Tanrım, Beni Yavaşlat!

10:43 ebru altin 0 Comments


Geleneksel hale gelen börtü, böcükkk, cikcikler eşliğinde bir günaydın mesajı vermek yerine sizi taaa M.Ö 2000'lere doğru yolculuğa çıkartmaya karar verdim. Sıkı durun, yolumuz uzun taaa Hitit'lere doğru yola çıkıyoruz. 

Tanrım, Beni Yavaşlat!
Aklımı sakinleştirerek, kalbimi dinlendir.
Zamanın sonsuzluğunu göstererek, bu telaşlı hızımı dengele.
Günün karmaşası içinde, bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver.
Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol.
Anlık zevkleri yaşayabilme şansını öğret.
Bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek yada kedi okşayabilmek için durmayı, güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlamayı, hülyalara dalabilmeyi öğret.
Her gün bana kaplumbağa ve tavşan masalını hatırlat.
Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim.
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır.
Beni yavaşlat tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlara doğru daha olgun ve daha sağlam olarak yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi...
Tanrım bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret, değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için sabır, ikisi arasındaki farkı bilmem için akıl ve beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak dostlar ver!

Bir Hitit turumuzun daha sonuna gelmiş bulunmakta olup, yapımda ve yayında emeği geçen çok sevgili kendime teşekkür ederim  Turumuza çokkk eski bir Hitit duasıyla son veriyoruz. Dönüşü herkes kendi imkanlarıyla yapacak, haberiniz olsun. O zaman herkese günnnnn-ayyyyy-dınnnnnn :)))

0 yorum :

Hayalinizdeki Erkeği Bulmaya Ne Dersiniz?

02:07 ebru altin 3 Comments

Hayalinizdeki erkeği satın alabileceğiniz bir mağazanın açılış haberini almış olsaydınız ne yapardınız?

Peki ya böyle bir mağazanın açılışı için erkenden yollara düşüp, sıraya gireceğiniz söylenseydi?

Aman canım, sözkonusu hayalimdeki erkeği satın almaksa işi gücü bırakıp, kör sabahta yollara düşerdim diyenlerdenseniz bingo! Le Chic Butik tam da size göre bir mağazanın kapılarını sonuna kadar açıyor. Tek yapmanız gereken nasıl bir erkeğe sahip olmak istediğinizi kararlaştırmak! Hepsi bu kadar!

Aslına bakılırsa böylesi uçuk kaçık bir fikir kulağa hoş gelmiyor da değil hani. Seçeceğiniz erkeğin fiziksel ve kişilik özelliklerine bir de istediğiniz meslek bilgisini eklediniz mi ohh tadından yenmez doğrusu!

Böylelikle hazır paket sevgilinizle yeni maceralara doğru yelken açabileceğiniz gibi en güçlü rakiplerinizden kadın arkadaşlarınıza da haa-hayy yapabilirsiniz :)

Yalnız tekdüzelikten çarçabuk sıkılanlardansanız o zaman en yakınınızdaki yangın alarmını kırıp, olanca hızınızla uzaklaşmanız gerekmekte. Çünkü işiniz çok zor, benden söylemesi...

Göz alıcı güzelliğe sahip olan bu sıradışı mağazaya yolculuk yapmadan önce, kitabevinin çok satılanlar bölümüne uğramanız şimdilik yeterli. Aman canım onca kitabın arasında bulabilir miyim diye de sakın ola ki düşünmeyin. Çünkü kitabın diğerlerine oranla sıradışı bir rengi mevcut. Dolayısıyla pembe bir kitap size bir köşeden göz kırpıyorsa anlayın ki Le Chic Butik'e bir adım daha yaklaşmış bulunmaktasınız.

New York'ta üç arkadaş...

Dori, Jesi ve Irene...

Her şeye hazırlar ve sürekli bay doğruyu aramaktalar. (Laf aramızda hangimiz bay doğruyu aramıyoruz ki :))

Nitekim bu üçlü Le Chic Butik'in açılışına davet edildiklerinde kendilerini bir sürprizin beklediğini de biliyorlardı. Çünkü Le Chic'in devrim yaratacak yeni bir konsepti vardı. Sıkı durun! Erkek satıyorlardı!

Hem de her biçimde, her bedende, her renkte ve her kişilikte erkekleri vardı. Kadınlar müstakbel eşlerini hazır alabilirler yada kendilerine uyacak şekilde özel yaptırabilirlerdi. Her ne kadar alışılmadık bir durum olsa da üçlümüz hemen istedikleri erkekleri aramaya koyuldular. Ancak dikkatli olun her zaman istediğiniz yada ihtiyaç duyduğunuz herşeyi satın alamazsınız. Kimbilir belki yanlış beden seçmişsinizdir, o renk size pek gitmiyordur yada aldığınız belki hiç de sizin tarzınız değildir. Çoğu kez olduğu gibi aldıklarımızın bize uygun olup olmadığını ancak eve getirdiğimizde anlayabiliyoruz. Bizim üçlünün tercihlerine gelince. Ee o kadarı da sürpriz olsun değil mi ama :))

Tami Newton'un kaleme aldığı Le Chic Butik, açıkçası yaz ayı için çerezlik bir kitap olmakla birlikte, gereksiz yere uzatılan diyaloglarıyla da hadi açılsın artık şu butik dedirtecek kıvamda bir kitap. Askıda kalan birçok unsura sahip olması da cabası. Nitekim bu adamlar satılık iyi güzel anladık da, gerçek mi yoksa robot mu belli değil. Gerçekse eğer o fiyonklu paketlerle nasıl kapıya kadar getirilebiliyorlar. Paketi kapıya kadar getiren kargocu, ceset mi var bu kolide diye hiç mi sormuyor
? Yok yani bizimkiler olsa hemen sorarlardı da o bakımdan... :)

Velhasıl eğlenceli bir kitap olmakla birlikte yukarıda saydığım unsurlardan dolayı vasata düşmüyor da değil hani...

Şu sıcak günlerde kafa yormadan, sadece gülmek ve eğlenmek adına okuyacağınız bir kitap arayışındaysanız buyrun Le Chic Butik sizi bekliyor :)) Gönlünüzdeki erkeği bulmanız dileğiyle, şimdiden iyi alışverişler...

3 yorum :

Kabuğuna Sinmiş Adam...

21:28 ebru altin 2 Comments

Yaz gelince insana nedense bir rehavet de otomatik olarak çöküveriyor ya da bu durum sadece benim için geçerli bilemiyorum doğrusu.

Yine aynı hızla okuyorsunuz ama iş sözkonusu okuduğunuz kitapları bloga yazmaya gelince aman Allah'ım bir tembellik durumları baş göstermeye başlıyor ki eyvah eyvah...

Nitekim bir kere tembellik yapmaya başladığınızda da illa ki devamı geliveriyor. Bu nedenle silkelenip, kendime gelme zamanı diyorum.

Sonrasında da klavyemi seri bir şekilde tıkırdatarak, okuduğum kitapları eski tempomu yakalamak suretiyle kaldığım yerden paylaşmaya devam ediyorum.

Sizlerle paylaşacağım bugünkü kitabı neredeyse 1 ay önce, uçağımın kalkış ve inişi arasında geçen 1 saatlik zaman dilimi içerisinde okuyup, bitirmiştim.

Rus edebiyatı deyince akla gelen ilk isimlerden biri olan Anton Çehov'un öyküleriyle birlikte uçmuştum anlayacağınız Antalya'ya...

O etkileyici diliyle anlatmış, ben de hayranlıkla okuyup, karakterlerle kendimi özdeşleştirmiştim. Zira Kabuğuna Sinmiş Adam'daki karakterler o kadar tanıdık gelmişti ki, etrafınıza bakmanız yeterli oluyordu. Dolayısıyla dertlerimizin ortak, düşmanlarımızın ise bir olduğunu görüyor ve tam da bu noktada umutlanıveriyordunuz. Kendi düzeninden başka düzen tanımayan, atın bile takmayacağı gözlükleriyle yaşayan insanların karşısında duran, tepki veren, haykıran karakterleri adeta bağrınıza basarak, gülümseyiveriyordunuz.

Anton Çehov'un büyülü dünyasına yolculuk yapmak isteyenler için Kabuğuna Sinmiş Adam, kaçırılmayacak kitaplardan birisi niteliğinde, benden söylemesi...

2 yorum :