Çok Büyük Bayram Bu Bayram Herkese Kutlu Olsunnnn... :)

11:15 ebru altin 0 Comments

Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da milli egemenliktir. Karanlık çağdan aydınlığa çıkacağımıza dair inancın her daim baki kalacağı, uzaklarda bir yerde Cumhuriyet meşalesini taşımaya gönüllü yüzbinlerce küçük çocuğun olduğu, al bayrağımızın her daim göklerde dalgalanacağı yarınlar için, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun...

Çok büyük bayram bu bayram
Herkese kutlu olsun... :)


0 yorum :

G.I.Joe: Misilleme

17:24 ebru altin 0 Comments

Kötülüğün kol gezdiği dünyamızda bir süper gücün ortaya çıkıp da bizi kurtarması kadar doğal bir şey olmasa gerek. Bu süper güç an gelir Süperman, an gelir Iron Man olur. Aksi düşünülemez bile...
Ehh malum beyazperdenin sihirli dünyası, olmazsa olmazı oldurabilecek kapasiteye sahiptir. Hele de mevzu bahis unsurlar Hollywood'tan çıktıysa üzerinde konuşmak bile çoğu zaman anlamsız kalır.

Bu sefer ki kahramanımız kim mi? Pardon, pardon! Kimler desem daha doğru olacak sanırım...
Hızla geri alıyorum... 

Bu sefer ki kahramanlarımız muhteşem güce sahip G.I.Joe'lar...

Aslında Hasbro şirketinin 1964'te piyasaya sürdüğü oyuncaklar malum peşi sıra çizgi dizi ve çizgi roman olarak popüler kültürdeki hacmini genişletmiş, 2009'da da film olarak karşımıza geçmişti. 

İlk filmden az buçuk aşina olduğumuz kötülerden Kobra Örgütü ve Zartan, bir yolunu bulup Beyaz Saray'ın yönetimini ele geçirmişti. Baskın yiyen iyilerden hayatta kalan üç kişi (Roadblock, Jaye ve Flint) yollara düşüp hem kendilerine tuzak hazırlayanlardan intikam almaya hem de başkanın ayağını kaydırmaya çalışanları yok etmeye çabalıyorlar. Bu zorlu mücadelenin sonucunu söylememize gerek yoktur sanırım.


Açıkçası filmin kendine özgü tadını Ninja Savaşçıları ve yüksek dağların huzurunda, baş döndürücü bir atmosferde gelişen ve her biri akrobatik özellikli ve Uzakdoğu'nun dövüş sanatlarıyla bezeli sahneleri veriyor. 

Uzun lafın kısası, maceraya hazırsanız G.I.Joe'larla tanışmaya hazır olun :))
Macera başlasın ve dünyadaki kötülükler son bulsunnn...

0 yorum :

Mutluluk...

11:04 ebru altin 0 Comments


Ben çocukken annem bana hep hayatın anahtarının mutluluk olduğunu anlatırdı. 
Okula gitmeye başladığım zaman, sınavda bana 'Büyüyünce ne olmak istiyorsun?' diye sordular. 
Ben de onlara 'Mutlu olmak istiyorum' diye cevap verdim. 
Onlar bana, soruyu anlamadığımı söylediler. 
Ben de onlara, hayatı anlamadıklarını söyledim.
John Lennon.

0 yorum :

Aklındakini Okuyabilirim!

10:56 ebru altin 1 Comments

Reel anlamda beni tanıyanlar en büyük zevkimin bir kitapçıda saatlerce vakit geçirmek olduğunu çok iyi bilir. Aslına bakılırsa bu durumun sadece bana mahsus birşey olmadığını çok iyi biliyorum. Zira iyi bir kitap okurunun mutlak payda da soluk alabileceği yegane yerdir kitapçılar...

Hüzün dalgaları ruhunuzu sarmaya başlamışken, mutluluktan ayaklarınız yerden kesilmişken, öfke patlamasına ramak kalmışken, eşinizi dostunuzu beklerken, bulunduğunuz yerde bir kitapçı varsa eğer soluğu hep orada alırsınız nedense.

Hele de yaşadığınız şehirde Alkım, Kabalcı, İnkılap, Dost ve Ada kitabevi gibi mabetler yoksa eyvah eyvah... İçiniz kararır, kasılır kalırsınız... Ne aradığınız şeyi bulursunuz, ne de içinde bulunduğunuz şehir size güzel gelir...

Tabii böyle şehirlerde yapabileceğiniz en iyi şey büyük alışveriş merkezlerinde konuşlanan marketlerin içerisindeki kitaplara göz atmak olur. İşte o anlarda gözünüze çarpanları da atıverirsiniz çantaya ve evin yolunu tutuverirsiniz :)

Böyle anlardan birisinde karşılaştım işte bir çırpıda okuduğum bu kitapla... Aklındakini Okuyabilirim! diyordu... Okuyabilir miydi gerçekten? Neden olmasın? Pek tabii ki okuyabilir, okunabilirdi... Sadece uygun yöntemi bilebilmek, tekniğe dair bilgi sahibi olmak yeterliydi. 

Dr. David J. Lieberman'ın kaleme aldığı kitaptaki çoğu bilgiler, beden dili, sezgi veya tahminlere dayanmayan, psikoloji temelli bir sistem olan S.N.A.P (Stratejik Dolaylı Analiz ve Profil) baz alınarak hazırlanmış. 

Toplamda 15 bölümden oluşan kitap kendi arasında da 2 temel kısıma ayrılarak ele alınmış. Temel sorular ve Zihnin Planı...

Bu iki temel kısımdan illa ki ilginizi çekecek bir kısıma denk geleceğinizden eminim. Açıkçası ilgimi çeken birçok bölüm olmuş olmasına rağmen temelde en fazla odaklandığım kısımdaki satırları aşağıda sizinle paylaşıyorum. Bakalım siz nasıl bulacaksınız?

"İnsanların içinde genellikle birbirleriyle çatışma halinde olan üç güç vardır. Ruh (bilincimiz), ego ve beden... Ruh, doğru olanı yapmaya çalışır. Ego (alt ruh) haklı olmak ister. Beden ise sadece hepsinden kaçmaya çalışır.

Kolay veya rahat olanı yapmak, bedenin istediği şeydir. Bu dürtüye kendini aşırı kaptırma örnekleri, aşırı yeme veya aşırı uyuma olarak verilebilir. Sonuç olarak yapmamız veya yapmamamız gerektiğini bildiğimiz bir şeyi yapmak yada yapmamak bununla ilgilidir. 

Ego dürtüsü, başka birini küçük düşürmek pahasına şaka yapmaktan, gücümüzün ötesinde kalan gösterişli bir arabayı satın almaya kadar gidebilir. Temelde, bu başkalarına nasıl göründüğümüzle ilgilidir. Egomuzun etkisinde kaldığımızda, doğru imajı yansıttığına inandığımız şeyleri yaparız. Bu tercihler iyi olana değil, bizi iyi gösterene dayanır.

Son olarak, bir ruhun tercihi, kendimizi nasıl hissettiğimize bağlı olmaksızın doğru olanı yapmaktır.

Kısacası, beden kendini iyi hissettiren şeyleri yapmak ister, ego iyi görünen şeyleri yapmak ister, ruh da iyi olanı yapmak ister. Sabah alarm saati çaldığında, hepsi birbiriyle savaşa girişir. Eğer on dakika daha uyumak için erteleme düğmesine basarsak, sizce ilk raundu kim kazanmış olur?

Gerçek özgürlük, canımızın istediği herşeyi yapabilmek demek değildir. Daha ziyade o anda canımız ne isterse istesin gerçekte yapmak istediğimizi yapabilmektir."

1 yorum :

Özüme Geri Dönmenin Mutluluğu...

10:13 ebru altin 3 Comments

Son dönemdeki postlarıma şöyle bir göz atıyorum da hemen hemen her iletimde işlerin yoğunluğundan, dolayısıyla da kendime ve bloguma zaman ayıramamaktan yakınıp durmuşum. Her seferinde de bu ayrılık çok fazla uzamayacak, eski tempoma tez zamanda kavuşacağım, daha çok kitaba, daha çok filme yer vereceğim demişim. Ama gel gör ki sonuç her seferinde koskoca bir hüsrandan ibaret olmuş.

Ne film paylaşımında bulunabilmişim, ne de kitap kritiği ekleyebilmişim. Aslında sanmayın ki okudum, izledim de sizlerle paylaşmadım. Emin olun o hengame arasında ona da fırsat bulamadım...

Amaaa bu boşvermişlik buraya kadar arkadaşlar. Çünkü bugüne kadarki zaman dilimi içerisinde çalışma masasında üst üste konulmak suretiyle bir kitap kulesi oluşturduğum stoklarıma el atmış bulunmaktayım. Filmler? Ee onlarda cabası :)

Üretim aşamasında yasaklara takıldığım, herkesin herşeyi çok iyi bildiği (!) bir platformda, kendime zaman ayıramadan gece gündüz çalışıp, an'ı kaçırıyorsam ve en önemlisi de mutlu değilsem orada bulunmaya gerek yok zaten. Bu durumda yeni işimi belirleyene kadar ki aşamada bol bol vaktim olacağından eski tempoma hızla geri dönmeyi planlamaktayım. Olayın kısaca özeti bundan ibarettir anlayacağınız.

Mutluyum, huzurluyum ve o zaman diyorum ki paylaşımımız kaldığı yerden başlasınnn...
Kitaplar, güle oynaya fener alayı geçişini yapsınlar...
Filmlerdeki karakterler, şapkalarıyla o fener alayı sırasında geçen kitaplara selam versinler...
İnsanlar mı?
Onlarda tempolu bir şekilde alkış tutsunlar.
Ha yüzlerine bir tebessüm yerleştirmeyi da sakın ola unutmasınlar...
O zamannnnn
Yaşasın kitaplar, yaşasın beyazperdenin o büyülü dünyası...

Not: Bu arada bu resimdeki turna kuşlarına taktım bu aralar kafayı... Dün akşamdan beri origami videoaları izlemekten bir hal oldum ama bir tane turna kuşu ortaya çıkartamadım. Rezalet :))

3 yorum :