Yedinci Gün...

10:02 ebru altin 4 Comments

Bu geride bıraktığımız 1 hafta boyunca sürekli kitap alışverişi yaptığım kitapçıya gidip, almak istediğim kitap dışında bir sürü kitabı çantama atıp, gerisini geriye döndüğüm için kendimi ne kadar tebrik etsem azdır herhalde...

Bu sefer sürpriz bir şekilde çantamın içerisine İhsan Oktay Anar'ın geçtiğimiz haftalarda yayınlanan kitabı Yedinci Gün giriverdi.

Açıkçası İhsan Oktay Anar'ın dilini bilmemekle birlikte, kitaplarına dair de herhangi bir fikrim yoktu. Ta  ki kitabı alıp, okumaya başladığımı Twitter'da duyurana kadar. Bu yazar ne kadar popülermiş meğersem.

Çünkü yazarın diğer kitaplarını okuyanların dışında, okumayı düşünenlerin nasıl bulduğuma dair bir sürü tweetiyle karşı karşıya kaldım. Elimden geldiğince de fikrimi onlarla paylaşmaya çalıştım. Ne kadar başarılı oldum, orası bilinmez tabii ki... :)

Alışılmış büyüleyici üslubuyla fantastik bir geçmiş zaman yolculuğuna çıkaran İhsan Oktay Anar'ın Yedinci Gün ismini verdiği romanı istabdat döneminde başlayan ve Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar uzun bir süreci kapsıyor.

Romanın ana karakteri olan İhsan Sait, son derece zeki ve kurnaz birisi olmakla birlikte, şansının da yaver gitmesiyle küçük bir servete sahip olur ve yolu bir paşazadeyle kesişir.

Paşazade'nin camiyle bir tür radyo istasyonu arasındaki tuhaf mekanını ele geçiren İhsan Sait'in asıl macerası ise gelecekten kendisine gönderilen bir aşk mektubuna iliştirilmiş fotoğraftaki Prenses Döjira adlı gizemli bir kadına aşık olmasıyla birlikte başlar.

Kahramanımız aşkına kavuşabilmenin tek yolu olan mektubun ekinde, planları bulunan tuhaf aletin yapımı için de zorlu bir maceraya girişir.

Kitabın bütününde asıl olarak adından da anlaşılacağı üzere aslında alemlerin ve insanın yaradılış efsanesi anlatılır.

Kitabın en çok beğendiğim ve altını çizmeden edemediğim satırları ise şu şekilde...

"Medeniyet kadının erkeği seçtiği cemiyettir

O esnada paşa daha da azıtıp elini kızın omzuna koydu. Ardından mıncıklamaya başladı. Kız onu ittirse de adam durmuyordu. Hele hele eli, kadınların bebek beslemesine yarayan bir organa doğru kayınca kız çığlık atıp, ayağa fırladı.

Şef garson gelip haddini aşan paşanın kulağına bir şeyler fısıldamaya kalkınca, ayakta bekleyen yaverin kırbacı, zavallının suratında şaklayıverdi. Adamcağız mendiliyle yüzünden akan kanı silerken, revü kızlarının hepsi orayı terk ettiler. Kız tarafından reddedilmesini iplemediğini göstermek isteyen paşa meydan okur gibi sırıtıp sağa sola bir baktıktan sonra taifesiyle çekip gitti.

İctimaiyyat tahsil etmiş, ünsüzlüğüyle ünlü bir filozof olan Bayram Envar Efendi'nin dediği gibi belki de erkeğin kadını seçtiği bir cemiyet batarken, kadının erkeği seçtiği cemiyet refaha eriyordu. Bunun doğruluğunu  ölçmek için bedeni saiklerine gem vuramayan paşayı seçen padişahımız memleketiyle aynı paşayı seçmeyen basit kızın memleketini karşılaştırmak kafiydi."

Açıkçası İhsan Oktay Anar'ın masalsı unsurlarla bezeyerek ele aldığı zeka ürünü bu eserini beğenmedim desem yalan olur. Gel gelelim romanın hemen hemen tamamının Osmanlıca kelimelerden oluştuğunu hesaba katarsak eğer okurken anlamlarına ulaşabilmek adına çok sıkıntı çektiğimi de söylemeden edemeyeceğim.

Birçok kez anlama ulaşabilmek adına internet başına geçmek durumunda kaldım ki bu da bende kitabı okurken direk konsantrasyon kaybına yol açtı. Bana kalırsa en azından kitabın arkasına bazı terimlerin karşılıklarını yazabilirler, böylesi eminim ki daha doğru ve etkili olur.

4 yorum :

Eski Kitap Kokusu ve Eski Sesler...

11:59 ebru altin 0 Comments

Tepebaşı'ndaki TRT binasının önündeki alana girdiğinizde eski kitapların kokusu sizi bilinmeyen ülkelerin çiçeklerinden damıtılmış bir parfüm gibi saracak.
Ve birden, kulaklarınıza çalınan eski sesler sizin bu gezintinize eşlik edecek.
6. Beyoğlu Sahaf Festivali başladı.
Araştırmacı, incelemeci, meraklı herkesin beslendiği kaynaktır sahaflar.
Basın bültenindeki bir cümle, gerçeğin ta kendisi: "Türkiye'nin entellektüel hayatını besleyen sahaf geleneğini diri tutmak..."
Sahaflara adım attığınızda sizi her zaman bir sürpriz karşılar, şaşırırsınız, sevinirsiniz, anıların yolculuğuna çıkarsınız.

Yukarıdaki bu satırlar Hürriyet Gazetesi'nin severek okuduğum köşe yazarlarından Doğan Hızlan'ın bugünkü köşe yazısına ait. Yazının içeriği 6. Beyoğlu Sahaf Festivali'ne yönelik olunca dayanamadım ve bir kısmını sizlerle paylaştım.

Yazının devamını okumak isterseniz eğer aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz...

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21571433.asp

Hamiş: Ben vakit yaratıp hala Sahaf Festivali'ne gidemedim. Umarım bu aralar yolum o tarafa düşer ve yazarın da dediği gibi eski kitapların kokusunu, adını bilmediğim bir parfüm esansı gibi içime çekerim.

0 yorum :

Ben, Mona Lisa

23:39 ebru altin 3 Comments

Jeanne Kalogridis'in son kitabı "Ben, Mona Lisa"yı aylar önce almış olmama rağmen, araya giren başka kitaplardan dolayı okuma sırasını sürekli ertelemek durumunda kalmıştım. Kah önceliği diğer kitaplara vermemden, kah ise sakin kafayla sindire sindire okuma isteğimden dolayı... Ta ki geçtiğimiz hafta başına kadar...

Ortaçağın en karanlık ve kasvetli döneminin yaşandığı 1478 yılının Nisan ayında Floransa'yı yöneten Medici hanedanının reisi Lorenzo de Medici'nin erkek kardeşi yakışıklı genç Giuliano de Medici, dünyaca ünlü görkemli Duamo katedralinde suikaste kurban gitmiştir.

Korkunç cinayet, şehirde büyük bir şok yaratmış ve etkisi, dönemin ünlü ressamı Leonardo da Vinci'den heykeltraş Michelangelo'ya, ordan da şehrin önde gelen yün tüccarının olağanüstü güzellikteki kızı Madonna Lisa'ya kadar uzanmıştır.

Bu olayın üzerinden on yıldan fazla bir zaman geçmiş ve Floransa, çılgın bir rahip olan Savanarola'nın karanlık yönetimi altına girmiştir. Nefes almanın bile neredeyse yasak olduğu şehirde, sanatın büyük bir günah olduğunu savunan rahip, meydana hazırlattığı büyük ateşte, halkı evlerinde barındırdığı muhteşem eserleri yaktırmaya zorlamış, karşı çıkanları ise gözlerini kırpmadan ölüme yollamıştır.

Zengin yün tüccarının biricik kızı olan Lisa ise tüm erkekleri baştan çıkartan bir güzelliğe sahiptir ve yıllar önce suikaste kurban giden amcasıyla anı adı taşıyan yeğeni Giuliano de Medici ile büyük bir aşk yaşamaya başlamıştır.

Büyük aşk yaşamaya başlamıştır başlamasına ancak bu aşkın ona ve çevresindekilere çok büyük zarar ve uğursuzluk getireceğini tahmin edememiştir.

Doğrusu kitabın birkaç yerinde yer yer kopukluklar olmuş olmasına rağmen, Mona Lisa'nın hayatına, genç kızlığına, anne ve babasına dair birçok ayrıntı da kurgunun içerisinde çok güzel bir şekilde yerleştirilmiş.

Mediciler, Mona Lisa ve Leonardo da Vinci gibi tarihe imzasını atan, yaşanmışlıklara dair merak ettiğiniz herşeyi akıcı bir dilde yazılan bu kitapta rahatlıkla bulabilirsiniz...

3 yorum :

Fuar İçin Geri Sayım Başladı...

17:08 ebru altin 8 Comments

4 Gözle beklediğimiz fuar için geri sayım başladı, heyooo :D
31. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nın bu yıl ki teması
"Çocukluğum Yurdumdur, Gençlik ve Çocuk Edebiyatı"
PS: Kimler fuarda olacakkk bakalımm :))

8 yorum :

Ortaköy Feriye Sineması Yeniden Açılıyor...

11:54 ebru altin 0 Comments

İstanbul'da yaşayıp da Ortaköy'deki Feriye Sinemasını bilmeyen yoktur herhalde. Malum sinema salonu, 3 Temmuz 2008 günü itibariyle kapatılmış ve bu süre zarfında da kendini yenileme yoluna gitmişti.

İşte o büyük an gelip çattı ve İstanbul'un önemli sinema salonlarından birisi olan Ortaköy Feriye Sineması, 5 Ekim günü yeni yüzü ile perdelerini açmaya hazırlanıyor.

İspanyol modeli ergonomik ve rahat koltukları, yeni çağdaş fuaye alanı, muhteşem boğaz manzarası ve dinamik personeli ile seyircisini 05 Ekim günü 'Burn By The Sun 2 / Güneş Yanığı 2' isimli film ile kucaklayacak.

0 yorum :

Antrakt, 4. Uzun Metrajlı Film Senaryosu Yarışması’nda Süre Uzatıldı...

10:39 ebru altin 0 Comments

Antrakt, Türkiye sinemasına değişik ve çeşitli senaryoların kazandırılması, senaryo yazımı alanında çaba harcayan, bu işe kendini vermiş ve vermek isteyenlere katkıda bulunmak amacıyla bir uzun metrajlı film senaryosu daha gerçekleştiriyor.

Son senaryo gönderim tarihi ilk olarak 1 Ekim 2012 şeklinde açıklanmıştı. Ancak ilk olarak açıklanan başvuru tarihine göre son haftaya girilen yarışmaya gelen öneri ve ricaların çokluğu üzerine Antrakt katılımcı adaylarına bir aylık süre daha vermeyi kararlaştırdı. Bugüne dek başvuran eser sayısının 30'u geçtiği uzun metrajlı senaryo yarışmasına şartnamede belirtilen husulara uymayan eserler kesinlikle kabul edilmiyor.

Yarışma yetkilileri başvurusu kabul edilen eserlerin dışında Türkiye'nin birçok ilinden ulaştırılan ve formata uymayan senaryolardan şikayetçi. Özellikle gönderiminden önce şartnamenin sonuna kadar okunması ve gerektiğinde telefonla Antrakt danışmanlarından bilgi alınması öneriliyor. Yarışmaya gönderilen eserlerin 40'tan fazlası katılımcıya iade edilmiş durumda...

Bu senaryolarında uygun formata getirilmesi ve birçok tamamlanamayan eserin de yarışmaya katılımını sağlamak için Antrakt son katılım tarihini 2 Kasım 2012  saat 17.00 olarak güncelledi.

Eserler, Antrakt'ın "Ömer Avni Mahallesi. İnönü Caddesi. Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya Sokak. Bağodaları Apartmanı No:3 Daire: 4 Gümüşsuyu / Beyoğlu 34437 İstanbul" adresine elden, kargo yada kurye ile gönderilebilir.

Formata uygun eserler linkinde http://www.antraktmatine.com/senaryo-yarismalari/katilimcilar/ yayımlanıyor. Ön değerlendirmeyi geçemeyen eserlerin yazarlarıyla irtibata geçilip olumsuzluklar belirtiliyor.

Yarışmanın büyük ödülü 5.000 TL. katılan bütün eserlerin SENDER'e (Senaryo Yazarları Derneği) tescilletileceği Antrakt, 4. Uzun Metrajlı Film Senaryosu Yarışması'nın değerlendirme jürisinde alanında uzmanlaşmış birbirinden değerli isimler yer alıyor.

Ahmet Soner, Nilgün Öneş, Tamer Baran, Ercan Kesal, Selay Tozkoparan, Sema Fener, Selin Sevinç'ten oluşan jüri, değerlendirmesini Ocak 2003'te yaparak birinci eseri açıklayacak.

Yarışmaya gönderilecek eserlerin Amerikan tarzı senaryo yazım şekli olarak da bilinen formata uygun olarak tasarlanması ve başvuru şartlarına uygun olarak gönderilmesi gerekiyor.

0 yorum :

Kitap Kulesi Mimi'me Buyrunnnsss :)))

09:52 ebru altin 7 Comments

Bir zamanlar blogların birinde biricit diye eğlenceli mi eğlenceli, kıpır kıpır birisi yaşarmış.
Ehh bu kıpır kıpırlığından olsa gerek her türlü mim oyunu da onun başının altından çıkarmış.
O, bu, şu derken sözkonusu kitap olduğunda herşeyi bırakıp beni de araya sıkıştırıverirmiş.
Sıkıştırırmış sıkıştırmasına ama gel gör ki cevabı almak günler sürermiş.
O süre içerisinde mimi cevaplayacak kişi dere tepe mi gidermiş, yoksa tıngır mıngır beşik mi sallarmış bilinmez, assolist misali hep en sona kalırmış.
Nitekim bu sefer ki mim oyunda da her zamanki gibi en sona kalmış.
Sondan birinci olmak da güzeldir diyerek kitap kulesine tırmanmaya başlamış.
Başlamış başlamasına ama bir türlü istediği gibi olmamış.
Yılmamış...
Varsın Ağaoğlu gibi yüksek katlara sahip olmasın demiş benim kitap kulem...
Ve tek olmasın diye iki tanenin inşasına başlamış.
İnşa sırasında da yanlız değilmiş elbette...

Resimde de görüleceği üzere meraklı komşuları fare, tavşan ve yeşil başlı gövel ördek'de kule inşasında meydanda cirit atmakla meşgullermiş.

Aslında amaç meydanlarda cirit atmakta değilmiş hani.
Tüm amaçları olur da iki fotoğraf çekerlerse bizde bu anı ölümsüzleştirip, OKUMAK GÜZELDİR, OKUYUN, OKUTUN mesajı verebilmekmiş...

Peki bu inşa sırasında temellerin nasıl atıldığını merak edenlere de hemen görsellerle anlatayım bakalım...
İnşaatın temellerini yukarıdan aşağıya doğru şu kitaplarla attık :)

* İki Kültür - C.P. Snow (Seneler önce aldığım ve keyifle okuduğum kitaplardan birisiydi...)
** Kadından Kentler - Murathan Mungan (Murathan Mungan'ın üslubunu sevmekle birlikte bu kitabından pek hazetmediğimi, dolayısıyla okurken epey bir sıkıldığımı söyleyebilirim...)
*** Simyacı - Paulo Coelho (Üniversite yıllarında bir arkadaşımın hediye ettiği, bir solukta okuduğum kitapların başını çeken nadide kitaplardan birisi benim için. Daha sonraki yıllarda birkaç kere daha okumuşluğumda vardır hani...)
**** Zahir - Paulo Coelho (Sözkonusu Coelho'nun yazdığı bir kitap olur da benim beğenmeme gibi bir durumum olabilir mi? İmkansız...)
***** Portobello Cadısı - Paulo Coelho (Yorumumu merak ediyorsanız eğer bir üst satıra bakınız lütfen...)
****** Artemis Fowl (Yine keyif alarak okuduğum, fantastik kitaplardan birisiydi. Fantastik boyutta kitaplardan hoşlanıyorsanız mutlaka okumalısınız derim...)
 
Ah bu temeller keşke bu kadar çabuk atılabilseydi... İki - üç fasıl daha kürekle kitap atmak lazım... Bakalım 2. küreğimin içine sıkıştırdığım kitaplar nelermiş?

* İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit (Ahmet Ümit'in kitaplarıyla ilk tanışmamın baş kahramanıdır bu kitap. Hatta yazara dair önyargımı silip atmama yardımcı olan yegane kitaptır. Demek ki bizimkilerden de sağlam polisiye türde eserler çıkartabiliyormuş dedirten yazardır kendisi....)
** Bir Cinayetin Psikanalizi - Jed Rubenfeld (Ağzım açık, salyalarım aka aka okuduğum kitaplardan birisi daha...)
*** Mübadele Çocukları - Renee Hirschon (Türk Tarih Kurumu'ndan aldığım, mübadeleye dair kafamda oluşan boşlukları doldurduğum kitaplardan birisidir. Bizimkilerin gelişini, buraya yerleşmelerini bu kitaptan sonra daha iyi anladığım bir gerçek...)
**** Büyük Mübadele
***** La Cucina - Lily Prior (Yanılmıyorsam 99 veya 2000'li yıllarda alıp okuduğum bir kitaptı. Maeve Binchy'i tarz olarak andırsa da oldukça keyifli bir kitap olduğunu içtenlikle söyleyebilirim...)
****** Brida - Paulo Coelho (Simyacı'dan sonra ikinci başucu kitaplarımdan birisi olma yolunda adaylığını kazanmıştı uzun bir süre...)
******* Gizli İkna Taktikleri - Kevin Hogan (Hayatımda okuduğum berbat ötesi kitaplardan birisiydi. Kitapta yazılan herşeyi itiraf ediyorum o dönemki erkek arkadaşımın üzerinde denemiştim. Sonuç koskoca bir hüsranla sonuçlanmıştı. En azından ben de etkili olmadı :)))
******** Oniki - Jasper Kent (Bu nasıl ustaca yazılmış bir kitaptır böyle yahu. Uykusuz kalmama değen kitaplardan birisiydi. Yalnız devamını merak etmekle birlikte ikinci kitabının fiyatını görünce alamadığım ve hala merak ettiğim kitaplardan birisidir. Takas etmek isteyen olursa hiç hayır demem, haberiniz olsun :))

O kadar kitap okurken araya işle ilgili kitapları sıkıştırmasam olmazdı... İşe dair okuduğum kitaplarda şu şekilde...

* 120 Filmde Seyrialem - Sevin Okyay
** 1990 Sonrası Türk Sineması - Nigar Pösteki
*** Film Eleştirisi - Zafer Özden
**** Senaryo Yazarı Olmak - Mediacat
***** Senaryo Yazarları İçin Psikoloji - William Indick
****** Televizyon Haberciliği - Taner Dilenlen
******* Kitle İletişim Aracı Olarak Gazete ve İnternet - Dr. Mesut Bulut
******** Gazetecinin El Kitabı - MediaCat

Ya bu prensesler, saray entrikaları bu denli popülerken okumamak olur mu? Olmaz elbette!

* Savaş Alanından Canlı Yayın - Peter Arnett (Mutlaka Okuyun)

** Kraliçenin Soytarısı

*** Değişim Tohumları - Henry Hobhouse (Çok ilginç bilgilerden ibaret bir kitap...)

**** Empati - Adam Fawer (Olasılıksızla kıyasladığımda daha bir sevdiğim kitaplardan birisiydi bu da...)

Ve daa daaa dammmm bu da merakla beklenen kitap kulemm!

PS: Bunlar elimin altında olan, artık koyacak yer bulamadığım kitaplarımdan oluşan bir seçki... Diğerlerini çekmeye fırsat bulamadım. Bunu da ayrıca belirteyim. Son olarak da buraya kadar sabırla okuduysanız çok ama çok teşekkür ederim. Bir teşekkür de biricit'e gitsin. Teşekkür ederim tatlım beni mimlediğin için...

7 yorum :

Kitaplığım İçin Hangi Kitabı Seçsem Acaba?

17:54 ebru altin 20 Comments

İzlenimlerin Derinliği yine kitap mı veriyormuş?
Aaa biz de kitap stoğu bitti herhalde diye düşünüyorduk?
Yok, yok stok mtok bitmemiş.

Çekilişleri tam hızla kaldığı yerden devam ediyormuş, doğru mudur acep diye fısıldaşanlar, 10 günlük bir aradan sonra tekrardan yepyeni bir çekilişle karşınızdayım. Hem de çoktan seçmeli olarak...

Neymiş o çoktan seçmeli kitap çekilişi diyorsanız eğer hemen anlatayım. Bugün itibariyle blogumda yer vereceğim 2 adet kitabı sizlerin beğenisine sunuyorum.

İsterseniz "Romanın dili, şampanya köpüğü gibi fışkırıyor" diyen Stuart Evers'in söylemine kulak kabartıp, Andrew Davidson'un Zebani kitabını seçersiniz, isterseniz de Gregg Loonis'in Hades Sırrı isimli kitabı... İkisini birden seçme şansınız yok mu? Ehh hadi olsun bakalım, sizi mi kıracağım :)

Çekilişe katılmak için neler yapacağınıza gelince... Hangi kitabı istiyorsanız bu postun altına öncelikle istediğiniz kitabın adını, sonrasında ise kendi adınızı - soyadınızı yazıp, sayfanızda çekilişin duyurusunu yapın.

Ehh tüm bunları yapmışken size ulaşabilmem adına mail adresinizi yazmayı da unutmayın. Blogu da takibi aldıktan sonra beklemeye geçebilirsiniz demektir.

Sonrası mı? Sonrası malum yahu... 30 Eylül Pazar gününe kadar katılım şansınızın olacağı çekilişte günün şanslı kişileri belirlenecek ve kitapları adreslerine gönderilecek. İşte bu kadar basit!

Ne duruyorsunuz, hadi bakalım klavyeler çalışsın. Şansınız kat be kat artsın. Hepinize şimdiden bol şansss :)))


20 yorum :

Enginar Kalpler...

14:09 ebru altin 0 Comments

Enginar sözcüğü birçok kişide eminim ki lezzeti bol zeytinyağlı Ege yemeklerinin çağrışımını yapıyordur. Fakat bu sefer ki enginar, normalde bildiklerimizden epeyce farklı niteliklere sahip...

Sita Brahmachari'nin 2011 yılında Waterstone's Çocuk Edebiyatı Ödülü'nü kazandığı ilk romanı Enginar Kalpler, on bir yaşındaki Mira isimli bir karakterin ağzından günlük formunda yazılmış bir kitap niteliğinde...

Geceleri yunuslara rehberlik eden yıldız anlamının dışında Sanskritçe'de şanslı, talihli, yetenekli ve Tanrı'nın dansı anlamına da gelen Mira, on bir yaşında ergenliğe yeni girmiş bir çocuktur.

Mira, sıradışı, sanatçı ruhlu ve dışadönük aile bireyleri arasında kendini her zaman istediği gibi ifade edemese de, yine de derinliği olan bir kişiliğe sahiptir.

Çok sevdiği büyükannesi Jossie'nin kanserle mücadele ettiği süreç içerisinde ise çevresindeki insanların sırlarını öğrenmeye başlar. Tabii bu noktada  kendisinin de saklamaya başladığı sırları olur.

Tedavisinin sonuç vermediğini öğrenen ressam ve özgür ruhlu büyükanne Jossie ise tüm sevdiklerine veda edip, kendi cenazesini bir kutlamaya dönüştürerek, her aile üyesine kendisini hatırlatacak bir eşyasını yadigar bırakarak ölmeyi seçer. Mira'nın payına ise enginar kalpli bir nazarlık düşmüştür.

"Bir insanla tanıştığında onun nazarlığa ihtiyacı olup olmadığını hemen anlarsın." diyen büyükanne Jossie'nin Mira'ya verdiği nazarlık ona nasıl bir şans getirmiştir acaba?

Enginar Kalpler, ergenlik ve büyüme sancılarının biyolojik etkenlerinden tutun da, ilk cep telefonuna, ilk kalp çarpması ve sorumluluklarına dair eşsiz bir gençlik romanı kıvamında...

Bu arada kitapta en beğendiğim satırlarıda sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu satırlar dahi kitabı okutmaya yeter de artar bile...

"Pek çok insan büyüdükçe kalplerinin etrafına sert kabuklar örer. Laila gibi küçük bebekler başlangıçta hassas ve sevecendirler. Başkalarına kolayca güvenirler. Ama yavaş yavaş kendilerini korumayı öğrenirler ve yıllar geçtikçe kalplerinin etrafındaki katmanlar sertleşir. Şuna bak, enginarın dışındaki kabuklar yenemeyecek kadar sert. Fakat enginarın kalbine doğru, katmanlar giderek narinleşiyor. Kabuklar incinmemizi engeller. Bu nedenle insanlar, kalplerine kimsenin dokunamayacağını bilerek ortalıkta rahatça dolaşırlar. Elbette bazı insanların elinden başka türlüsü gelmez. Onlar asla kendilerini korumayı öğrenemezler. Bu hayır da olabilir, şer de..."

Duru bir Türkçe ve etkileyici kurgusuyla gerek sizin gerekse de çocuğunuzun keyif alarak okuyacağı bir roman niteliğinde olacağı ise çok açık bir şekilde ortada...

0 yorum :

Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer...

20:23 ebru altin 2 Comments

Koskoca yaz geldi , geçti. Sıcaktan değil belki ama bunaltıcı bir etkiye sahip olan nemden yaka silkip, kimimiz kendimizi serin yerlere attık, kimimizde tatil bu sene bana haram deyip, işimize gücümüze baktık.

Sıcaktan yakınmamızın yanısıra üzerimize çöreklenen o rehavetten olumsuz anlamda etkilenmeyenimizde yoktur herhalde. Okuma şevklerimizde herhangi bir kayıp yok belki ama kabul edin ki birçoğumuzun hızlarında inanılmaz düşüşler yaşandı. Düşüş yaşayanlardan birisi de kabul etmem gerekirse eğer bendim tabii ki…
Neyse ki o rehavet durumlarını geçtiğimiz hafta itibariyle terkettim de eski, mutlu mesut, huzurlu ve bir o kadar da kitaplarla dolu bir hayatın içerisine tekrardan geçiş yapabildim. Bu bile mutlu olmam için çok büyük bir neden, daha ne olsun J

Tabii kitapların büyülü dünyasına tekrardan geçiş yaptığım bu süreç içerisinde bir değişiklik yaparak, önceliği adını daha önce duymadığım yazarlara verdim.
Önceliği Sita Brahmachari'nin Enginar Kalpler kitabı alırken hemen ardından ise onu Laurent Gounelle takip etti. Gounelle’nin yaza damgasını vuran kitabı Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer kitabını duymayan kalmamıştır herhalde.

Kitap, geçmişin altında ezilen, artık hayattan hiçbir şey beklemeyen umutsuz genç bir adamın tam Eyfel Kulesi’nden atlayarak intihar etmek üzereyken gizemli bir yabancıyla karşılaşmasıyla start alıyor. Yabancı, genç adamı intihar etmekten vazgeçirmekle kalmıyor, ona bir de anlaşma teklif ediyor. O andan itibaren genç adam, o ne söylerse söylesin, sorgusuz sualsiz yapmak zorunda. Zira aksi olduğu takdirde yabancı onu öldürecektir.
Kaybedecek bir şeyi olmayan genç, anlaşmayı kabul eder ve o günden sonra gizemli yabancının bütün isteklerini harfiyen yerine getirir. Bunları yerine getirdikçe hayatı çok daha güzel ve anlamlı bir hal almaya başlar. Çünkü yabancının ondan yapmasını istediği şeyler aslında onun kendi kendine inşa ettiği engellerini yıkmasına ve potansiyelini ortaya çıkarmasına yardımcı olur.

Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer, kendi kendimize koyduğumuz engelleri, korkularımızı ve önyargılarımızı nasıl aşacağımızın, kaderimizmiş deyip kabullendiğimiz mutsuz bir yaşamı, bizi mutluluğa götüren bir yolculuğa nasıl dönüştüreceğimizin eşsiz hikayesi niteliğinde bir kitap…
Gerek kurgusu gerekse de kullandığı dil bakımından okurken vaktin ve sayfaların nasıl geçtiğini anlamayacağınız Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer kitabıyla keyifli vakitler geçirmeniz dileğiyle, iyi okumalar J

Not: Kitabın arka kapağında L’Express’in yazarla ilgili söylediği Yeni Coelho sözüne katılmadığımı da parantez içinde belirtmek isterim.  Anlatımı gayet duru ve etkileyici olmakla birlikte Coelho’nun eline hali hazırdaki yetisiyle su dökemeyeceği de çok net bir şekilde ortada…

2 yorum :

Senden Sonra...

14:29 ebru altin 2 Comments

Julie Buxbaum’un adını daha önce duymuş muydunuz bilemiyorum ama sıkı bir kitap okuru olmuş olmama rağmen bu isimle ilk karşılaşmam Senden Sonra isimli kitap aracılığıyla olmuştu.

Optimum Kitap tarafından çıkarılan bu eserle ilgili The New York Times yazarlarından Allison Winn Scotch’un da belirttiği üzere Senden Sonra, daha ilk sayfadan okuyucunun içine işleyen, çoğu zaman eve dönüş yolunu bulmamız için yolumuzu şaşırmamız gerektiğini anlatan hassas ve bir o kadar da sürükleyici bir roman niteliğinde…
Ellie Lerner’ın en iyi arkadaşı olan Lucy, Notting Hill’in Arnavut kaldırımlı sokağında, sekiz yaşındaki kızı Sophie’nin gözleri önünde bıçaklanarak öldürülür. Bu olay üzerine Ellie her şeyini; işini, evliliğini ve Boston’daki hayatını bırakarak Londra’ya gider. Lucy’nin kocası Greg , çareyi barlarda aramaya çalışırken, kızı Sophie ise yaşadıklarını içine atarak konuşmamaya başlar.

Ellie, oldukça zor bir durumda kalmış olmasına rağmen bu olayın izlerini silmek adına çareler aramaya başlar. Tam da bu sırada aklına çocukluk yıllarında okuduğu kitap olan Gizli Bahçe gelir.
Romanı okumaya başladıklarında zaman kavramı biranda ortadan kalkar ve Gizli Bahçe  kimi zaman keder, kimi zamansa bir mucize yaratarak, yaralarına merhem olur.

Bir gün, Lucy’nin en yakın arkadaşından bile sakladığı bir sır ortaya çıkar. Neredeyse ömrü boyunca tanıdığı bir insanın hayatını ilginçliği ile keşfederken, kendi hayatıyla da yüzleşmek zorunda kalır.
Yakın arkadaşı olan, aşk acısı çeken ya da keşkelerle dolu bir geçmişe sahip herkesin kalbine işleyecek Senden Sonra, Julie Buxbaum’un ne kadar muhteşem bir yetenek olduğunu bu kitap aracılığıyla gözler önüne koyuyor.

2 yorum :

Filmekimi Süresince Bakın Neler İzleyeceğiz?

12:03 ebru altin 0 Comments

Sinemaseverlerin merakla beklediği Filmekimi kapsamında izleyeceğimiz filmlere kısa bir bakış atmaya ne dersiniz?

Acı / Pieta
Yönetmen: Kim Ki-duk

Güney Koreli yönetmen Kim Ki-duk'un, Eylül ayında 69. Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan ödülü alan son filmi Acı / Pieta, Venedik'ten sonra ilk kez Filmekimi'nde gösterilecek.

Tefeciler adına çalışan zalim ve yalnız bir adamın ve günün birinde karşısına çıkarak annesi olduğunu iddia eden bir kadının hikayesini anlatan film, şiddet sahneleri yüzünden Kore'de şimdiden büyük bir tartışma yarattı.

 Aşk / Love
Yönetmen: Michael Haneke

Filmekimi, bu yıl Cannes'da Altın Palmiye kazanan ve başrollerdeki Jean - Louis Trintignant ve Emmanuelle Riva'nın muhteşem oyunculuklarıyla hafızalara kazınan Michael Haneke'nin Aşk / Love filmini sunuyor. Yılların eskitemediği deneyimli oyuncu Jean - Louis Trintignant'ın 14 yıl aranın ardından ilk kez setlere döndüğü filmde usta oyuncuya Emmanuelle Riva, Isabelle Huppert ve Alexandre Tharaud gibi yıldız isimler eşlik ediyor.

Seksenli yaşlarını sürmekte olan Georges ve Anne, birbirlerine çok bağlı, emekli, kültürlü müzik öğretmenleridir. Anne'ın felç geçirmesiyle, aralarındaki sevgi bağı gitgide zorlanıyor. Haneke'nin bu iç burkan dramı, merhametli olduğu kadar acımasız, gerçekçi ve yürek paralayıcı...

Aşk, Haneke'ye Cannes'da Beyaz Bant'tan üç yıl sonra ikinci kez Altın Palmiye'yi kazandırdı ve 2013 için Avusturya'nın Oscar adayı oldu.

Tepelerin Ardında / Beyond The Hills
Yönetmen: Cristian Mungiu

Cristian Mungiu'nin bu yıl Cannes Film Festivali'nde 2 ödül birden kazanan filmi Tepelerin Ardında / Beyond The Hills, Filmekimi'nin ses getirecek filmlerinden olacak.


Filmin her iki başrol oyuncusu, Cosmina Stratan ve Cristina Flutur Cannes'da En İyi Kadın Oyuncu ödülünü paylaşırken, Christian Muniu da En İyi Senaryo Ödülü'nü aldı. Cristian Mungiu, 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün filmiyle, 2007 yılında Cannes'da Altın Palmiye kazanmıştı. Film, rahibeliği seçen çocukluk arkadaşını manastırdan çıkarmaya kararlı bir kızın mücadelesini ele alıyor.

Meleklerin Payı / The Angel's Share
Yönetmen: Ken Loach

Cannes'da 2012 Mayıs ayında Jüri Ödülü alan ve Ken Loach'ın yönetmenliğini yaptığı Meleklerin Payı / The Angels Share, Filmekimi'nin merakla beklenen filmlerinden. Siyasetle mizahı ustalıkla bir araya getiren yönetmen Ken Loach, uzun süredir birlikte çalıştığı senaryo yazarı Paul Laverty ile yeniden el ele veriyor ve İskoçya'nın başkenti Glasgow'da bir grup genç suçluyu kara mizah kullanarak merceği altına yatırıyor.

Onur Savaşı / The Hunt
Yönetmen: Thomas Vinterberg

Dogma 95 kurucularından Thomas Vinterberg, verdiği aradan sert olduğu kadar zorlayıcı bir öyküyle dönüyor.

 Bu yıl Cannes'da büyük gürültü koparan ve başrol oyuncusu Mads Mikkelsen'e En İyi Erkek Oyuncu ödülünü getiren Onur Savaşı / The Hunt filminde, haksız yere çocuk taciziyle suçlanan ve mahvolan yaşamını yeniden kurmaya çalışan bir adamın hikayesi anlatılıyor.

Düşler Diyarı / Beast of The Southern Wild
Yönetmen: Benh Zeitlin

Benzersiz, unutulmaz, etkileyici bu kahramanlık öyküsü, Sundance ve Cannes'ın tartışmasız yıldızı olan Benh Zeitlin'in yönetmenliğini yaptığı Düşler Diyarı / Beast of the Southern Wild, Filmekimi programının en parlak ödüllü filmlerinden.

 Filmde Louisiana'da, betlerin ardında yaşayan altı yaşındaki küçük Hushpuppy'nin babasının esrarengiz bir hastalığa yakalanması ve ardından gelen olaylar masalsı bir dille anlatılıyor. Film, bu yıl Cannes'da en iyi ilk filme verilen Altın Kamera ve FIPRESCI, Sundance'te ise Jüri Büyük Ödülü ve En İyi Görüntü ödüllerini aldı.

Çocuklar / Children of Sarajevo
Yönetmen: Semih Kaplanoğlu

TRT ile yönetmen Semih Kaplanoğlu'nun ortak yapımcılığında çekilen Çocuklar / Children of Sarajevo filminde yönetmen Aida Begic, Bosna'da savaş sonrasının zorlu şartlarını incelikli bir yaklaşımla ele alıyor. Filmde anne - babalarını savaşta kaybeden genç Rahime ile kardeşi Nedim'in zorlu şartlar altında Saraybosna'da verdikleri yaşam mücadelesi anlatılıyor.

Çocuklar, Mayıs 2012'de Cannes'da Belirli Bir Bakış - Jüri Özel Övgüsü, Pesaro'da En İyi Film, Genç Jüri Ödülü ve Uluslararası Af Örgütü ödüllerinin sahibi oldu.

Koşulsuz Sevgi / Broken
Yönetmen: Rufus Norris

Tanınmış tiyatro ve opera yönetmeni Rufus Norris'in ilk sinema filmi Koşulsuz Sevgi / Broken, on bir yaşındaki şeker hastası Skunk'ın masum çağlarını sona erdiren olaylı yaz tatilini konu alıyor.

Cannes'da Eleştirmenler Haftası'nın açılışını yapan, Daniel Caly'in romanından uyarlanan filmin özgün müziklerinde Damon Albarn'ın imzası var.

Duvar / The Wall

Naomi Haushofer'in kült romanından uyarlanan, Julian Roman Pölsler'in yönetmenliğini üstlendiği Duvar / The Wall, yalnızlık ve hayatta kalmaya dair özgür bir deneyim sunan çağdaş Robinson Crusoe öyküsü. Bir kadının köpeğiyle birlikte görünmez bir duvarın ardında mahsur kaldığı Avusturya dağlarındaki bir kulübede geçen Berlin Film Festivali'nde Kiliseler Birliği Ödülü'nü aldı.

Baştan Al / Camille Rewinds
Yönetmen: Noemi Lvovsky

Noemi Lvovsky'nin hem yönettiği hem de başrolünü üstlendiği, Cannes Film Festivali'nin Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde En İyi Fransızca Film ödülünü kazanan son filmi Baştan Al / Camille Rewinds, 1980'lerin unutulmaz, parlak, çılgın, isyankar dünyasını anlatıyor.


 Bu hareketli, nostaljik ve hınzır filme adını veren kahraman Camille, yılbaşı gecesi birdenbire 16 yaşına geri dönerek, annesi, babası, arkadaşları ve 25 yıl önce evlendiği Eric'le yeniden karşılaşıyor. Film, Locarno Film Festivali'nde de Variety Dergisi'nin Piazza Grande Ödülü'nü aldı.

Savaşın Gölgesinde / Lore
Yönetmen: Cate Shortland

Cate Shortland, Tepetaklak / Somersault filminden sonraki bu ilk çalışmasında, savaş sonrası acıları ve değişen dünyaya karşı büyümenin zorluklarını ele alıyor. 2012 Lovarno İzleyici Ödülü layık görülen Savaşın Gölgesinde / Lore, savaşın bütüşüyle hüküm süren kargaşaya, okluk ve acının ortasında, Thomas adında gizemli bir Yahudi kaçakla karşılanan Lore'un dünyasını anlatıyor.

No
Yönetmen: Tony Manero

İstanbul Film Festivali'nde Altın Lale'yi kazanan Tony Manero ve 2010 yapımı Post Mortem'in ardından gelen son filmi No'da yönetmen Pablo Larrain, Şili'nin askeri diktatörü Augusto Pinochet'ye karşı yürütülen bir reklam kampanyasını ele alıyor.
Pinochet'nin baskılara boyun eğerek 1988'de kendi başkanlığını referanduma götürme kararı alışı ardından muhalefet önderleri hayır kampanyalarını yönetmek üzere genç ve küstah reklamcı Rene Saavedra ile anlaşıyorlar. Başrollerinde Gael Garcia Bernal'ın yer aldığı film bu yıl Cannes'da Sanat - Sinema Ödülü'ne layık görüldü.

0 yorum :

Filmekimi İçin Geri Sayım Başladı...

23:01 ebru altin 2 Comments

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Vodafone FreeZone sponsorluğunda bu yıl on birincisi düzenlenecek ve sinemaseverlerin her yıl iple çektiği Filmekimi'nde bu yıl, yine sinema dünyasından parlak yapımlar, usta yönetmenlerin dünyanın belli başlı festivallerinde gösterilmiş son yapıtlarının da aralarında bulunduğu 39 film, izleyicilerin karşısına çıkacak.

Zengin programıyla Filmekimi, 29 Eylül - 7 Ekim tarihlerinde, İstanbul'da 9 gün boyunca Atlas, Beyoğlu ve Nişantaşı Citylife City's olmak üzere 3 sinemada izleyicilerle buluşacak.

11 Filmekimi'nin sponsoru Vodafone Freezone, sinema kampanyasını Filmekimi'nde de sürdürecek.

Vodafone FreeZone'lular Filmekimi boyunca seçtikleri iki filmde, bir bilet aldıklarında, bir bilet hediye kazanacaklar. Kampanya bilet satışları 22 Eylül 2012 tarihinden itibaren sadece www.biletix.com ile Atlas ve Beyoğlu sinemalarındaki gişelerden yapılacak.

Filmekimi kapsamında hafta içi gündüz seansları (11.00, 13.00, 16.00) 5 TL, hafta içi 19.00 ve 21.30 seansları ile hafta sonu tüm seanslar ise tam 15, indirimli 10 TL üzerinden satışa çıkarılacak.

Not: Bursa, İzmir, Ankara, Erzurum, Diyarbakır ve Gaziantep'te gerçekleştirilecek gösterimlerin biletleri de 22 Eylül Cumartesi günü aynı kanallardan satışa çıkarılacak. Van ve Batman'da yapılacak gösterimler ise ücretsiz olacak.

2 yorum :

Günün Şanslı Kişisi Bakın Kim Oldu...

06:58 ebru altin 1 Comments

Psikolog ve aynı zamanda yazar kimliğine sahip olan İlkim Öz'ün sizin için imzaladığı "Anne - Baba Olma Sanatı" isimli kitabın kimin kitaplığına gideceğini merak ediyorsunuz değil mi?

Normal şartlarda 31 Ağustos olarak belirtmiş olduğum çekiliş tarihinin üzerinden koskoca bir 3 gün geçmiş olmasına rağmen ben ancak şanslı kişinin duyurusunu bugün yapabiliyorum. Ehh bu durumda elde olmayan nedenlerden dolayı yaşanan bu gecikme için kusura bakmayın demeyi de ihmal etmiyorum tabii...

Yoğun ilgi gören çekilişimizin akıbetinin ne olduğuna geri dönecek olursak eğer random.org aracılığıyla gerçekleştirmiş olduğum çekilişte günün şanslı kişisi sevgili Nimet Deniz oldu, arkadaşlar.

Kazanamayan, tüh keşke bana çıkmış olsaydı diye hayıflanan arkadaşlarımız varsa eğer üzülmeyin, kitap çekilişimiz tam hızla kaldığı yerden devam edecek.

Bu arada sevgili Nimet, kitabını gönderebilmem için ebrualtin@gmail.com adresinden bana ulaşarak, iletişim bilgilerini ulaştırırsan memnun olurum... Şimdiden keyifli okumalar...

1 yorum :