Ray söyledi, Biz de Gatsby ile Life of Pi'a göz gezdirdik!
Uzun zamandır izlemek isteyip de bir türlü fırsat yaratamadığım filmleri bayram tatilinde aradan çıkartmak ne yalan söyleyeyim çok iyi oldu doğrusu. Laf aramızda havanın soğuk ve yağmurlu olmuş olması da işime yaramadı değil hani... Dolayısıyla fırsattan istifade eşofmanları çekip, kış moduna kendimi ayarladıktan sonra uygun bir yayılmaca pozisyonunu da alıp, merak ettiğim filmleri izleme moduna geçiverdim. İzlediğim ilk film, ne zamandır aklımda olan hatta aklımda olmasından ziyade blogumun da sağ sütununda uzunca bir süre izlenecekler arasında kalan Muhteşem Gatsby'di.
Açıkçası romanlardan uyarlanan filmlerden her ne kadar hazetmesem de elimden geldiğince kaçırmamaya da özen gösteririm. Ama bu sefer bir değişiklik yapmak durumunda kaldım. Zira F. Scott Fitzgerald'ın kaleme almış olduğu bu eseri daha önce okuma fırsatım olmamıştı. Bu nedenle kitaba dair en küçük bir fikrim olmadığı için, filmi de merakla seyretmeye başladım.
1922 senesi baharı... Dolayısıyla ahlaki değerlerin çöktüğü, kaçakçıların ve yükselen hisse senetlerinin de tavan yaptığı bir dönem! Filmimizin konusunu oluşturan hikayeyi ise genç borsacı Nick Carraway'in ağzından dinliyoruz.
Nick, kuzeni Daisy ve onun zengin kocası Tom Buchanan sayesinde gizemli milyoner Jay Gatsby'e komşu olur. Böylece zengin insanların aşk ve entrika ile dolu hayatlarına da adım atar.
Kendi Amerikan rüyasının peşindeyken tesadüfen milyoner Gatsby ile yolları kesişen Nick'in hayatı da bir anda değişmeye başlar. Peki kimdir bu Gatsby? Oxford'lu bir centilmen mi yoksa zengin bir iş adamı mı?
Filme dair izlenimim: Birçok kişinin beğenerek izlediği bu film bana nedense çok yavan geldi. Sizdeki izlenimi nasıl oldu bilemiyorum ama ben Gatsby'e her baktığımda nedense karşımda Kadir İnanır'ı görür gibi oldum. Demek ki neymiş, beklentileri bu denli yüksek tutmamak gerekirmiş. Bahaneyle görmüş olduk.
Dipnot: Her ne kadar filmi beğenmesem de soundtracklar pek bir dinlenesi, beden söylemesi. Özellikle de Lana Del Rey'in söylediği parçayı dinlemenizi tavsiye ederim.
Biyografi türünde film izlemekten hoşlananların kaçırmaması gereken bir film: Ray
Günün ikinci filmi ise 2004 yapımı Ray'di. Ray, yaşadığı oldukça trajik bir olay sonucunda hayatına kör olarak devam etmek zorunda kalır. Yaşadığı bu acıya rağmen hayata dair umudunu ise hiç kaybetmez ve yepyeni, taze hayallerle, hayat yolculuğuna devam etmeye karar verir.
Bu muhteşem sesli adam, zaman içerisinde karşısına çıkan engellerle savaşarak, dünyanın en önemli müzisyenlerinden biri haline gelecektir. Ve böylece küçük Ray, hem adıyla hem de soyadıyla tanınan bir Ray Charles olacaktır.
Filme dair izlenimim: Caz severlerin bu filmi mutlaka izlemesi gerek diye düşünüyorum. Ben bu filme tek kelimeyle bayıldım. Müziklere ise ekstra yorum yapmama gerek yok diye düşünüyorum. Çünkü hepsi harikaaaa...
Life of Pi ile iç sesinize kulak verin...
Günün son filmi ise Life of Pi oldu. Bu filmin adını çok fazla duymakla birlikte, arkadaşlarımın da "mutlaka izlemelisin" türünden yoğun baskılarına açıkçası çok maruz kalıyordum. Her ne kadar konusunu merak etmiş olsam da bir türlü izlemek de kısmet olmamıştı. Yalnız filmi seyrettikten sonra izleme konusunda geç kaldığım için deyim yerindeyse kendime çok ama çok kızdım. Bunu da öz eleştiri olarak yapmış olayım.
Filmin konusuna gelinde... Hindistan'dan Kanada'ya giden bir yük gemisi, içindeki hemen hemen tüm canlılarla birlikte trajik bir şekilde batar. Bu kaza sonrasında ise bir cankurtaran filikası, uçsuz bucaksız vahşi Pasifik Okyanusu'nun ortasında yapayalnız kalır. Sandalın hayatta kalmayı başarabilen mürettebatı ise bir sırtlan, kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan, Richard Parker adında üç yüz kiloluk bir Bengal kaplanı ve Pi adındaki 16 yaşındaki Hintli bir çocuktur. Pi'nin hayvanat bahçesi işleten ve hayvanlarıyla göç yoluna koyulan ailesi de batan gemide yaşamını kaybetmiştir. Pi ise bu amansız okyanusta hayvanlarla birlikte bir başına kalarak, hayatta kalma mücadelesi verecektir.
Filmle ilgili izlenim: Aslında çoğunlukla yapmamız gerektiği halde bir çoğumuzun fazlasıyla ihmal ettiği sorgulama faktörünü, film sonunda yapar hale geliyorsunuz. İç sesinize kulak vermeniz de cabası. Açıkçası filmin beni bu kadar etkileyebileceğine, daha öncesinde hiç ihtimal vermemiştim. Yanıldığımı da böylece görmüş oldum.
Pi'nin yaşamı filmi metaforları İle beni büyüledi (Züleyha)
YanıtlaSil