziksel, zihinsel ve duygusal düzeylerden çok, ruhsal anlamda ilişki kurulabilen bir varlıktır. İki ruhsal varlığın bilinen tüm iletişim biçimlerinin ötesinde, zamanın ve mekanın dışında, adeta başka boyutlarda birbirlerini hissetmeleri, aramaları ve nadiren de olsa bulmalarıdır da...
Eşruh demek, herşeyden önce kelimenin tam anlamıyla evrensel düzeyde bir birliktelik demektir. Bu, fiziksel özellikleri birbirine çok uygun bir kadınla bir erkeğin yada bir erkekle bir kadının, birbirlerine duyduğu bildik anlamda bir ilişki değildir.Çoluk çocuğa karışmak, mutlu mutlu yaşam sürdürmek demek ise hiç değildir.
Bazen biriyle tanıştığınızda, onun hakkında çok şey bildiğinize dair bir duyguya kapılırsınız yada tüm benliğinizi müthiş sıcak bir çekim dalgasının kapladığını duyumsarsınız. Bir de bakarsınız, onunla şimdiye dek hiç karşılaşmadığınız halde yığınlarca ortak özelliğiniz varmış...
Hayatınızdan kimler kimler geçmiştir, ne sevdalar ve aşklar yaşamışsınızdır ama şimdi durum farklıdır. Sanki çocukluğunuzdan beri bugüne, onunla karşılaşmaya hazırmışsınız gibidir. Sonra ben hayatımın aşkını buldum dersiniz. Eşruhun bulunması da buna benzer birşeydir işte...
Baştan söyleyeyim. Öyle çok fazla kalın bir kitap değil, bu... Kitap, totalde 196 sayfanın içerisine sığdırılan 24 bölümden oluşan ustaca bir kurguya sahip nitelikte.
Kitabın kahramanları bu sefer Elizabeth ve Pedro... İki farklı yerlerde yaşayan ve birbirlerini bu yaşamlarında hiç görmemiş ama büyük buluşmanın gerçekleşeceği andan da bihaber olarak yaşamlarını sürdüren iki farklı, iki yabancı karakter...
Elizabeth annesinin ölümüyle sarsılmışken, Pedro'da aynı acıyı ağabeyinin ölümüyle yaşar. İkisinin de ortak özelliği hayatlarındaki yakın bireyleri kaybetmeleri ve sağlıklı ilişkiler yaşayamamalarıdır. Hayatlarına hiç kimse girmemiş midir? Elbette hayır. Hayatlarına giren insanlar elbette olur ama ruhları hiçbir zaman birlikte oldukları insanları istemez.
Nitekim kendilerini rahatsız eden bu durumdan kurtarmak için bir psikiyatrist'in gözetimi eşliğinde hipnoz tedavisinden yararlanarak, önceki yaşamlarına giderler. Kimi zaman bir önceki yaşamlarına, kimi zamanda biraz daha uzun süre 4 yüzyıl öncesine yolculuk yaparken bulurlar kendilerini.
Şu an ki zamanda birbirlerinden haberdar olmayan bu iki insanın yaşamları öyle bir yer ve şekilde kesişiyor ki, okurken siz bile hayrete düşüyorsunuz. Ben sonunu öğrendiğimde inanılmaz heyecanlanmış ve şaşırmıştım. Yalnızca bunu söyleyebilirim, ötesini paylaşmak okumayı düşünenlere haksızlık olacaktır ne de olsa. Okuyun ve bizzat kendi gözlerinizle görün...
Ralph Waldo Emerson'un sözleriyle başladığım Eşruhların Dansı kitabının yazısını Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin şu sözleriyle sonlandırmak istiyorum.
"Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyleyse ölümden korkmak niye?
Hiçbir sefer daha kötüye dönüştüğüm yada alçaldığım görüldü mü?
Bir gün insan olarak ölüp, ışıktan bir yaratık, rüyaların meleği olacağım.
Fakat yolum devam edecek.
Tanrı'dan başka herşey kaybolacak.
Hiç kimsenin görüp duymadığı birşey olacağım.
Yıldızların üzerinde bir yıldız olup doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım."
PS: Eh ne diyim, bir yerlerde sizin yolunuzu gözleyen, kalbi yalnızca sizin için atan bir eşruhunuz vardır ne de olsa. Eş ruhlarınızı tez zamanda bulmanız dileğiyle...
okudum harikaydı bu konuda bir yazı hazırlayacağım blogta:)
YanıtlaSil